YÜZÜKTEN KALBE YEMİN

Bir yüzük, parmağından çıkıp bir milletin kalbine takıldı. Bugün elimizde duran o küçük halka hala sessizce fısıldar: “Vatan için her şeyimi veririm.”

Bir asır önce bir yüzük, sadece bir takı değil, bir milletin umut ve fedakarlığını simgeliyordu. Bugün, kendimize sormalıyız:
“Vatan için neyi feda edebiliriz?”

Birinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, Anadolu toprakları yanıyordu. Çanakkale’den gelen yaralılar İstanbul’daki dar hastane koridorlarında bekliyordu. Cephelerden gelen acı haberler, yorgun bedenleri ve umutsuz gözleri daha da hırpalıyordu. Hastanelerde ilaç yok, cephanelerde barut tükenmişti. Ama milletin yüreğinde tükenmeyen bir şey vardı: sarsılmaz bir inanç ve bitmeyen umut.

O gün, İstanbul’daki bir hastanede genç bir hemşire, titreyen elleriyle parmağındaki yüzüğü çıkardı ve masaya bıraktı. O küçük halka artık bir aşkı ya da hatırayı değil; bir milletin varlığını temsil ediyordu. Kadınlar derin bir sükunetle gözyaşlarını sildiler, yüzüklerini ve değer verdikleri yadigarları ortaya koydular. Hep birlikte düşündüler:
“Vatan için neyi feda edebilirim?”

O hemşire, nöbet sırasında parmağındaki yüzüğü bir kez daha tuttu ve dudaklarından sessizce döküldü:
“Vatan düşerse, bu yüzüğün ne anlamı kalır?”

O küçük ses, bir odada değil, bir milletin kalbinde yankılandı. Kadınlar sırayla yüzüklerini, çeyizlerini ve değer verdikleri hatıraları masaya koydular. Gençliklerini, aşklarını ve geçmişlerini vatan uğruna feda ettiler. Bu fedakarlık, kişisel bir jestten öte, ortak bir yemin haline geldi. Yüzükler, kadınların bağışladığı nişan yüzükleri, çeyizler ve altınlarla birlikte bir teşekkür ve hatıra sembolü olarak verildi. Aynı zamanda, bu halkalar vatan için yapılan fedakarlığın somut bir simgesi, bir “iman mührü” oldu.

Savaşın ortasında, hurda demir ve dökme malzemeler kadınların vatan sevgisi ve fedakarlığıyla şekil buldu; cepheden getirilen silah parçaları da bu nişanenin bir parçası oldu. Küçük halkalara dönüştürülen yüzüklere ay-yıldız ve “Cihadiye 1332” işlendi. Artık bu yüzükler sadece metal değildi; şehitlerin kanıyla, anaların gözyaşıyla ve yaralıların dualarıyla yoğrulmuş bir iman mührüydü. Her halka, bir hemşirenin yeminini, bir annenin dualarını ve bir milletin sarsılmaz inancını taşıyor; yoklukta bile direnen bir ulusun kalbine dokunuyordu. O küçük metal parçası, milyonların birleşmiş yüreğinin sesi, vatan uğruna verilen sözlerin görünmez nişanesi haline gelmişti.

Her yüzük, bir annenin duası, bir askerin umudu ve bir milletin kalbinin somut haliydi. Küçük bir metal parçası, milyonların birleşmiş yüreğini taşıyordu. Kadınlar bu yüzükleri parmaklarına taktıklarında, küçücük halkalar milyonların vatan yemini haline geldi.

Bir demir halka değil, bir milletin yüreği bugün bir Cihadiye 1332 yüzüğüne dokunduğunuzda, sadece paslı bir çelik değil, bir milletin kalbinin çarpışını hissedersiniz. Çünkü o yüzük:

Bir hemşirenin haykırışıdır,
Bir annenin gözyaşıdır,
Bir askerin kanıdır,
Ve bir milletin fedakarlıkla ördüğü görünmez zincirdir. O zincir, Anadolu’nun dört bir yanında milyonların kalbini birbirine bağladı. Ne altındandı, ne gümüşten… O yüzükte sadece gözyaşı, dua ve şehit kanı vardı.

O küçücük halka, bir kadının parmağından çıkıp bir milletin kalbine takıldı. Bugün elinize değen bu paslı yüzük, milyonların ölümsüz yeminidir:
“Vatan için her şeyimi veririm.”

Bir yüzükle başlayan fedakarlık, bir millete umut oldu. Bugün bize düşen, o halkaların hatırlattığı soruyu unutmamak:
“Vatan için neyi gözümüzden çıkarabiliriz?”

Bir demir halka değil; yoklukta var olan, fedakarlıkla yükselen bir milletin görünmez zinciridir. Cihadiye 1332, yalnızca bir yüzük değil; bir milletin kalbine taktığı sessiz yemindir. O küçücük halka, anaların gözyaşını, genç kızların yarım kalmış hayallerini, şehitlerin dualarını içinde taşır.

Bugün müzelerde sıradan bir demir gibi durur belki, ama aslında bir milletin “Vatan için her şeyimi veririm” sözünü fısıldar.

Bizlere düşen, o kutlu yüzüğün haykırışını unutmamak ve gelecek kuşaklara aktarmaktır. Çünkü bir halka parmağımızdan iner; ama yüreğimize takılan sözler asla düşmez.

SONSÖZ
Altın gitti, vatan kaldı.
Bir yüzük, bin yemin oldu.
“Bugün biz neyi feda edebiliriz?”

Bir halkayı çıkarabiliriz ama yüreğimize taktığımız yemini asla çıkaramayız.