Bodrum gümüşlükte eşim oğlumla yazlıktayız. Karşımızda bir dönem savaş olasılığının yüksek olduğu Kardak kayalıkları ve Yunan adaları. Adımımı attığım her yerde zeytin ağaçları bütün bölgenin sahipleri gibi dimdik karşımda duruyorlar. Hafif bir esintiyle bahçemizdeki zeytin ağaçlarının dalları balerinler gibi rüzgarla dans ediyor. Olgunlaşmaya yakın zeytinlerin kokusu her nefes alıp vermemde burnuma kadar geliyor.
Eşim yeşil çay niyetine zeytin dalının yapraklarından her gün çay demliyor. Bu zeytin dalının yapraklarının çayı hem gevşemeyi hem uykuya geçmeyi kolaylaştırıyor muş.
Eşim taze taze ağaçtan topladığım yaprakların evde bittiğini bana haber verdi. Bahçemizde en yaşlı zeytin ağacının yanına elimde bir poşetle gittim. Hava nasıl sıcak güneş tepemde. Bir anda kan ter içinde kaldım. Birkaç yaprak kopardıktan sonra, zeytin ağacı dallarını sallayarak bana döndü,
”Hele şöyle gel yanıma otur sırtını bana daya biraz dinlen, bu güneş altında öğlen sıcağında zorun ne. Akşama doğru toplasana yapraklarımı” dedi.
Önce inanamadım, yaşlı zeytin ağacı dile gelmiş benimle konuşuyordu.
Güneş ışınlarının her yeri kavurduğu öğlen saatinde zeytin ağacının dallarının gölgesi altına sığındım.
Zeytin ağacı,” Eşin zeytin ağacının kıymetini biliyor ama sen beni sadece zeytin ağacı ve sabahları kahvaltıda yiyecek olarak görüyorsun.
Gel şöyle sırtını bana daya hem güneşten korun hem de sana buralara nasıl geldim onun hikayesini anlatayım” dedi.
Zeytin ağacı dallarını sallayarak kulağıma yanaşıp hayatını anlatmaya başladı bende uslu uslu gövdesine saygıyla yaslanıp kendisini dinlemeye başladım.
Yunan mitolojisine göre biz zeytin ağaçlarının yaratılışı bir yarışmaya dayanırmış. AT TİKA’da Kekrops’un kurduğu yeni şehrin koruyucusunun kim olacağına karar vermek için tanrılar arasında yarışma düzenliyor. Zeus, insanlığa en kıymetli ve yararlı hediyeyi sunan tanrıya o şehrin koruyuculuğunu vermek istiyor. Bunun için de bir yarışma düzenliyor. Bilgelik tanrıçası Athena, bu kentin sahibi olabilmek için deniz tanrısı Poseidon ile yarış içerisine giriyor. Bu amaç doğrultusunda derler ki, Poseidon, üç dişli mızrağını Akropolis’e saplayarak deniz suyunun fışkırmasını sağlıyor. Bu su ise denizin gücünü sembolize ediyormuş. Poseidon’un ardından Athena mızrağını bir kayaya vuruyor. Kayadan barış ve bereketi simgeleyen bizim atamız olan zeytin ağacı çıkıyor. Yarışma çok çetin sürüyor. Çünkü hem Athena hem de Poseidon Zeus’a dünyanın en güzel hediyesini vermek istiyor.
Atamız zeytin ağacından Poseidon bile, tüm kazanma isteğine rağmen, o kadar etkilenmiştir ki, Atamız zeytin ağacının üstünlüğünü kabul ediyor. Posedion’un bu tavrı sebebiyle Athena atamız zeytin ağacından bir dal kırıp Poseidon’a veriyor. Böylece aralarındaki düşmanlık atamız zeytin ağacının muhteşem güzelliği karşısında yok oluyor ve barış gerçekleşiyor. “Düşmana zeytin dalı uzatmak” deyimi de neredeyse tüm dillere bu mitten geliyor. Çünkü zeytin ağacı, düşmanınızın dahi geri çeviremeyeceği güzellikte ve kutsallıktadır.
Mitolojide zeytin ağacının yeri çok geniştir. Yine bu mitolojiye dayanılarak, Antik Yunanistan’da gelinlere zeytinden yapılan bir taç giydirilir ve Antik Olimpiyat Oyunları’nda birinciler zeytin dalıyla ödüllendirilmiş.
“İşte benim atalarımdan bugüne kadar gelen hayat hikayem kısaca budur. Sizler bu mirası korumalısınız. Duyuyorum ki birçok yerde kökümüzü kurutmak için bir çaba içinde olanlar varmış. Söyleyin onlara. Barışın simgesi dallarımıza kıymasınlar.”
Bu düşümü hayır mıdır şer midir bilemedim. Tatlı tatlı esen rüzgarla sırtımı dayadığım zeytin ağacının gölgesinde uyandım. Elimde poşet içinde zeytin dalı yaprakları. Bir kez daha yaşlı zeytin ağacının kulağıma fısıldadığı şu sözü tekrarladım. ”Zeytin ağacı, düşmanınızın dahi geri çeviremeyeceği güzellikte kutsal ve ermiş bir ağaçtır”.
“Bu ülkede bir kadın bir de ağaç olmak çok zor.”