Türk ekonomisini diğer birçok ekonomiden farklılaştıran özelliklerinin başında piyasaların ağırlıklı olarak vadeli çalışması gelmektedir.
Türk ekonomisinin bu vadeli çalışma özelliği en çok da enflasyon ile mücadele uğraşılarını zor sokmaktadır çünkü vadeli çalışan piyasalarda beklenen enflasyon son derecede önemli bir parametredir. Eğer bu konuda güven yaratamazsanız piyasalar doğal olarak en kötüsünü fiyatlar ve fiyatlar bu en kötü beklentiye göre oluşur.
Piyasaların daha nakit çalıştığı peşin dönen ekonomilerde ise enflasyon beklentileri fiyatların belirlenmesinde beklentileri çok daha az önemser. Enflasyon beklentileri bu tip ekonomilerde daha ziyade yatırımcıların ilgilendiği bir konu haline gelir.
Oysa bizim gibi vadeli çalışan ekonomilerde her imalatçı, her tüccar ve her tüketici için enflasyon beklentileri son derecede önemli bir parametredir.
Bugün hemen hemen her üretici ürettiği hemen hemen tüm malları perakende ya da toptan piyasaya vadeli olarak satmakta ve karşılığını da çek ya da senet olarak almaktadır. Bu çek ve senetler piyasada elden ele dolaşmakta ve para arzını artırıcı bir etkide de bulunmaktadır.
Üretici toptancıya mal verirken belirlenen vadeye göre bir enflasyon öngörmekte bunun üstüne birde risk pirimi eklemekte ve satış fiyatını ona göre belirlemektedir. Türkiye genelinde çok ender ürün gruplarında “para içeri mal dışarı” tarzında satış yapılır, dolayısıyla her satıcı satışa konu vade boyunca enflasyonun ne seviyede olacağını tahmin etmek, fiyatı buna göre belirlemek zorundadır. Bu noktada bir başka önemli husus da üreticilerin üretimde kullandıkları mal ve hizmetlerin enflasyondan ne kadar etkileneceğini öngörmelerinin de gerekmesidir.
Bu esas olarak son derecede zor ve profesyonelce, ince ince yapılması gereken bir hesaptır ve lakin çoğu zaman üreticilerin ya da satıcıların bunu yapacak bilgi ve becerisi yoktur, bu yüzden de piyasa beklentileri daha ziyade “yok canım daha kötüsü de olmaz” anlayışı ile oluşur.
Üreticinin malını vadeli ya da nakit olarak alıp perakendeciye vadeli olarak satan bir toptancıda bu vade boyunca enflasyonun ne seviyede olacağını hesap etmek zorundadır. Ülkemizde iplik, plastik, demir çelik ve bazı akaryakıt ürünlerinde toptan satış yapan birçok firma üreticiden peşin aldığı malı piyasaya vadeli olarak satarak bir nevi banka gibi davranmakta, finansörlük fonksiyonunu üstlenmektedir. Bu noktada da enflasyon öngörüleri son derecede önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
İşin satıcı kısmı böyle de nihai tüketici tarafında işler farklı mı?
Elbette hayır dünyadaki ticaretin aksine tüketiciler birçok kalem ürünü taksit taksit yani vadeli olarak almaktadır. Dahası enflasyon seviyesini dikkate alan tüketiciler ihtiyaçları olmasa dahi birçok ürünü “nasılsa bir daha bu fiyata bulamam” diye düşünerek önceden satın almayı yani “parayı mala bağlamayı” tercih etmektedirler. Enflasyon öngörüleri ne kadar bozulursa tüketici davranışlarındaki bu eğilim de o kadar güçlenmektedir.
Kısaca söylemek gerekirse; üreticiden toptancıya, perakendeciden nihai tüketiciye kadar ekonominin her aktörü vadeli alım satım yapmakta ve bu alım satımı yaparken de enflasyon beklentileri son derecede etkili olmaktadır.
Türkiye’de enflasyon beklentilerini değiştirecek ve olumluya dönüştürebilecek güven katsayısına sahip olmayan herhangi bir iktidarın enflasyon ile mücadelede başarılı olması bu yüzden asla mümkün olmayacaktır.
Bu noktada ülkemizde çok büyük bir handikap vardır o handikapta; piyasalarda oluşmuş bir kere enflasyon yaratmayı tercih etmiş bir yönetimin her başı sıkıştığında yeniden enflasyon yaratmayı tercih edeceğine dair kanaattir. Üstelik sadece ülke ekonomi tarihine değil dünya ekonomi tarihine baktığımızda da bir defa enflasyon yaratma suçunu işleyen iktidarların her başı sıkıştığında aynı yolu takip ettiğine dair birçok somut kanıt da bulunmaktadır.
Bu handikapı aşmanın tek yolu ise iktidarı değiştirmek, piyasalara güven verecek yeni bir ekibin iktidara gelmesini sağlamaktır. Demedi demeyin bu yapılmadan ne yapılırsa yapılsın nafile gayret olacaktır.