O hak ve hukukun yılmaz savaşçısıydı. Onu, “Bağımsız Türkiye” ülküsünün, “ milli petrol” ve “milli maden” davasının kararlı bir savunucusu olarak 1960’lı yılların sonunda tanıdım. Prof. Dr. Muammer Aksoy’dan söz ediyorum.
12 Mart öncesinde SBF merdivenlerinde gürül gürül akan sesiyle üniversiteye polis sokmaya kalkışan dönemin İçişleri Bakanı’na dersini vermişti.
1957’de Demokrat Partisi’nin (DP) iktidarının saldırısı üzerine SBF’deki doçentliğinden istifa etmişti. 27 Mayıs’tan sonra görevine dönmüş, 1961 Anayasası’nı hazırlayan Kurucu Meclis’in Antalya temsilcisi olarak Anayasa Komisyonu’nun sözcülüğünü yapmıştı.
Muammer Aksoy aynı zamanda 68 Kuşağı’nın efsane hocasıydı. 12 Mart döneminde direnişçi ruhuyla örnekti. 1958’den beri başkanlığını yaptığı Türk Hukuk Kurumu’nda insan hakları, adalet, gerçek demokrasi mücadelesinin öncülerinden oldu.
12 Eylül 1980 darbesi döneminde başkanı olduğu Ankara Barosu’nda hukuk arayışının öncü aydını olarak “Uygarlıktan yana olanlar, gerilikten yana olanlar kadar yürekli ve özverili olmadıkça Türkiye’nin aydın ufuklara doğru gidişi sürdürülemez, dahası ortaçağ karanlığına gömülmesi önlenemez” demişti.
Bu deha adam Prof. Dr. Muammer Aksoy’u aynı zamanda Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) kurucusu ve ilk Genel Başkanı olduğunda kendisini tanımıştım. O tarihlerde bende genç bir gazeteci olarak Atatürkçü Düşünce Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni idim.
Laiklik sevdasının öncü savaşçısı Aksoy; Demokrasi Kurultayı’nda TCK’nin 163. maddesinin kaldırılmasını önerenlere karşı, “Kaldırılsın da görün neler olacak. Şeriatçılar kafamızı kesmeye geldiklerinde anlayacaksınız ama artık çok geç olacak” diye bağırmıştı.
Şeriatçı devlet düzencileri 23 yıldır iktidardalar. Bugün yaşadıklarımız ve ülkemizin karşı karşıya bulunduğu tehlike, onun ne denli haklı olduğunu kanıtlıyor.
Kemalizm’i en iyi tasvir eden ve anlayan biriydi. Madenlerin devlet eliyle işletilmesini savunurdu. Yer altı ve yer üstü kaynaklarımız, emperyalist devletlerin şirketlerine AKP iktidarı peşkeş çekti.
Aksoy; tüm sorunlarımızın “ulusal bağımsızlık ile sıkı sıkıya ilişkili” olduğunu, bağımsızlıktan uzaklaşmanın, insan onuruyla bağdaşmayan çeşitli eşitsizliklere yol açtığını söyleyen, Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen bir devrimciydi.
Prof. Dr. Muammer Aksoy ile ADD birlikte çalıştığımız o güzel günleri hiç unutamam… O tam tamına vicdan ve bilinci, insan haklarını bütünleştiren bir insandı.
Yurdumuzdaki Atatürkçülük, tam bağımsızlık, laiklik, sosyal hukuk devleti, eğitim, adalet, çağdaşlık ve gerçek demokrasinin hayata geçirilmesi arayışı ve mücadelesinin unutulmaz tarihiydi.
Aksoy aynı zamanda Uğur Mumcu’nun “Tek başına bir siyasi parti kadar etkilidir” dediği hocasıydı. Kalpaksız Kuvayı Milliyecilerin son temsilcilerinden biriydi. İnançlı, dirençli, kararlı ve mangal gibi yüreği vardı... Hiç korkmadı; korkunun üstüne üstüne yürüdü.
Korkaklığın, yılgınlığın ve dönekliğin moda olduğu günümüz Türkiye’sinde Aksoy adı, bir kişilik anıtı gibiydi.
Prof. Dr. Muammer Aksoy, 19 Mayıs 1989’da kurucusu ve 31 Ocak 1990’da Ankara Bahçelievler’deki evinin önünde katledilene kadar genel başkanı olduğu, ülkemizin dört bir yanında çoban ateşi yakan ADD’dir.
Şuna işaret ederek yazımı bitirmek istiyorum: “...İrticaının kitle halinde harekete geçmesi ve laiklik ilkesini yok etme olasılığı, hiçbir dönemde bu kadar yakın, yaygın ve somut olarak kendini göstermemiştir... Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar görülmemiş ölçüde ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.” Bu düzene karşı koymalıyız…