Tiflis New Vision Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Profesörü kadim dostum Süreyya Yiğit’e değilde kime sorsaydım bulunduğu coğrafyada yaşanan çalkantıları ?
Sordum…Anlattı…Aktarıyorum;
Ukrayna krizini incelediğimizde Vladimir Putin, Rusya’nın güvenliğini tehdit ettiğini söylediği NATO’nun on yıldan fazla bir süredir genişlemesinden şikâyet etmekte olduğunu hatırlamalıyız. NATO’nun kendi ülkesini rakipten ziyade düşman olarak gördüğünü düşünmekte. Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Aralık ayında Batıya gönderdiği sekiz maddelik listeden birisi de “düşman değiliz” ve daha çok bilinen “doğuya ve özellikle Ukrayna için artık NATO genişlemesi olmayacak” talebiydi.
Benimsediği felsefeye ve attığı adımlara baktığımızda Putin’in demokrasiden hiç hoşlanmadığı ve gelişen bir Ukrayna’yı tehdit olarak gördüğü için silahlarını Kiev’e çevirdiğini söylemek mümkün. Bunun yanında NATO’nun genişlemeyeceğine dair geçmişte kağıda dökülmemiş ama verilmiş sözler de var. Rusya böyle bir taahhüdün bir anlaşmaya geçmesini istiyor, bu nedenle Kremlin’in “yasal olarak bağlayıcı garantiler” üzerinde tekrarlanan ısrarını görmekteyiz. Eğer bu talep kabul görürse egemen devletlerin diledikleri uluslararası örgütlere üye olması engelleniyor ve askeri gücü bulunan devlet komşusunun dış politikasını adeta belirliyor, sınırlıyor.
Aslında Rusya’nın bugünkü hamlesini 2012’de hızlandırılmış bir askerî modernizasyon kararına kadar geriye götürebiliriz. 2000’lerin ekonomik olarak pek elverişli yıllarında Rusya’nın sahip olduğu göreceli refahı feda ettiği için bu oldukça dramatik bir karardı. Rus halkının neredeyse on yıldır sahip olduğu reel gelir artışı buharlaştı ve petrol fiyatlarının 100 dolarda kalmasına rağmen iktisadi büyümesi 2013’te sıfıra düştüğü için ekonomi durgunlaşmaya başladı.
Bir sene sonra Putin’in bütün kayıpları göze alarak Kırım’ı ilhak edip Sivastopol’daki kilit niteliğindeki Rus deniz üssünün kontrolünü kesin olarak güvence altına alması Rusya’nın neredeyse yirmi yıllık bir aradan sonra kendisini Akdeniz’de bir deniz gücü olarak yeniden kurmasını sağlayan daha geniş bir deniz stratejisinin de parçasıydı. O zaman görüyoruz ki günümüzdeki anlaşmazlık sadece Rusya’nın Ukrayna üzerindeki kontrolü veya etkisi ile ilgili değil, Avrupa’nın güvenlik altyapısının tamamen yeniden düzenlenmesini de içermekte.
Rusya Kırım’dan dersini almış ve iyi de hazırlanmış diyebiliriz çünkü Merkez Bankası şu anda 20 aylık ithalat teminatına tekabül eden 630 milyar doların üzerinde rezerve sahip – ki genelde üç aylık rezerv yeterli kabul edilmekte. Ticaret fazlası ise 2021 yılının Aralık ayında 26 milyar dolar ile rekor kırdı, ithalat ise 30 milyar ABD doları ile sınırlandı. 2021 yılında ülke ticaret fazlası bir önceki yılda 94 milyar dolardan 190 milyar dolara yükseldi.
Rus Hükûmeti, 2012’den beri kemer sıkma bütçelerinden taviz vermemekte ve bundan dolayı bir Mali Zırh’ın yaratılmaya çalıştığını söylemek mümkün. Benimsenen strateji Rusya’yı büyük ölçüde yaptırımlardan etkilenmez hale getiriyor, ancak aynı zamanda ekonominin büyümesini potansiyelinin çok altında, %2’de tuttuğu da aşikâr. Ukrayna’yı hedef alan herhangi bir Rus askerî müdahalesinin -Kırım ilhakından – daha ciddi bir karşılığı olacağı kesin. Bilinmeyen faktör bunun boyutunun neyi içereceği – kesinlikle ekonomik yaptırımların uygulanacağı – ama ne kadar kapsamlı olacağı. Son olarak da krizi Karadeniz’de Türkiye’den daha da yakından takip eden ülkelerin başında kendi toprakları Rus işgalinin altında olan Gürcistan geliyor. Tabir-i caiz ise Kiev hapşırsa Tiflis zatürreye kapılabilir.