UÇURTMAM

Çankaya belediyesinin Ahlatlıbel tesislerine, hava güzel olunca baharı karşılamak için yola çıktık. Ahlatlıbel Ankara’nın yüksek tepelerinden...

Çankaya belediyesinin Ahlatlıbel tesislerine, hava güzel olunca baharı karşılamak için yola çıktık. Ahlatlıbel Ankara’nın yüksek tepelerinden biri sayılır. Rüzgârın efil efil estiği bir bölge. Aileler çoluk çocuğuyla güneşi görmenin mutluluğunu yaşamanın keyfini çıkarmaya başlamış. Babalar çocuklarıyla ellerinde rengârenk uçurmalarıyla oradan oraya koşup rüzgârın yardımıyla baharın bir başka tadını çıkarmaya çalışıyorlardı. Çocuklardan çok babalar uçurtma uçurmanın keyfini çıkarıyor sanki. Çocuklar babalarının gözlerine bakıp yalvarırcasına, ”Ben de uçurtmamı uçurtmak istiyorum.“ deyip uçurtmalarının ipine dokunmak istiyorlar ama babaların pek de umurunda değil gibi. Babalar içlerindeki çocukluğunu yaşamanı tadını çıkarıyorlar.

Her ne kadar babamla hiç uçurtma uçurmamış olsam da görmüş olduğum bu manzaralar beni de çocukluğuma götürdü.

Uçurtma uçurmak özgürlüğe kanat açmak gibi. Çocukluğumun en güzel yanlarından biri de uçurtma yapıp onu bulutlara kadar olmasa da metrelerce havada salınmasını, uçmasını izlemekti.

Çünkü bu benim eserimdi kendimle gurur duymam en büyük keyfimdi.

Çoğu zaman göklere ulaşan uçurtmamı yere indirmekte gecikirdim. Havada süzülüşünü kuşlarla dans edişini seyretmekten kendimden geçer ne acıkır ne de susardım. Birkaç kez bu sevdam yüzümden üstüme çişimi yaptım.

Uçurtma dediysem şunu belirtmem gerekir. İki çeşit uçurtma yapardım. Birisi sadece kâğıttan diğeri üç çıta ağaçtan oluşan uçurtmadı.

Kâğıttan olan uçurmanın ömrü az olur. Rüzgâra çok dayanıklı olmaz. Çabuk yırtılır. Ben her ikisinde yapardım. Ama elimde hangi malzeme varsa öncelik onundu.

Üç çıta ağaç ile yapılana uçurtmaya çıtalı derdik. Büyük abilerimden yapmayı öğrenmiştim. Üç çıtayı alıp ikisi ile tam bir artı işareti yapıyordum. Ortalarından ip ile dolayıp sağlamlaşınca diğer üçüncü çıtayı artı yaptığım iki çıtanın arasına yerleştirip onu da ip ile sağlamlaştırıyorum. Üç çıtanın uçlarından ip ile tek tek bağlantılar yapılınca tam bir altıgen oluyor.

Çıtalının gövdesi oluştuktan sonra dış kaplamasını ya renkli kâğıttan ya da naylon kaplama ile kaplardım. Çoğu zaman kâğıt ile kaplamada yapıştırıcı bulamayınca unu, sulu hamur haline getirip yapıştırıcıya dönüştürürüm böylece kâğıdı yapıştırırım.

Naylon kaplama kolaydı naylonu kenarlarından dikip çıtalının ön kaplaması bitmiş olurdu. Kuyruk çıtalının boyuna göre dört beş metreden aşağı olmamalı, yoksa çıtalı havada düzgün uçamaz. Bir çeşit dümen kolu gibidir. En önemli kısım ise çıtalının uçmasına yarayan terazi kısmıdır. Altıgenin iki ucuna ve tam ortadan ip ile teraziyi yapmaktır. Bu dengeyi teraziyi uygun eşitlikte yapmazsanız uçurtmayı göklerde görmeniz mümkün olmaz. Hem zor hem de çıtalıyı yapmayı öğrenince, aslında basit iştir uçurtma yapmak. Biraz el yatkınlığı gerekir.

Sıra açık alanda çıtalıdan yapılan uçurtmayı uçurtmak. Bu işin en keyifli yanı, eserini gökyüzünde salına salına uçuşunu seyretmek. Uçurtmaları kadınlara kızlara benzetirim her zaman havada süzülüşü, göz kırpmak gibidir. Sana göz süzer alımlı çalımlı bakar sanki. Çok nazikçe ipini bırakıp havada salınmasını seyretmeyi dünyalara değişmezsin.

En korkulan olay ise uçurtman göklerde süzülürken başka bir uçurtma ile havada kapışması ya da uçurtmaların birbirine dolanıp, avcıların kuşlara ateş edip kuşları vurduktan sonra kuşların döne döne yere çakılması gibidir uçurtmaların düşüşü de.

En kötüsü de senin uçurtmanın gökyüzüne süzülüşünü kıskanıp, kötü uçurtmasıyla senin uçurtmanı düşürmeye çalışmasıdır. Bu tür kötü niyetle arkadaşlar zaman karşımıza maalesef sıkça çıkardı.

Birkaç kez uçurtma ipinin de uzun olmasından dolayı bulutlara sanki yaklaşır gibi oldu. Aniden rüzgâr hızlandı fırtınaya dönüştü. İpim sağlamdı ama bu sert rüzgâr maalesef ipim kopardı. Uçurtmam gökyüzünde taklalar atıp karşı mahalleye inişini, aniden çeşmenin açılması ile hortumun çılgınlar gibi sağa sola dönmesine benzettim. Peşinden koştum koştum. Ben mahalleye vardığımda uçurtma elektrik direğinin tellerinde baygın bir halde dolanmıştı, kuyruğunun bir kısmı da ağaçtaydı. Elektrik direğinin tellerinde kuzu gibi yatıyordu. “Gel beni kurtar.” der gibi bakıyordu. Ama oraya çıkıp almam mümkün değildi. Dönüp dönüp teller üzerinde yatan uçurtmama son kez baktım. Onu tellerin üzerinde kimsesiz bıraktım. Kuyruğu ağacın dallarında nazlı nazlı sallanıyordu.

Gözyaşlarım içinde uçurtma cenazemi alamadan, boynum bükük mahalleme döndüm.

Elimde uçurtmamdan kalan ip yumağı ile teselli bulmaya çalıştım. Hem ben yenisini yapabilirdim…