Büyük Taarruz’un ikinci günü olan 27 Ağustos sabahında, 4. Kolordu, yalçın kayalarda düşmanla çarpışıyordu. Komutan Albay Kemalettin Sami’nin emri kesindi. 1310 rakımlı tepe, ne pahasına olursa olsun zapt edilecekti.
Yarm acephesindeki 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa dikkatle onları izliyordu. Sabahın ilk saatlerinde yazdığı harp raporunda, “Kurt Kayası zapt edildi, 1310 rakımlı tepede şiddetli boğazlaşmalar oluyor.” diyordu.
Saat 08.00'de Erkmen tepeleri alındı. Bu başarının tarihe mal olan kahramanlarından biri de Yüzbaşı Agâh Efendiydi. Zaferin bedeli şehitlik mertebesiydi…
Yarma cephesinin ortasında ve sol tarafında ise saat 12 sularında Yunan birlikleri, Sincanlı ovasına atıldı. Neferler, ‘cepheyi yardık’ diye haykırıyor, ‘Sincanlı ovası’ diye bağıranlar sırtlardan aşağıya koşuyordu.
Yalnız Çiğil Tepe’deki Yunan birlikleri direniyordu. Bu tepeye taarruz eden 57. Tümen'in topçu desteği az, arazisi sarp idi. Yunan tahkimatı da direnek noktası halinde yapılmış ve kuvvetliydi.
Kocatepe’deki Başkomutan bizzat telefon başına geçti. 57. Tümen Komutanı Yarbay Reşat, ona yarım saat içinde tepenin ele geçirileceği sözünü verdi. Ancak tümen bu işi başaramadı. Reşat Bey, sözünü tutamadığı için hayatına son verdi, adını bir gurur abidesi olarak tarihe yazdırdı.
Öte yandan, Yunan tarafında General Trikopis, çarelerin giderek tükendiğini görüyordu. Afyon ve Sincanlı ovaları kuzeyindeki sırtlara çekilme emri verdi.
Bu esnada, yarma bölgesinin sağ kanadında Tezekliyayla bölgesi de düşürülmüş ve Afyon şehri görünmüştü.
27 Ağustos günü saat 17.30 sularıydı. Düşman tarafından ateşe verildikten sonra terk edilen Afyon, Albay Kâzım komutasındaki 8. Tümen tarafından kurtarıldı. Yangın kenti sarıp, yok etmeden söndürüldü.
Büyük komutanlar Afyon’da belediye binasına yerleşti. Gece yarısı Cephe Komutanlığı'ndan ordulara gönderilen emirde, "Yunan kuvvetlerinin, batıya ve kuzeye çekilmesini önlemek maksadıyla harekat yapılması” talimatı verildi.
Zafer kuşu ufukta görünmüştü; çember daralıyordu.
KURT KAPANI
Büyük Taarruz’un üçüncü gününde de düşmandan önce Dumlupınar’daki mevziiye girilmesi için mücadele edildi.
Bu arada Türk süvarilerinin düşman gerisindeki faaliyeti Yunan kıtalarının ilerleyişini yavaşlatıyor, piyadelerin onlara yetişmesine imkan tanıyordu.
Ertesi gün, yani 29 Ağustosta Mehmetçik amansız takibini sürdürüyordu. Süvari Yüzbaşı Şekip bugünün kahraman şehitleri arasına katılıyordu. Bir avuç askeriyle 2 bin Yunan askerini esir eden Yüzbaşı Şekip, kahramanca dövüşürken vuruldu, şehit oldu.
Gün boyu yaşanan çarpışmalar sonucunda 4. Kolordu karşısındaki dört düşman tümeninin Dumlupınar tahkimatlarına gitmesine engel olmayı başardı. Batıya gidemeyen Yunan tümenleri, her yandan baskı altına alınıyordu.
Yunan kıtalarının komutanı Trikupis, tümenlerine Çalköy istikametine yürüyüş emretti. Önü tıkanan Yunan kuvvetleri, Çalköy bölgesindeki çanak şeklindeki arazide yığılmaya başladılar.Felakete giden yola girmişlerdi.
30 Ağustos 1922
Başkumandan Meydan Muharebesi
23. Tümen'in, Trikupis ve Digenis emrindeki düşman kuvvetlerinin yolunu kestiği hakkındaki bilgi Batı Cephesi karargâhına gece yarısından sonra geldi. Gelişmeler, durum haritasına işlenince kurmayların soluğunu kesen bir görüntü belirdi: Bu büyük kuvvet çember içine alınmıştı. Sadece Murat Dağı'nın kuzey eteğindeki Kızıltaş vadisi yolu açıktı. O vadinin diğer tarafında ise Türk süvarileri bekliyordu.
Sabah olmak üzereydi. Mustafa Kemal, kendisine gösterilen haritaya bakar bakmaz yataktan fırladı. Ordular düşmanı sarmıştı!
Durum çok önemli olduğundan, Başkomutan Genelkurmay Başkanı’ndan bizzat 2. Ordu ve Süvari kolordusunun bulunduğu yere giderek gereken düzenlemeye yapmasını istedi. Kendisi de düşmanla temas halindeki 1. Ordu’nun 4. Kolordusuna katılmak üzere harekete geçti. İsmet Paşa ise, Afyonkarahisar’da kalıp genel durumu yönetecekti
Mustafa Kemal, Akçaşar’daki karargâha sabah 9’dan evvel vardı. İlk talimatı şöyleydi: “Düşman Ordusu kesin olarak imha edilecektir!”
Tümenler taarruza hazırlanırken Başkomutan, huzuruna getirilen esir subaylarla görüşüyordu. Bunlardan biri kurmay subaydı. Harita üzerinde verdiği bilgiyle, iki kolordu komutanıyla dört tümen komutanının çember içinde bulunduğunu ifade etmiş oldu. Yunanlılar ölüm çukurunda kıskaca alınmıştı.
Mustafa Kemal daha da ileriye, ateş hattına yöneldi. Otomobilin sol yanına top mermileri düşüyordu. Saat 2’de, sonradan Zafer Tepe ismini alacak olan yere vardılar. Gazi Paşa, harp sahasındaki vaziyeti gördükten sonra kesin sonucun bir an evvel elde edilmesi için 11. Tümen kumandanına, topçunun öne geçmesini, piyadenin ileri harekete devam etmesini emretti.
Topçu ateşi çok şiddetliydi. Taarruz etkisini kısa sürede gösterdi. Trikupis, o anları şöyle anlatıyordu.
“Karanlık basmadan biraz evvel, Türklerin şiddetli baskısı karşısında cephede muharebe eden birlikler arasında çözülme ve panik başladı ve atlı olanlar batıya doğru dörtnala atlarını koşturmaya başladı”
Bu esnada savaş alanının 10 kilometre kadar batısında, 1. Kolordu, Kaplangı Dağı hattında tertiplenmiş bulunan üç tümenlik Franko grubuna taarruz ediyordu. Böylece, bu grup diğer taraftaki Yunan kuvvetlerine yardıma gidemiyor, kuşatma bölgesindeki Mehmetçik, karşısındaki Yunan askeriyle kozunu paylaşma fırsatı buluyordu.
Saat 18 sularıydı; Adatepeler civarındaki Yunan birlikler eriyordu. Topçu cephanesi tükenmiş, titreyerek havanın kararmasını bekliyorlardı. İşte o saatte, Başkomutan 5. Kafkas Tümeninin süngüyle hücum etmesini ve Adatepe’yi ele geçirmesini emretti.
“Askerlik sanatının büyük dâhisi, büyük stratej, harpten ve kandan açıkça nefret ediyordu. Gözleri nemlenmişti. Güneş ufukta kaybolmak üzereydi. Eliyle muharebe sahasını göstererek: “Hacı Anesti! Mağrur kumandın! Neredesin? Gel, ordularını kurtar...” diye bağırdı. 165 Hacıanesti, Haziran ayında küstahça beyanatta bulunmuş, cephede Mustafa Kemal diye bir komutana rastlamadığını ifade etmişti. Oysaki Mustafa Kemal bizzat ordusunun başında savaşı idare ediyor, hakkında tezviratta bulunan Hacıanesti’ye cevabını da ağır bir tokat gibi tarih önünde veriyordu.”[1]
Mehmetçik 1 saat sonra hedefi ele geçirdi. Meydan muharebesini çok yakından kumanda eden Mustafa Kemal, o akşamı daha sonra şöyle anlatacaktı:
“Avcı hatlarımızın, güneşin son ışınlarıyla parlayan süngüleri her an daha ileride görülüyordu. Düşmanı saran bir daire üzerinde mevzi almış olan bataryalarımızın aralıksız ve amansız ateşleri düşman mevziini, içinde barınılmaz bir cehennem haline getiriyordu. Semanın karardığı bir dakikada Türk süngüleri düşman dolu o sırtlara hücum ettiler. Artık karşımda bir ordu, bir kuvvet kalmamıştı.”
Savaş meydanında yaşananlar sıradan bir taktik zafer değildi. Zira kurmay masasında hesaplanan, planlanan şeyler gerçekleştirilmiş, hedeflendiği gibi harp sahasında bütün kuvvetler toplanarak, düşman kurt kapanı içine hapsedilmişti.
Ancak, kuzeyden düşman gerisine taarruz vazifesini alan 61’inci Tümen’in kuşatma kanadı düşman karşı taarruzuna uğradı. Bölgeye gönderilen birliklerin de yorgunluğu söz konusuydu. Bu sebeplerden dolayı düşman gerisinde iki kilometrelik bir açıklık kaldı ve General Trikopis, buradan 6000 kişiyle birlikte kurtulmayı başardı.
Bundan sonra cereyan eden olaylar, canını kurtarmak için kaçan, dağılmış haldeki Yunan birliklerinin takibi şeklinde oldu. Türkçede bunlara “kılıç artığı” deniyordu. Kılıç artıklarını ise ötelerde, Gediz yolunu kesmiş, kılıç çekmiş Türk süvarileri bekliyordu.
Bu zaferle düşmanın büyük kısmı imha ediliyor, kalanların da savaşma yeteneği yok ediliyordu. Bu, İstiklal Mücadelesi’nin zaferiydi.
Başkomutan bu savaşa “ Rum Sındığı” ismini verecek, Batı Cephesi Komutanı ise bizzat Mustafa Kemal Paşa bu savaşı yönettiği için “ Başkumandan Meydan Muharebesi “ isminin verilmesini önerecekti.
BİLGİ KUTUSU
Büyük Taarruz sonucunda, 200 bin mevcutlu Yunan ordusunun yaklaşık 130.000 kişisinin ölü, yaralı ve esir edildiği tahmin ediliyor. “Büyük Zafer’in Türk milletinin insan zayiatı ise 2318 şehit, 9360 yaralı, 101 esir ve 1697 kayıp olmak üzere toplam 13.476 kişiydi.
[1] Cevdet Cantürk; Büyük Taarruz, s. 99, Günce Yayınları, 2022