Gündem

Saltanatın Kaldırılması “Devrim”

Meydan, Vahdettin'in İngiliz Başkomutanına yazdığı mektubu değerlendirirken aynı zamanda Vahdettin'in neden kaçtığını ve Atatürk ve silah arkadaşları için verdiği 'katli vaciptir' fetvasından da bahsetti.

Sinan Meydan; “Bundan tam 97 yıl önce 17 Kasım 1922’de son Padişah Vahdettin, I. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce Mehmetçiğin kanını döken, sonrasında Anadolu’yu ve Trakya’yı Yunan ordularına peşkeş çeken, Osmanlı başkenti İstanbul’u işgal eden İngiltere’ye sığınarak Türkiye’den kaçtı.

II. Mehmet (Fatih) 1453’te İstanbul’u fethetmişti. VI. Mehmet (Vahdettin) ise 1922’de İstanbul işgal altındayken İstanbul’u işgal edenlere sığınıp kaçtı.

İşte bugün, İstanbul’u fetheden II. Mehmet’in (Fatih) adeta kemiklerini sızlatarak, İstanbul’dan firar edercesine kaçıp İngiltere’ye sığındı.”

Meydan İngilizlerin rolü ile ilgili ise şunları belirtti;

 “Padişah Vahdettin, daha şafak sökmeden, 9 yaşındaki şehzadesi Ertuğrul Efendi ve 10 kişilik kafileyle birlikte merasim köşkünün arka kapısından çıkıp silahhane kapısına doğru yürüdü. Padişah ve küçük şehzadesi orada bekleyen iki Kızılhaç ambulansından birine, kafile ise diğer ambulansa bindi. Arabalar, kaçış güvenliğini sağlayan İngiliz taburunun selam duruşu ardından geçtiler. İşgal İstanbul’u derin uykudayken Balmumcu-Beşiktaş yoluyla biraz gecikmeli de olsa Dolmabahçe Saat Kulesi önündeki rıhtıma geldiler.

Önceden yapılan plan gereği İngiliz Neville Henderson, Padişah Vahdettin’i rıhtımda bekliyordu. Padişah ve beraberindekiler, İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’la birlikte rıhtımdaki bir istimbotla açıkta bekleyen İngiliz Malaya zırhlısına çıktılar. Vahdettin, İngiliz bayrağını selamlayarak çıktığı İngiliz gemisinde İngiliz Amiral Sir De Brock tarafından karşılandı.”

Vahdettin neden kaçtı?

“Vahdettin, kaçtıktan sonra değil, kaçmadan önce bizzat TBMM tarafından “hain” ilan edildi.

Atatürk, daha 25 Eylül 1920’de TBMM kürsüsünden Vahdettin’in “hain” olduğunu söyledi. Milletvekilleri, TBMM’de 8 Şubat 1921 tarihli gizli oturumda, 23 Nisam 1921 ve 9 Temmuz 1921 tarihli oturumlarda Vahdettin’e ağır hakaretler ettiler. 30 Ekim 1922 tarihli oturumda ise birçok milletvekili Vahdettin’e “hain” dedi. Aynı gün, saltanatı kaldırmak için TBMM’ye verilen 78 imzalı önergede de Vahdettin’in vatana, millete  “ihanet ettiği” ifade edildi.”

“Atatürk ve Silah Arkadaşlarının Katli Vaciptir!”

Sinan Meydan makalesinde Vahdettin ve Atatürk ilişkisiyle ilgili şunlara değindi;

“İngiliz emperyalizminin merhametine sığınan Padişah Vahdettin, Prof. Dr. Sina Akşin’in ifadesiyle Milli Mücadele’ye karşı iç savaş başlattı. Milli Mücadele boyunca kardeşi kardeşe düşürdü. Bu nedenle Anadolu’da Milli Mücadele karşıtı 20’den fazla iç isyan çıktı. Vahdettin, Atatürk’ü görevden aldı. Atatürk’ün rütbelerini, nişanlarını, madalyalarını söktü. Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını gıyaben idama mahkum eden Divan-ı Harbi Örfi kararını imzaladı. Atatürk ve silah arkadaşlarının “katli vaciptir” fetvasını onayladı. Milli direnişi önlemek için nasihat heyetleri oluşturdu. Kuvayi Milliyecileri yok etmek için Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) kurdu. Ahmet Anzavur’a paşalık rütbesi verip milliyetçilere saldırttı. Türklerin idam fermanı Sevr Antlaşması’nı imzalattı. (10 Ağustos 1920)”

Vahdettin Ne Kadar Parayla Kaçtı?

“Vahdettin 20 Mayıs 1923’te San Remo’da 40 odalı Manolya Kasrı’na (Villa Magnolia) yerleşti. Bu köşkte saray hayatını sürdürdü. Çünkü yanında yeterli miktarda parası vardı. 51 ay tahtta kalan Vahdettin toplam 1 milyon 20 bin altın ödenek almıştı. Bazı kaynaklara göre kaçarken Osmanlı Bankası’ndan 70 bin ile 35 bin İngiliz lirası arasında bir para çekmişti. Tütüncübaşı Şükrü Bey’in verdiği bilgiye göre Vahdettin kaçarken yanında ve hesabında 23 bin altın vardı. Yılmaz Çetiner ise “sandık dolusu mücevher ve 3000 Osmanlı altın lirası” ile saraydan ayrıldığını yazıyor. Turgut Özakman ise Mediha Sultan ve Kral Hüseyin’in bazı yardımları da eklenince Vahdettin’in gurbet parasının 140 milyarı geçtiğini belirtiyor.

“Vahdettin kaçarken hazineyi soymadı” diyenlere de şunu söyleyelim: 1. Vahdettin kaçarken bir gün geri gelmeyi umuyordu, 2. Kaçarken yanında ve banka hesaplarında yeterli parası vardı.  3. Refet Paşa, İstanbul’daki tüm sarayları ve hazineyi kontrol ediyordu. Vahdettin, istese de hazineyi soyamazdı. 4. Ayrıca Vahdettin hırsız değildi.

Vahdettin San Remo’da hem lüks içinde yaşadı hem de Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarına ve bazı yakınlarına çok para kaptırdı. Sonunda para bitti. Vahdettin, borç içinde öldü. (1926)” cümleleriyle makalesini sonlandırdı.

Saltanat Nedir?

"Saltanat," genellikle bir monarşi veya otoriter hükümet yapısında hükümeti ifade eden bir terimdir. Saltanat kelimesi, hükümetin otoritesinin hükümet başkanı veya hükümet lideri tarafından teşvik edildiği veya kontrol edildiği bir yönetim biçimini tanımlar. Genellikle bir kral veya kraliçe tarafından temsil edilen monarşik bir hükümetin başlıca özelliğidir.

Saltanat, tarihsel olarak birçok farklı ülkede kullanılmıştır ve farklı kültürlerde farklı anlamlar taşımıştır. Saltanat, otoriter bir şekilde yönetilen ve sık sık toplumun geri kalanından ayrıcalıklı bir sınıfın hakim olduğu bir yönetim biçimini ifade edebilir. Saltanat altında, iktidar genellikle nesilden nesile geçer ve hükümet lideri genellikle tahtın mirasçısıdır.

Ancak saltanat, günümüzde pek çok ülkede hükümet biçimi olarak tercih edilmemektedir. Daha demokratik ve temsilci hükümet biçimleri, saltanatı giderek daha az yaygın hale getirmiştir. Birçok ülke, krallık veya monarşi kurumlarını sembolik hale getirmiş ve gerçek iktidarın seçilmiş temsilcilerde olduğu bir anayasal monarşi sistemini benimsemiştir. Bu nedenle, saltanat terimi tarihsel bağlama ve kullanıldığı ülkeye bağlı olarak farklı anlamlar taşıyabilir.

Saltanatın Kaldırılmasının Önemi Nedir?

Türkiye'de saltanatın kaldırılmasının önemi, ülkenin tarihi ve siyasi gelişimi açısından dikkate değerdir.

 İşte Türkiye'de saltanatın kaldırılmasının önemine dair bazı faktörler:

Cumhuriyetin Kurulması

 Türkiye, 1923 yılında Cumhuriyetin ilan edildiği bir devlet haline geldi. Bu, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra geleneksel saltanat sisteminin sona erdiği ve yerine modern bir cumhuriyetin kurulduğu anlamına gelir. Cumhuriyet, Türkiye'nin daha demokratik, laik ve seküler bir yönetim biçimini benimsemesini simgeler.

Laiklik İlkesi

Türkiye Cumhuriyeti, laik bir devlet olarak kuruldu. Saltanatın kaldırılması, dini ve siyasi iktidarın ayrılmasını güçlendirdi ve devlet işlerinin dinden bağımsız bir şekilde yürütülmesini teşvik etti.

Eşitlik ve Adalet

 Saltanat döneminde, toplumun belirli bir sınıfı veya ailesi ayrıcalıklara sahipti, bu da toplumsal eşitsizliği teşvik etti. Cumhuriyetin ilanı, daha fazla eşitlik ve adaletin sağlanmasını amaçladı.

Modernleşme ve Sekülerleşme

 Cumhuriyet döneminde Türkiye, modernleşmeyi ve sekülerleşmeyi teşvik etti. Bu, ülkenin daha çağdaş ve evrensel değerlere dayalı bir toplum oluşturmasını amaçladı.

Halk Egemenliği

 Cumhuriyet, halk egemenliği ilkesini vurguladı. Saltanatın kaldırılması, halkın kendi kaderini belirleme hakkını ve temsilcilerini seçme hakkını güçlendirdi.

Daha İstikrarlı Yönetim

Saltanat, Osmanlı İmparatorluğu döneminde iktidarın miras yoluyla geçtiği bir sistemdi. Cumhuriyet, daha istikrarlı bir yönetim biçimini teşvik etti.

Türkiye'de saltanatın kaldırılması, ülkenin modernleşme, demokratikleşme ve laikleşme süreçlerine önemli bir adım atılmasını simgeliyor. Bu değişiklik, Türkiye'nin mevcut siyasi, sosyal ve kültürel yapısının temellerini atmış ve ülkeyi ulusal bağımsızlık, modernlik ve çağdaşlık yolunda ilerletmiştir. Saltanatın kaldırılması, Türkiye'nin bugünkü şeklinin temelini atmış ve ülkenin gelecekteki siyasi ve toplumsal gelişimini etkilemiştir.

Saltanatın Kaldırılmasından Sonra İstanbul’u Kim Yönetmiştir?


Saltanatın kaldırılmasının ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun sona ermesiyle İstanbul, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olmuştur. Ancak, şehir 1923 yılında başkentlik unvanını Ankara almıştır. Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk, başkentliği İstanbul'dan Ankara'ya taşımıştır. Bu, Türkiye'nin daha iç bölgelerine yönetim merkezi kurma amacı taşımış ve ülkenin modernleşme ve dönüşüm süreçlerine daha etkili bir şekilde liderlik etme niyetini yansıtmıştır. Ankara, o tarihten itibaren Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi başkenti olarak kalmıştır ve hükümetin merkezi olmuştur.

Kaynak: Makale ve Fotoğraflar: https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/vahdettinin-kacisi-5456491/