Amerika’da enflasyonun çift hanelere ulaşması ile birlikte bacayı saran enflasyon endişeleri hem Fed’i ve hem de...
Amerika’da enflasyonun çift hanelere ulaşması ile birlikte bacayı saran enflasyon endişeleri hem Fed’i ve hem de Amerikan Hükümetini harekete geçirmiş enflasyonu durdurup geriletecek önlemler eşgüdümlü olarak alınmaya başlanmıştı.
Enflasyon ile mücadele kapsamında Fed bir taraftan politika faizini sert adımlar ile yükseltirken diğer taraftan da bilançosunu daraltmaya, varlık alımlarına son vermeye başlamıştı.
Uygulanan bu politikalardan sonuç alındığı ise açık; enflasyon düşmeye başladı ve son açıklanan enflasyon verisi beklentilerin bile altında kaldı.
Amerika’da açıklanan ekim ayı enflasyon rakamlarına göre, ülkenin yıllık bazda enflasyonu yüzde 7,7 oranında gerçekleşti. Ekonomistlerin beklentisi yıllık yüzde 8,00 olması yönündeydi. Aylık bazda ise, artış yüzde 0,4 oldu. Çekirdek enflasyon da beklentilerin altında kalarak, yüzde 6,3’e geriledi.
Amerika enflasyon ile mücadelede faizi yükseltme ve bilanço daraltma gibi Ortodoks yani bilindik, bilimsel ve deneyimlenmiş sıkı para politikalarını uyguluyor.
Avrupa Birliği Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası gibi birçok büyük merkez bankası da Amerika’da Fed tarafından uygulanan enflasyon ile mücadele politikalarının bir benzerini uyguluyor ve hiç şüphe yok ki onlarda da enflasyon kontrol altına alınacak ve düşecek, makul seviyelere inecek.
Küresel ölçekte uygulanan politikalara bakınca görünen o ki Türkiye’den başka hiç kimse Recep Bey’in “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” iddiasını ciddiye bile almıyor…
Peki, Fed, BoE ve ECB gibi büyük Merkez Bankaları bu politikaları uygularken Türkiye ne yapıyor?
Türkiye hala heterodoks politikalara itibar ediyor, politika faizini ultra negatif seviyede tutuyor, ultra gevşek para ve maliye politikaları uyguluyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, yüksek faiz artışlarına gitmenin çözüm yerine felaket getirebileceğini ve resesyonu tetikleyebileceğini iddia ederek enflasyonun altında düşük faiz politikalarını hala savunuyor.
Türkiye’de uygulanan örtülü sabit kur sistemi yüzünden kurların artmamasını da bir başarı olarak sunuyor ve küresel piyasalarda öngörülebilirliğin azaldığı, dolar karşısında euro’nun sene başına göre yüzde 12, Japon Yeni’nin yüzde 27 değer kaybettiği bir ortamda liranın stabilite sağlandığını anlatarak “Reel kur sene başına göre yüzde 16.7 değer kazanmıştır” diyor…
Evet, Türkiye’de Türk ekonomisi üzerinde çılgın bir deney nerede ise 14 aydır yürütülüyor.
Bu deneyi yürüten Recep Bey “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” diye tutturmuş ve enflasyon yüzde 20 seviyesindeyken faizleri talimatla indirmeye başlamıştı.
Sonuç ortada…
Bu deney sonucunda:
- Enflasyon patlamış; ENAG verilerine göre yüzde 185’e ulaşmıştır.
- Kurlar patlamış; dolar 18,60 ve euro kuru 19,02 seviyesine kadar tırmanmıştır.
- Dış ticaret açığı patlamış; 110 milyar dolar seviyesine koşmaktadır.
- Bütçe açığı patlamış; aylık 70 – 80 milyar lira seviyesine gelmiştir. Orta Vadeli Planda bile 2022 yılsonu bütçe açığı 461 milyar TL olarak öngörülmektedir.
- İşsizlik patlamış; İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı 3 milyon 178 bin 25 kişi olmuştur.
- Faizler patlamış; devletin dolar bazında borçlanma faizleri % 10 gibi astronomik bir seviyeye yükselmiştir.
- Türkiye’nin CDS primi patlamış; ülkenin iflas riskini gösteren 900 baz puanın üstüne kadar tırmanmıştır.
- Ticari ve bireysel kredi faizleri patlamıştır; hem kredi faizleri yükselmiş ve hem de krediye ulaşmak çok zorlaşmış bulunmaktadır.
- KKM patlamıştır; Aralık 2021 de kurların yükselişini durduracak diye icat edilen Kur Korumalı Mevduat hesapları 1 trilyon 443 milyar 111 milyon liraya ulaşmıştır. 77 milyar dolara karşılık gelen bu seviye kurların her 1 lira artışında kamuya 77 milyar liralık ek yük getirecek, bütçe açığını patlatacaktır. KKM’nin Hazineye 91 milyar liradan fazla bir yük getirdiği Merkez Bankasına getirdiği yükün de bu civarda olacağı hesaplanmaktadır.
Türkiye’de işleri bu noktaya getirenlerin utanması ve derhal görevlerinden istifa etmesi gerekmez mi?