Yok, yok öyle moral yıkılmadan, psikolojik çöküşten falan bahsetmiyorum konunun siyasetle miyasetle de ilgisi yok benim bahsettiğim konu depremler ve depremler sonucunda oluşan yıkım…
Seçim meçim derken konu unutuldu gitti, kimse elli binden fazla yurttaşımızın öldüğünü, on bir ilimizde yüzbinlerce binamızın yıkıldığını hala yüzbinlerce insanımızın çadırlarda konteynerlerde barınmak zorunda kaldığını konuşmuyor artık.
Oysa söyledim bir daha söyleyeyim yıkıldık, yıkılacağız.
Nasıl yıkıldığımızı unutmamak, orada muhtaç bekleşen insanlarımızın derdini çözmek, her an yeni depremler olup yıkılacağımızı bilerek hiç vakit kaybetmeden derhal önlem almak gerektiğini hatırlamak lazım.
Bakın 17 Ocak 2020’de aşağıdaki “DEPREM MÜHENDİSLİK VE EKONOMİNİN İMTİHANIDIR” başlıklı makaleyi yazıp Sonsöz gazetesinde yayınlamıştım, noktasına virgülüne dokunmadan tekrar yayınlıyorum ki herkes ben ne demişim sonra ne olmuş görsün:
Depremler öngörülemez doğal olaylar, depremlerde kayıplar vermek kader değildir!
Nerede ve ne şiddette deprem olacağı bellidir, sadece jeolojik olayların doğası gereği, depremin zamanını tam olarak tespit etmek bugünkü teknoloji ile henüz başarılamadı.
Üstelik sadece jeoloji bilimi değil, tarihi kayıtlarda depremlerin nerelerde, hangi şiddette ve hangi zaman aralıkları ile olduğunu bize anlatır.
Yaşadığımız coğrafyada depremin olması değil, olmaması anormaldir, kendi kişisel tarihlerimizde bile onlarca yıkıcı deprem görmedik mi?
Depremin olacağını biliyorsak, depremin olması beklenmeyen bir doğa olayı değilse neden depremlerin insanlara kitlesel zarar vermesi, büyük can kayıplarına, yaralanmalara sebep olması engellenemiyor?
Bunun iki sebebi vardır birincisi mühendislik ve teknoloji eksikliği, ikincisi de depreme uygun teknoloji ve mühendislik seçimini yapmaya olanak tanımayan ekonomik koşullardır.
Bugün elimizde olan teknoloji ve mühendislik kapasitemiz bize ülkemizde görülebilecek en şiddetli depremlerde bile yıkılmayacak, insanlara zarar vermeyecek binalar yapma imkânı veriyor.
Peki, neden bu teknolojileri hakkı ile kullanamıyoruz, hemen her depremde birçok bina yıkılıyor ve insanlarımız ölüyor ya da yaralanıyor, neden?
Gördüğümüz kadarı ile temel neden ekonomik koşullar, depreme dayanıklı böyle binalar yapabilmek için, doğru teknoloji seçmek, binalarda daha çok demir, daha kaliteli beton kullanmak ve daha yüksek bir mühendislik hizmeti almak gerekiyor ve bunlarda daha maliyetli işler.
Dahası her şeyden önce bina yapacağımız yerleri ve zemini doğru seçmek gerekiyor. Ülkemizin son elli yılda yaşadığı kontrolsüz ve vahşi kentleşme yüzünden birçok bina deprem riskini arttıran yer ve zeminlerde yapılmış, hiç yerleşilmemesi, sadece tarım yapılması gereken yerlere koskoca, kalabalık mahalleler kurulmuş buralara depreme dayanıksız yüksek apartmanlar dikilmiştir. Bu apartmanlardan bazılarının deprem olmadan bile, kendi kendine, olduğu yerde göçtüğünü görmüyor muyuz?
Ülkemizde nereye hangi nitelikte inşaat yapılabileceğini devlet belirler, imarı, inşaat ruhsatını devlet verir. Her şey kurallara yönetmeliklere uygun ise iskân izni devletten alınır. Devleti yönetenler işini doğru yapsa, rasyonel akla ve bilime uygun davransa, inşaatları basiretli bir şekilde kontrol etse, depreme uygun olmayan yerlere, depreme dayanıksız çürük binalar yapılabilir mi?
Türkiye’nin deprem sorunu yoktur, ayıplı, eksik ve çürük binalar sorunu vardır demek yanlış olmayacaktır. Nerede deprem olacağını ve depreme dayanıklı bina yapmayı bilmiyorsanız deprem sorununuz var demektir, oysa Türkiye olarak biz bunların ikisini de biliyoruz. Depreme dayanıklı yapının nasıl olması gerektiği 50 – 60 yıldan bu yana biliniyor. Depreme dayanıklı yapı tasarımı Türkiye’de 1968 yönetmeliğiyle başladı. Ancak bu yönetmelikte bazı eksiklikler vardı ve bu eksikliklerinin önemli bir bölümü de 1975 yönetmeliğiyle düzeltildi. Şu anda 2007’de revize edilen deprem yönetmeliği yürürlükte ve bu yönetmeliğe uygun yapılan yapılar, depreme karşı epeyce dayanıklı yapılardır. Deprem tehlike haritasını ve nerede deprem olacağını da biliyoruz. Sorun bizim deprem haritasına ve yönetmeliklere uygun, doğru teknolojiye sahip binalar inşa etmememizde.
Burada sormamız gereken kritik soru şudur; depreme dayanıklı binalar inşa edebilecek teknoloji satın alınamayacak, uygulanamayacak kadar pahalı mı?
Elbette değil kaba inşaat da denilen taşıyıcı sistemin yapılması yani kalıp, demir, beton işleri bir inşaatın maliyetinin yaklaşık yüzde 40’ı kadardır burada yapılacak iyileştirmeler inşaat maliyetine çok küçük bir etkide bulunurken, deprem güvenliğine çok büyük bir etkide bulunacaktır.
Sorunun ne olduğunu anlamak sorunu çözmenin en önemli parçasıdır, sorunumuz deprem değil depreme uygun yapılmayan yerleşimler ve binalardır.
Deprem olacağını biliyoruz, depremde nerede, hangi binaların hasar görüp yıkılacağını da biliyoruz, yapmamız gereken tüm kaynaklarımızı seferber edip bu binaları deprem olmadan yıkıp doğru yerlere yenilerini yapmak ve can kayıplarını önlemektir.