UZLAŞMAZ ÇELİŞKİ

Her bebek ağlayarak gelir dünyaya, yaşam boyu bir daha ağlamayayım diyedir belki de bu ağlaması. Ve her canlı gibi güzel yaşamaktır bir süreliğine çabası. 

Ancak doğduğu aile, coğrafya, ülke ve çevresi şekillendirir onu büyük çoğunlukla. 

Kimileri bu konularda “şanslıdır” seçkin, varlıklı ve çağdaş bir ailede dünyaya gelirken, kimileri de “şanssızdır” yoksul, kendini birçok konuda geliştirememiş bir ailede dünyaya gelir.

Bu durum, coğrafya ve aile yapısı olarak bebeklerin bir anlamda “kaderidir.” 

Dilini, dinini, milliyetini, seçme şansı yoktur. Doğuştan, doğduğu coğrafyanın özellikleridir onun dinini, milliyetini ve dilini belirleyen. 

Kimileri doğuştan aldığı özellikler bakımından varsıllar sınıfına yazılırken, kimileri de yoksullar sınıfına yazılır. 

Bu nedenle vardır, zenginler ve fakirler, bu nedenle vardır, alimler ve cahiller, bu nedenle vardır, adiller ve zalimler.

Doğarken kazanılan özelliklerin dışında sonradan edinilen özellikler de vardır elbette. Her şey doğarken size verilenler değildir. Yukarıda sözünü ettiğimiz özelliklerin insanın sınıfını da belirlediği çoğu kez doğrudur. Bir tarafta işçi, emekçi sınıfı proletarya oluşurken diğer tarafta da yöneten, sömüren sınıf yani kapitalizm oluşur. 

Sermaye sınıfı, daha rahat sömürebilmek için iktidarı elinde tutmaya çalışır her zaman. İktidar da halkı cahil ve sürü haline getirerek daha rahat yönetmenin yollarını arar. Bunun eğitimini kültürünü verir halka. Böl yönet politikasında geçerli en önemli etken, dinler ve milliyetlerdir. 

 Çağdaşlık, adalet, insan hakları, hayvan hakları kapitalizmin derdi değildir. Çünkü onun derdi varsa yoksa sermayesine sermaye katmaktır. Çağdaşlığa, adalete, insan haklarına, hayvan haklarına göreceli olarak, sermayesine sermaye katmak için ihtiyaç duyar.

Yukarıda bunlar olurken aşağıdaki ezilen, sömürülen sınıfta olan insanlar: kendi sınıfından olduğunu, aynı yaşam şartları içinde ezildiğini önemsemeden belki de farkında olmadan, birbirini ezerek, omzuna basarak sermayedar olmak hevesiyle çeşitli yollara başvurur. Bunlardan en kolayı, bazen bilinçle bazen de el yordamıyla ve çevresinde gördüklerinden öğrendiğiyle, nereden hangi yolla elde edilirse edilsin kara para kazanmaktır. Bunun yolu mafya düzeni kurmaktır. Bunu başarmanın yolu da iktidarlara sırtını dayamak karşılıklı çıkar ilişkisine girmektir. Bu döngü bir anlamda zincirleme bir oluşumdur. Bu yolda ezilmeyi, aşağılanmayı onurunu kaybetmeyi asla önemsemez çünkü zenginliğe çıkılacak her yol mübahtır. 

Yukarıda yazdıklarımla bir yere gelmeye çalışıyorum. Güran ve Polat ailesi özelinde yaşananlar. Bir tarafta kapitalizmin bütün nimetlerinden ne pahasına olursa olsun faydalananlar, diğer tarafta daha sekiz yaşında kirli düzenin kurbanı olanlar ve canıyla bedel ödeyenler…

Hrand Dink’in eşi, Rakel Dink, şöyle diyordu: Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz.'' 

Evet, Narin Güran vahşetinin ve bugüne kadar yaşanan, kadın, hayvan, çocuk katliamlarının, 1977 1 Mayıs, Maraş, Çorum, Sivas, Ankara Gar, Roboski ve daha pek çok katliamın yaşandığı bu toplumda: adil yönetimden, demokrasiden, insan haklarından ve Adaletten söz edilemez. En kısa zamanda gerek ülkemizde gerekse dünyada: savaşların son bulduğu, doğa, insan ve hayvan hakları gaspının olmadığı, yangınların yaşanmadığı, doğa felaketlerine karşı duyarlılığın arttığı bir dünya dileğimle…