Vekâlet Cinayetleri

Vekâlet, bir kişinin başka bir kişiye kendi adına iş yapabilmesi için yetki vermesidir. Bu durum kişinin kendi rızasıyla başkasını kendi yerine koyması anlamına da gelmektedir. Vekâlet verilen kişinin yetkileri, vekaletin içeriğine göre değişiklik gösterebilir. Söz konusu uygulama hayatın birçok alanında geçerlidir. Noterler vekalet belgelerini yasal hale getirmek için onaylamaktadırlar. Temsili demokrasilerde, asil olan millet iradesini temsil etmek üzere vekilleri seçmektedir. Bu vekâletin belgesi de seçimlerdir.
Ayrıca sık sık duyduğumuz vekâlet savaşlar vardır. Bir devlet doğrudan doğruya kendi milli ordusu ile savaşa girmez. Ancak savaşta kullanılacak silah ve mühimmatları temin ederek kendi yerine savaşacak unsurları destekler. Örneğin ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde yürüttüğü savaş bir vekâlet savaşıdır. ABD bu bölgede eğit, donat sistemiyle kurduğu YPG ve PYD terör unsurlarından oluşan kuvvetleri vekalet savaşçıları olarak kullanmaktadır. Böyle bir vekâletin belgesi yoktur. Her şey karşılıklı menfaatler üzerine kurulmuştur.

Birde vekalet cinayetleri vardır. Bir kişi yada kişileri ortadan kaldırmak isteyenler, kendi yerlerine bu işi yapabilecek tetikçiler bulurlar. Böyle bir vekâletin de belgesi yoktur. Tetikçi işleyeceği cinayetin sebebini ne sorar, nede bilir. O alacağı karşılığa bakar. Bu karşılık para veya başka bir değer ölçüsü olabilir. Böyle bir cinayetin işlenmesinde sadece tetikçinin yargılanması, adaletin sağlanmasına yetmez. Bu nedenle öldürme niyetinin gerçekleştiği noktaya kadar soruşturmanın derinleştirilmesi zorunludur.
Bir kişi ya da kişiler, bir başkasını neden öldürmek ister? Arada, bir kan veya namus davası varsa, kişi hasmını öldürmeye karar verebilir. Bunu kendisi yapmaz veya yapamazsa cinayeti gerçekleştirecek bir tetikçi ile anlaşabilir. Diğer yandan, menfaat ve iktidar sahipleri, çıkarlarına tehdit olarak gördükleri unsurları ortadan kaldırmak isteyebilirler. Karar verildikten sora bir plan hazırlanır. Söz konusu planın faili meçhul kalacak şekilde gerçekleştirilmesine azami dikkat gösterilir. Ancak plan devletin işine gelmiyorsa, hiçbir cinayet faili meçhul kalmaz. Devlet mutlaka failleri bulur, bulmuyorsa bulmak istemediğindendir.

Bir cinayetin işlenmesine devlet içinden bir grup yardımcı olur, buna karşı olan başka bir grup göz yummazsa, göz yummayan grup belge toplamakla meşgul olur. Cinayetin soruşturulması aşamasında, üstünün örtülmeye çalışıldığı her safhada göz yummayan grup tarafından yeni belgeler medyaya sızdırılır. Örneğin katiller İstanbul’dan Ankara’ya polislerin yardımı ile getirilmişse, bunu belgeleyen devlet içindeki göz yummayan gruptur. Cinayet sonrasında tetikçiyi koruyan veya kaçmasına yardımcı olanların kamera görüntülerini medyaya servis edenler, olayın faili meçhul kalmasını istemeyen güçlerdir. Soruşturma olayı kapatmak isteyenler ile, yeni deliller ortaya koyanlar arasında, bilek güreşi şeklinde devam ettiği sürece cinayetin faili meçhul kalması mümkün değildir.
Bir vekâlet cinayetinin gerçek katili, ölüm kararını veren ya da verenlerdir. Soruşturmanın bu noktaya kadar derinleştirilmesi zorunludur. Tetiği çeken ve ona yardımcı olanların cinayetin gerçek sebebinden haberdar olmaları mümkün değildir. İddianameyi hazırlayan savcının, sebep sonuç ilişkisinden hareket ederek, ölüm kararının hangi odaklar tarafından verildiğini bulması mümkündür. Yargılama bu sistematik içinde devam ederse adalet gerçekleşebilir. Aksi takdirde sadece tetikçinin alacağı ceza ile olayın üstü örtülmüş olur.

Vekâlet cinayetinin üstünde şeffaf bir perde bulunmaktadır. Devletin görevi bu perdeyi kaldırarak, delillerin çıplak gözle görülmesini sağlamaktır. Ancak bu üzücü olay, derin pazarlıklara konu ediliyorsa söz konusu perde açılmayacak demektir. Sonuç böyle olursa, hepimiz başkalarının izin verdiği şekilde, onların izin verdiği süre kadar yaşayacağız demektir. Adaletin olmadığı yerde devletin varlığından söz etmek zaten mümkün değildir. Şehit kanını çıkarlarına pazarlık konusu yapanlar, dul ve yetim hakkı üstünde otururken, bizler de Türkiye de hakimler kalmamış diyerek önce üzüleceğiz, sonra da her olayı unuttuğumuz gibi bu vekâlet cinayetini de unutacağız.

Ömrünün 41 yılını devlet hizmetinde geçiren bir yurttaş olarak şunu çok iyi biliyorum. Devlet kara gecelerde, kara taşın üzerinde yürüyen kara karıncayı görür. Görmüyorsa, görmek istemediğindendir. Bir hukuk devletinde bunlara yer olmamalıdır. Ancak buna rağmen devletin ali menfaatleri böyle gerektiriyordu denilince istemesem de susarım. Fikri ve inancı ne olursa olsun, bir akademisyenin öldürülmesinde devletin hangi ali menfaati olabilir? Bu soruyu yaşadığım süre daima aklımda tutacağım. Kör Tanrı’ya nasıl bakarsa, Tanrı da köre öyle bakarmış. Ben de devletime bana baktığı gibi bakacağım.