Dünya merkezli evren, eskiden kabul edilen ancak modern bilimsel anlayışla çelişen bir kozmoloji modelidir. Bu model, Dünya’nın evrenin merkezi olduğunu ve diğer gök cisimlerinin Dünya etrafında hareket ettiğini varsayar. Bu yaklaşım, antik çağlarda ve Orta Çağ’da yaygın olan coğrafi ve kozmolojik görüşlerle uyumlu olmuştur.
Ancak, 16. yüzyılda Nicolaus Copernicus’un güneş merkezli evren modelini önermesi ve ardından Galileo Galilei, Johannes Kepler ve Isaac Newton gibi bilim insanlarının çalışmalarıyla dünya merkezli evren modeli çürütülmüştür.
Eskiden dünyanın merkez olduğuna inanılır ve çıplak gözle gözlemlenen yıldızlar, güneş ya da ay gibi şeylerin ne olduğu dahi bilinmezdi. Bilimsel yöntem kullanılarak bunların dünya gibi uzay boşluğunda hareket eden başka başka cisimler olduğunun anlaşılması gerçekten de çok büyük bir bilişsel devrime yol açmıştır.
Açıkça söylemek gerekirse İnsanlık ilk büyük kültürel şokunu dünyanın evrenin merkezinde yer alan özel bir yer olmadığını anladığında yaşamıştır.
İnsanlığı şoka sokan ikinci büyük bilimsel keşif ise Charles Darwin’in evrim teorisi olmuştur.
Charles Darwin’in evrim teorisi, “Türlerin Kökeni” adlı kitabında 1859 yılında ortaya koyduğu ve canlı türlerinin zamanla değiştiği ve çeşitlendiği fikrini açıklayan bir teoridir. Darwin, türlerin evrimleştiğini ve ortak bir atadan türediğini keşfetmiştir.
İnsanın diğer canlılardan farklı ve özel yaratılmış bir canlı türü olmadığının bilimsel yöntemler ile ispatlanmış olması binlerce yıldır süren sosyokültürel yapıyı paramparça etmiştir.
Bu iki büyük keşif insanlık tarihinde daha önce görülmemiş büyüklükte bir kültürel devrimin de önünü açmıştır.
Peki, bu iki konunun UFO’lar ile ne ilgisi var? Diyeceksiniz.
İlgisi şurada dünyanın evrende çok önemli ve özel bir yer olmadığını artık biliyoruz. Dahası insanında bu gezegende yaşayan diğer canlı türleri ile aynı temel yapı taşlarından oluşan ve bu gezegenin koşullarında evrimleşmiş hidrokarbon bazlı bir canlı olduğu konusunda da hemen hemen herkes hemfikir bulunmaktadır.
Şimdi bilinmeyen tek şey insan dahil canlılık evrende çok istisnai ya da sadece dünyaya ait bir doğal olay mı yoksa evrenin bir çok yerinde başka canlı türleri de var mı?
Bilim dünyası şu anda işte bunun cevabını arıyor.
Açıkça söylemek gerekirse bu günkü popüler kültürün ışığında başka başka gezegenlerde, farklı farklı canlılara rastlanması hiç kimseyi şoka sokmayacak bir bilgidir. Böyle bir keşif asla sürpriz olmayacak ve çok büyük bir kültürel bir şok yaratmayacaktır. Sadece öngörülenin ispatı niteliğinde olacak her türlü aksi iddiayı çürütecektir.
Fakat başka bir gezegenden gelen farklı ve zeki bir türle karşılaşmak onlarla iletişim ve ilişki kurmak bunun çok ötesinde bir olaydır ve bu tam bir kültürel şok olacaktır.
İşte UFO olgusu bu yüzden çok ama çok önemlidir.
UFO “Unidentified Flying Object” ya da Türkçe karşılığı ile “tanımlanamayan uçan cisim” anlamına gelir.
Eğer resmen UFO’lar kabul edilir ve tanımlanabilirse bunun dünya dışı zeki bir yaşam formunun eseri olduğunu da resmen kabul etmemiz gerekecektir.
İnsanlık tarihi her ne kadar farklı farklı halklar tarafından yaratılmış birçok farklı uygarlığa sahip olsa da bu uygarlıkların hepsi en nihayetinde ortak bir köke dayanır ve aslında farklılıklar sadece detaylardadır.
Bunların dışında bambaşka bir uygarlık ve bu uygarlık tarafından yaratılmış bambaşka bir kültürle karşılaşmak inanın bana insan uygarlığında çok büyük bir kültürel devrime yol açacaktır.
Bu sadece bir kültürel devrime değil evreni ve doğa kanunlarını anlamamıza da çok büyük katkıda bulunabilir ve insan uygarlığı büyük bir sıçrama yapabilir. Bu yüzden NASA’nın UFO açıklamalarını büyük bir dikkatle takip etmemiz gerekmektedir.