Yitip Giden, Kaybolan Meslekler...

Sevgili okurlarım, Hepinize içtenlikle mutlu bir hafta sonu diliyorum.

Bu haftaki yazımda, yavaş yavaş silinip giden, hatta yok olmanın eşiğine gelmiş mesleklerimizden söz etmek istedim. Hayatımızın her anında bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz pek çok meslek, ne yazık ki artık tarihe karıştı. Kimi ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ben de bu kaybolan değerleri sizlerle paylaşmak, bir nebze olsun hatırlatmak istedim.
Çünkü yok olmak, unutulmakla el ele yürür. Unutulan her meslek, biraz daha hızla kaybolur. Bu kaçınılmaz sona yaklaşmak istemiyorsak, geçmişimizin emekle yoğrulmuş izlerini hatırlamaya, yaşatmaya devam etmeliyiz.
Keyifli okumalar dilerim.
Bir zamanlar sokak başlarında ayakkabı tamircileri, berberler, terziler vardı. Ustalar sabahın ilk ışıklarıyla kepenk açar, çırağın ocakta demlediği çayı yudumlayarak dükkanı temizlerdi. Şimdi o dükkanlar birer birer kapanıyor. Eskiden “bir zanaat öğren” diye başlayan nasihatler artık “üniversite oku”ya evrildi. Oysa bu dönüşüm, sadece bireylerin yönelimini değil, toplumun tüm ekonomik ve kültürel yapısını da sessizce dönüştürdü.
Türkiye’nin dört bir yanında, yıllardır var olan birçok meslek artık unutulmak üzere. Kunduracılar, kalaycılar, marangozlar, saat tamircileri… Sayıları her geçen gün azalıyor. Çünkü yeni nesil, bu meslekleri hem gelir açısından yetersiz görüyor hem de saygınlık bakımından geri planda bırakıyor. Oysa bu meslekler sadece geçim kapısı değil, aynı zamanda birer kültürel mirastı. Dede mesleğini sürdüren torunlara artık nadiren rastlıyoruz.
Bu değişimin ardında yatan en temel sorunlardan biri, meslek liselerinin yetersizliği. 1980’lerden bu yana uygulanan eğitim politikaları, meslek liselerini adeta “başarısız öğrencilerin sığınağı” haline getirdi. Oysa bu okullar, aslında bir ülkenin üretim gücünün temel taşı olmalıydı. Bugün gelişmiş ülkelere baktığınızda, güçlü bir teknik eğitim sisteminin ne denli kritik olduğunu görebilirsiniz.
Meslek liselerinin önemi sadece teknik beceriler kazandırmakla sınırlı değil. Gençlerin iş dünyasına adaptasyonunu kolaylaştırır, işsizlik oranını azaltır, ekonomik üretkenliği artırır. Fakat ne yazık ki ülkemizde bu potansiyelin farkında olan az. Müfredatlar güncellenmiyor, atölyeler çağın gerisinde, öğretmenler hem teknik hem pedagojik anlamda desteklenmiyor. Öğrenciler, mezun olduktan sonra bile iş bulma umuduyla değil, belirsizlikle mezun oluyor.
Oysa bu okulların doğru bir yaklaşımla yapılandırılması, sadece mesleklerin değil, bir toplumun geleceğinin de garantisi olur. Eğer biz bugün marangoz yetiştirmezsek, yarın kapımızı tamir ettirecek usta bulamayacağız. Eğer kaynakçı yetiştirmezsek, sanayi üretimini sürdüremeyeceğiz. Zanaat ölürse, ülke sadece ithalata bağımlı hale gelir; hem kültürel hem ekonomik bir kayıp yaşar.
Buna çözüm var mı? Elbette. Meslek liseleri ile sanayi kuruluşları arasında güçlü iş birlikleri kurulmalı. Stajlar formaliteden çıkmalı, gerçek iş deneyimi sunmalı. Alanında uzman ustalar okullarda ders vermeye teşvik edilmeli. Öğrencilerin pratikle yoğrulduğu bir sistem kurulmalı. Ayrıca bu mesleklerin itibarı medya aracılığıyla yeniden inşa edilmeli. Bu işler sadece geçim değil, birer yaşam sanatı olarak gösterilmeli.
Unutmayalım, bir toplumun ilerlemesi sadece teknolojiyle olmaz. Temel taşlar sağlam olmazsa, en parlak kuleler bile bir gün çöker. Bitmeye yüz tutmuş her meslek, aslında içimizde bir parçanın da sessizce yok oluşudur. O yüzden, kaybolan mesleklere değil, onların geleceğine odaklanmalı; meslek liselerini yeniden ayağa kaldırmalıyız.
Yoksa bir gün ayakkabımızı tamir ettirecek birini bulmak için kilometrelerce yol gitmek zorunda kalabiliriz. Hem de bir çift ayakkabıdan daha fazlasını kaybettiğimizi fark ederek…
Her şey gönlünüzce olsun.