Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bazı değerlerimizi kaybetmeye başladık. Ben bu unuttuğumuz değerlerden mektubu ele almak istedim bugün.
Cep telefonları henüz bulunmamışken, bayramlarda birbirimize kartlar yazardık. Aramızda o kartlardan koleksiyon yapanlar olurdu. Zaman zaman o kartlar özlemle ve sevgiyle okunurdu. Hele birde o kartı yazan aramızdan ayrılmışsa gözlerimiz sulu sulu olurdu. O kartlar bize geçmişi hatırlatırdı.
Mektuplar da öyle idi. Türkülere, şarkılara konu olmuştu mektuplar. Gurbete gidenler; “Mektup benden selam söyle sılaya” diye başlayan türkü ile dertlenirdi. Askere gidenlerse; “Yine yakmış yar mektubun ucunu” şarkısını dilinden düşürmezdi. Gelen her mektup, yazanı okuyanın yanına getirirdi.
Ortaokul müzik kitabımızdaki “Bak postacı geliyor” şarkısı, postacılara olan saygıyı dile getirirdi. Şimdi o meslek de kaybolmak üzere. Şarkısı bile unutuldu neredeyse.
Mektup edebiyat eserlerini de etkilemiştir. Türk ve Dünya edebiyatında mektupla yazılmış yüzlerce eser vardır. Ben bunlardan hatırladıklarımı ve aklımda kalanları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türk Edebiyatında mektupla yazılan ilk eser, 1870 yılında Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınan “Felsefe-i Zenan” isimli romandır. Ahmet Mithat Efendi’nin yazar olması için desteklediği Fatma Aliye Hanım, beş kadının mektuplaşmasını ele aldığı 1898 yılında basılan romanı “Levayih-i Hayat”da mektuplardan oluşmuştur.
Halide Edip Adıvar’ın tanınmış romanı “Handan”, kadın psikolojisini ele alan ilk roman özelliğini taşımaktadır. Roman ana karakterlerin birbirlerine yazdıkları mektuplarla oluşturulan bir eserdir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar da “Sevda Peşinde” romanıyla bu kervana katılmıştır. Yine Hüseyin Rahmi “Mutallaka” romanını mektuplardan oluşturmuştur. Aynı zamanda “Mutallaka” yazarın mektup biçiminde yazdığı ilk romanıdır.
Reşat Nuri Güntekin’in “Bir Kadın Düşmanı” mektup türünde yazdığı tek romanıdır. Roman kahramanı Sara soylu ve güzel bir kadındır. Diğer kahramanı ise kadın düşmanı olan Ziya’dır.
Oya Baydar’ın “Kedi Mektupları” ülkesini terketmek zorunda kalan kedilerin öykülerini mektuplarla anlatır. Ülkesini terk ederek Almanya’ya giden; Nina, Yoldaş, Arthur ve Gece adlı kediler mektuplar yazarak karşılaştıkları zorlukları anlatırlar.
Dünya Edebiyatı’nda da mektupla yazılan eserlere rastlanmaktadır. Montesquieu’nun 1721 yılında yazdığı “İran Mektupları”çok önemli bir eserdir. Bu eser için Voltaire şöyle diyor : “Acaba, dünyada İran Mektupları’ndan daha kuvvetli şey var mıdır? Acaba hükümeti ve dini daha ziyade ihtimamla ele alan, daha mükemmel bir eser yazılmış mıdır?”
Aklımda kalan yabancı eserleri, yazılış tarihleri ile isim isim vereceğim. Tek tek ele almaya kalkarsam, yazının sınırlarını aşarım.
Honore de Balzac’ın “İki Yeni Gelinin Anıları”(1842), Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları” (1774),Samuel Richardson’un “Clarissa” (1748), Henry de Montherlant’ın “Genç Kızlar” (1936), Fyodor Dostoyevski’nin “İnsancıklar” (1846) , Pierre Choderlos de Laclos’un “Tehlikeli İlişkiler” (1782) romanları da mektup biçiminde yazılan ve okuyucusunu etkileyen romanlardır.
Sevgili arkadaşım, değerli şair ve çevirmen A. Kadir Paksoy’un büyük emek vererek Jean-Jacques Rousseau’dan çevirdiği, bu sene yayımlanan “Julie ya da Yeni Heloise” romanı da mektup biçiminde yazılan bir eserdir. Paksoy, romanın arka kapağına alınan yazısında bu eser için “Aşk ile insanlık dersi” diyor.
Mektupsuz ve kitapsız kalmamanız dileğiyle iyi okumalar diliyorum.