Deloitte tarafından Y ve Z kuşağı arasında yapılan araştırmaya göre, bu kuşağa mensup gençlerin ortak kaygıları gelir eşitsizliği ve işsizlik oldu.
Küresel katılımcılara bakıldığında Y kuşağının yüzde 41’i ve Z kuşağının yüzde 46’sı, Türkiye’de ise Y kuşağının yüzde 51’i ve Z kuşağının yüzde 65’i çoğu zaman kendini stresli hissediyor. Stres sebeplerinin başında ise finansal durum, aile refahı ve iş olanakları geliyor. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de bu oranlar küresel ortalamanın epeyce üstünde seyrediyor.
Her iki kuşakta kişisel finansal kaygıların artmasının yanında daha büyük bir toplumsal mesele olarak gördükleri ekonomik eşitsizlik konusunun diğer bir endişeleri olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’den Y kuşağı katılımcıların yüzde 83 gibi büyük bir kısmı ve Z kuşağının da yüzde 76’sı gelirin toplum genelinde eşit olmayan bir şekilde dağıldığını düşünüyor.
Bundan çok da uzun olmayan bir süre önce Fransa’da sıradan, küçük insanlar isyan etmişti, siyasi görüşleri hiç de birbirine benzemeyen bu insanlar büyük bir öfke dalgası ile sokaklara dökülmüş, meşhur sarı yelekliler isyanını başlatmışlardı. İngiliz gazeteci John Lichfield, bu isyan dalgasını anlattığı Guardian’daki yazısına ‘Paris sokaklarında hiç böylesine bir kör öfke görmedim’ başlığını atmıştı…
Sarı Yelekliler hareketi, ciddi bir öfke patlamasının sonucuydu ve alabildiğine heterojen, zengin ve karmaşık bir profile sahipti. Hareket, farklı dinamikleri geniş bir yelpazede bir araya getiren çok katmanlı bir hareketti ve hareketin ana merkezi “Aşağı Fransa” da denen taşralı kesimdi. Sarı Yelekliler hareketi ağırlıklı olarak güvencesizleşerek işçileşen, eski ayrıcalıklı konumlarını kaybeden kesimin içerisinde bulunduğu umutsuzlardan oluşan bir bir hareketti.
Eylemlerde göze çarpan yazı ve sloganlar daha çok alım gücünü düşüren vergilere karşı yorgunluğu, tükenmişliği gösterip iktidara karşı büyük bir öfkeyi ve geleceğe yönelik büyük bir umutsuzluğu gözler önüne seriyordu.
Türkiye’de de Y ve Z kuşağı benzer endişeleri taşıyor, onlarda iyi bir eğitime sahip olsalar bile iş bulamayacaklarından, iş bulsalar bile aldıkları ücret ile geçinemeyeceklerinden endişeliler.
Türkiye’de Y ve Z kuşağının finansal durumlarını iyileştirmek, daha iyi bir iş bulabilmek ve refahlarını arttırabilmek için tercih ettikleri yöntem başta Avrupa Birliği ve Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelere göç edebilmek.
Belki de bu göç umudu öfke ve umutsuzluğun Fransa’da olduğuna benzer bir isyan dalgasına dönüşmesini engelleyen en büyük faktördür. Ne de olsa Fransızların göç edebilecekleri başka bir Avrupa yok, kaçıp, göç edip kurtulmaları mümkün değil…
Son derecede kötü bir şekilde yönetilen Türkiye’de sadece Y ve Z kuşağı değil tüm kesimler son derecede umutsuz ve kaygılı, kendini çaresiz hissediyor ve bir öfke dalgası altında boğuluyor.
Gelir dağılımındaki uçurum, kamu kaynaklarının belirli bir yandaş kesime akıtılması, zaten çok geniş kitlelerin yoksullaşmasına yol açıyordu, birde üstüne pandemi ile birlikte gelen kriz dalgası durumu çok daha vahim bir hale getirmiş bulunmaktadır.
Ne yazık ki iktidar tarafından baskılanan medya ülkedeki gerçek durumun başta iktidar olmak üzere bir çok kesim tarafından anlaşılmasına engel oluyor.
Bakın, benim gözlemlerime göre toplumsal basınç büyük bir hızla artıyor!!!
Basının sindirildiği, susturulduğu otoriter ve kapalı toplumlarda, toplumsal basınç aynı bir düdüklü tencerenin içindeki basınç gibi sessizce artar, basıncın yükseldiğini anlamazsınız bile. Fakat eğer düdüklü tencerenin altındaki ateşi sonuna kadar açar, buhar tahliye valflerini de tıkarsanız o tencere eninde sonunda patlar, lakin patlayana kadar hiçbir belirti gözlemleyemezsiniz, olanı biteni anlayamazsınız ve bu yüzden de önlem alamazsınız. Açık toplumlar ise bildiğimiz anadan atadan kalma kapaklı tencereye benzer, normal bir tencereyi ateşe koyduğunuzda su kaynar, buharlar çıkar köpükler saçılır, olayı gözlemler, suyun kaynadığını anlar ve önlem alırsınız, işte bu yüzden de tencere hiçbir zaman patlamaz…
Türkiye’yi yönetenleri tencerenin altındaki ateşi kısmaya ve basıncı azaltacak valfleri açmaya davet etmek her aydının görevidir, demedi demeyin sonra iş işten geçer ve hep beraber çok ağır bedeller öderiz…