ÜSTTEN ŞİDDET, DERİNDEN, DİPTEN İSYAN…

Sevgiyle selamlıyorum bu yazıyı okuyanları ve inceleyecekleri…Hiç kaygılanmayın, insanlar arasında süren, silahlı ve vahşete dönüşen şiddet çeşitlerinden, buna karşılık yer altına inmiş karşıt ve silahlı kesimlerin isyanlarından, başkaldırılarından söz etmiyorum. Ancak, bu yazıda söz edeceğim konu, insanların yerin üstünden veya yerin altından birbirlerine yönelttikleri şiddet ve savunma ile ilgili değil. Değineceğim şiddet ve isyan ilişkisi, insanla doğa arasında yaşanıyor.

Sevgiyle selamlıyorum bu yazıyı okuyanları ve inceleyecekleri…Hiç kaygılanmayın, insanlar arasında süren, silahlı ve vahşete dönüşen şiddet çeşitlerinden, buna karşılık yer altına inmiş karşıt ve silahlı kesimlerin isyanlarından, başkaldırılarından söz etmiyorum.

Ancak, bu yazıda söz edeceğim konu, insanların yerin üstünden veya yerin altından birbirlerine yönelttikleri şiddet ve savunma ile ilgili değil. Değineceğim şiddet ve isyan ilişkisi, insanla doğa arasında yaşanıyor.

İnsan soyunca üretilen ve belki de başka canlılarla birlikte de ağır zararlar veren çevre şiddeti ile topraktan ortaya çıkan isyanların sonuçlarını hiç merak ettiniz mi? Bu sonuçların canlı ve doğal belgelerini her gün bir yerde, mutlaka görüyorsunuz. Acaba, elinizde paketlerle evlere, çocuklarınıza, aile bireylerinize, anne ve babalarınıza yiyecek ve içecek götürürken, bir sokakta, caddede, parkta, hatta oturduğunuz binaların bahçelerinde (?) çay içerken, sohbet ederken mutlaka gördüğünüze inandığım, insanın şiddeti ve doğanın isyanı ile ilgili somut belgeler sizleri hiç mi etkilemiyor, hiç mi düşündürmüyor, hiç mi korkutmuyor, hiç mi kaygılandırmıyor, hiç mi üzmüyor, hatta hiç mi utandırmıyor?

Yazımızın giriş bölümünde hiç kaygılanmayın dedim. Ancak sonrasında paylaştığım insanın şiddetinden ve doğanın, toprağın, suyun, yeşilin isyanından kaygılanın, korkun, üzülün, sizin katkınız yok gibi görünse de utanın.

2022 yılı Nisan ayındayız, bahar geldi, ağaçlar çiçek açtı. İnsanlar, suya, toprağa, yeşile sigara izmaritleri dahil, her türlü çöpü saçtı. Kısaca, çiçek açtı, insanlar çöpleri saçtı. İnsanlar?… Her mevsim, her gün, kar, yağmur, soğuk, sıcak, ılık, serin, rüzgarlı demeden çöpleri saçmayı sürdürüyorlar. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığının merkez ve diğer illerdeki kuruluşları, valilikler, belediye başkanlıkları ve muhtarlıklar, birkaç örnek dışında, saçılanları sadece izliyor. Yapılan göstermelik temizleme ve çöp toplamalarını, yakından yaşayan birisi olarak ben de üzülerek izliyorum.

Parklarda, yürüyüş alanlarında yerleri kirletenlere, uyarmayan, bilgilendirmeyen görevlilere, bekçilere, ne demeliyiz?

Hiçbir yere asla çöp atmayan, buna karşılık, her gün, izmarit dahil vahşi insan eliyle atılan birçok çöpü toplayıp yerine bırakan bir insan olarak her çöp, bana atılan, ancak yere düşürmeyen kurşun gibi gözlerimden yüreğime iniyor.

Bir yazımda, kar ve yağmur sularının, dökülen çiçeklerin, yaprakların ve meyvelerin toprağa ulaşamadığını ve bu durumun, yerleşim yerlerinde doğanın dengesini bozduğunu, sellerin ve kar kaymalarının, insanın doğaya uyguladığı ağır ve vahşi şiddetine karşılık olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

İnsanın yerin üstünde uyguladığı şiddet çeşitleri ile derinlerden, diplerden gelen isyan örnekleri de, doğanın dengesiyle çok yakından ilişkili.

Gecekonduların bir bölümü ile villaların, az veya çok katlı binaların bahçelerine (?), sokak ve caddelere, taş veya asfalt zeminlere bakar mısınız? Her ay bakınız, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında, çok fazla bakmanıza gerek yok, somut örnekler attığınız her adımda gözlerinizin önünde. Acaba, gözlerinizin gördüğünü, yüreğiniz, insanlığınız nasıl algılıyor?

Bu soru, sadece yurttaşlara yönelik değil, yukarıda isimlerine yer verdiğim bakanlıklara, valiliklere, kaymakamlıklara, belediye başkanlıklarına ve muhtarlıklara da yönelik.

Yazımda, üç tane bahçe kelimesine soru işareti koydum. Bahçenin tanımını bilenler değindiğim bahçelerin bahçe olmadıklarını kolayca algılarlar. Beton, asfalt ve taş döşeme ağırlıklı alanlara bahçe denemez.

Yeşile, toprağa, suya ve havaya kıyan insan, tüm canlıların yaşam alanlarına kıyıyor aslında. Aslında bu kıyımın kendisine yönelik olumsuz etkileri de çok. O etkiler yavaş yavaş geldiği için mi farkında olamıyoruz acaba?

Üstten, doğaya, toprağa acımasız şiddet var. Dipten, yerden, derinden, topraktan ise isyan, başkaldırı, yaşama mücadelesi, hava almak, güneşle buluşmak için büyük bir çaba.

Burada, deprem, sel ve yangından söz etmiyorum. Taşların arasından, betonların çatlaklarından gün yüzüne çıkan bitkileri, otları, çiçekleri ve benzeri yeşillikleri görelim artık. Toprak, üstünü çirkince ve sıkıca örten insan soyuna elçiler gönderiyor, yarılmış betonların ve döşenmiş taşların arasından. Barış elçileri, taşları, betonları, asfaltları, duvarları yara yara gelen yeşillikler. Doğanın şiddetsiz isyanıdır bunlar. Aynı zamanda, sel, deprem ve yangınların da habercisidir yine bunlar.

Mimarlar, mühendisler, siyasetçiler, bakanlar, belediye başkanları, kamu görevlileri, muhtarlar…Üstten giden ve genelde sizlerin, insan soyunun, sizlerin neden olduğu ağır şiddet, suç çeşitlerini durdurmazsanız, dipten, derinlerden gelen uyarıcı ve şiddetsiz isyanları görmezseniz, söylediklerini işitmezseniz, sözlerini anladığınız dile çeviremezseniz, yaşattığınız ve yaşadığınız çevre yıkımlarını sonlandıramazsanız.

Bu yıkımlar, hepimize unutulmayacak acılar yaşatıyor ve gözyaşları döktürüyor. Canlarımızı yitiriyoruz.

Üstten gelen veya üstte üretilen bu şiddet çeşitleri, ayrıca üste de zarar veriyor. Benim kuşak ve biraz daha sonrası, evler, yüksek olmayan binalar arasındaki topraklarda, boş arsalarda sohbetler ederdik, futbol, voleybol, basketbol veya diğer oyunları oynardık. Misket, ceviz, fındık oynamayı bugünkü kuşaklar biliyor mu?

Bugünün çocukları, toprağı, binaların bahçelerini (?) ve sokakları hemen hemen terkettiler. Çocuk sesleri, neredeyse duyulmaz oldu. Futbol oynadığım yıllarda, idmandan veya maçtan eve geldiğimde, akşam veya gündüz, çocuk sesleri ile yatakta uyumaya veya dinlenmeye çalışırdım. O sesler, gürültü değil, hızlı solo ve koro şarkılar, türkülerdi.

Burada, bugünkü çocukların, topraktan ve sokaktan uzaklaştırılmasının ruhsal ve bedensel olumsuz etkilerinden söz etsem, Sonsöz Gazetemizin sayfaları yetmez. Çok eksik, çok yanlış büyüyorlar…Kimler kaybediyor, bu eksiklerden, yanlışlardan?

Doğa, tatlı tatlı isyan ediyor verdiğim örneklerle. Sonra, sel, yangın, deprem, dalga, toprak kayması, kaya, dağ çökmesi, yıldırım düşmesi…. gibi, insan soyunun tanımladığı daha büyük isyanlarla çok acılar yaşarsınız, yaşamaya devam ederiz.

Dur insan, bastığın betonun, asfaltın, taşın altındaki toprak, kirlettiğin su, senin ve tüm canlıların yaşamının damarlarıdır.

Yavaş yavaş da olsa-ki ben hızlı hızlı olduğuna inanıyorum, kestiğin damarlar, seni “intihar” eden, orada yaşayan canlıları bile bile öldüren “katil” yapıyor.