Ekonomiyi konuşmak veya yazmak konusunda elbette bilim insanı veya uzman olmanın özel bir yeri var.
Ancak, ekonomi alanında bilim insanı ve uzman olmayanlar, hiç konuşamaz veya yazamaz mı?
Örneğin, Ankara İktisadı ve Ticari İlimler Akademisini bitirmiş, daha sonra Beden Eğitimi ve Spor Yönetimi alanında yüksek lisans yapmış, Rüzgarlı Sokağın yetiştirdiği bir gazeteci, 3 adet sporda demokrasi, bir adet gençlik, bir tane de Anneler ve şiddet konusunda kitabı Türkiye’ye kazandırmış bir insan olarak ekonomi konusunda şu görüşlerime ne dersiniz?
Ekonomide, gelirlerin paylaşımındaki dengesizlik, adaletsizliğin doruğuna çıkmışsa, çok ağır bir sorun var demektir, o adaletsizlik her nerede ise. Sorunu üreten hangi canlı diye sormaya gerek yok. İnsan. Sorunu çözmesi gereken de sorunu üreten insanlarla diğer insanların, akıl ve vicdanın önderliğinde iletişim ve iş birliği içinde olması, uzlaşması.
Üretici, ulaştırıcı, tüketici…Ulaştırıcı, bize aracı olarak öğretildi. Türkiye’nin ve adaletsizliğin olduğu birçok ülkenin konuşmaya cesaret edemediği bir sorunudur, ulaştırıcı veya aracı.
Evimiz Türkiye’deyiz, elbette Türkiye’yi yazacağız. Adalet ve Kalkınma Partisinin oluşturduğu, Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte TBMM’de az sayıda milletvekili ile temsil edilen diğer birkaç siyasal partinin desteklediği Hükümetten üretici, aracı ve tüketici ilişkilerini, emek ve alın teri ağırlıklı bir yapıda düzenlemesini beklemek olanaksız kanımca. Cumhurbaşkanlığı Hükümet şekline ve iktidarın anlayışına baktıkça, beklentimizin gerçekleşmesi bir hayal gibi görünüyor. Ancak, Hükümeti oluşturanlar da insan, üreticiler de, aracılar da, tüketiciler de. Mucize gibi görünse de ekonomik şiddet etkisi yaratan, yoksulluğa, yoksunluğa, hayat pahalılığına neden olan ve vicdanla çelişen bu bozuk yapıyı bugünkü iktidar da değiştirebilir, daha sonra gelebilecekler de.
İktidarın politikasını değiştirmesini veya demokratik, dürüst, hilesiz, yalan, iftira, hakaret ve sahtecilikten uzak bir şekilde iktidarın sandıkta halk tarafından değiştirilmesini mi bekleyeceğiz?
Halkın, siyasal oy hakkını kullanmadan yapabilecekleri yok mu? Elbette var.
Üreticilerin ve tüketicilerin yasalara uygun, haklara dayalı olarak örgütlenmesi. En başta üreticilerin kooperatifler veya eşit sermayeli şirketler kurması. Üreticilerin, kendilerinin yöneteceği kooperatifler ve eşit sermayeli şirketler eliyle tüketici ile iş birliği yapması. Üretimde ve tüketiciye giden yöntemlerde, akaryakıt, araç ve diğer gerekli konulardaki sorunların iletişim ve dayanışma içinde çözülmesi. İnsan, sorun, insan, çözüm.
27 Nisan 2024 Cumartesi günü, Gazetebilim, Ankara’da, “Halk İçin İktisat EKONOMİ NEREYE GİDİYOR VE NE YAPMALI?” konulu panel düzenledi.
Panelin konuşmacıları, iki bilim insanı, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nden emekli ve sivil toplum gönüllüsü Prof. Dr. Aziz Konukman ile Hacettepe Üniversitesi’nden emekli Prof. Dr. Hüseyin Özel’di.
Panel konusunun ana başlığında, “Ekonomi Nereye Gidiyor” deniliyor. Prof. Dr. Hüseyin Özel ve Prof. Dr. Aziz Konukman’ın konuşmalarından sonra, gazeteci-yazar ve emekli bir insan olarak yaşadıklarımdan, gördüklerimden ve okuduklarımdan da destek alarak bir soru üretmek gereği duydum. Türkiye Ekonomisinin Gücü, Kaynakları Kimlere Gidiyor?
Halkın bir bölümü, oyları ile bu kaynakları nerelere, kimlere götürmeyi kolaylaştırıyor da diyebiliriz?
Başta emekliler olmak üzere, halkın alım gücünün azaldığı, Türk Lirasının diğer ülke paraları karşısında çok hızlı değer yitirdiği bir ülke umudunu nasıl yitirmiyor, şiddetsiz yöntemlerle nasıl ayakta kalıyor, değil mi?
Nitekim, Prof. Dr. Aziz Konukman, konuşmasında “Toplum nasıl ayakta kalıyor, bilmiyorum” diyerek, aslında Türkiye’nin toplumsal gücünün varlığına işaret etti.
Prof. Dr. Hüseyin özel, kısa konuştu ve kendisine ayrılan süreyi, soru, katkı ve yanıt bölümüne bıraktı. Ne yazık ki, Panelden ayrılmak zorunda kaldım. Prof. Hüseyin Özel hocamıza bu sayfa her zaman açıktır.
Prof. Dr. Aziz Konukman hocamızın birkaç sözünü daha sizlerle paylaşmak istiyorum özet olarak.
“Kentsel dönüşüm adı altında, insanlar yaşam alanlarından koparılıyor. Sosyal dayanışma yok ediliyor. Muhalif örgütlenmeye engel olunmak isteniyor. Toplumsal muhalefet bir şekilde örgütlenmeli. Sıcak para gelsin diyoruz. Türkiye ve birçok ülke, IMF’siz IMF programı uyguluyor. Önümüzdeki günler pek parlak görülmüyor.”
Prof. Aziz Konukman’ın değindiği “Kentsel Dönüşüm” uygulamalarına, TOKİ’yi tanıdıktan, kentlerin güzelliklerini bozan, çevre sorunu yaratan yüksek binaları ve betonlaşmayı gördükten sonra, 15 yıldan beri “Kentsel Ölüşüm” diyorum.
Prof. Dr. Aziz Konukman’ın toplumsal muhalefetin bir şekilde örgütlenmesi gerektiği yönündeki görüşlerini desteklemek gerekir. Bu satırların yazarı da, Türkiye Gençlik Federasyonu Kurucu ve Genel Başkanlığı dönemlerinden (1997-2014) başlayarak kadın, erkek ayırımı yapmadan, din ve siyasal parti farklılıklarını esas almadan, herkesin, köylerde, mahallelerde, kentlerde ve ulusal düzeyde, dernek, federasyon ve konfederasyonlarda birlikte olması, örgütlenmesi, iletişim, iş birliği ve dayanışma içinde bulunması gerektiğini söylüyorum, yazıyorum, haykırıyorum.
Ekonomi, demokrasi, adalet, sağlık, güvenlik ve eğitim alanlarındaki şiddetin ortadan kaldırılması, sevgi, saygı ve dostluk içinde yaşanan Türkiye ve Dünya’nın başarılması insanın görevidir.
Sorun; insan, çözüm; insan. Sorun; ben, siz, onlar, çözüm; ben, siz, onlar.
Haydi melek yürekli insanlar, haydi…
Fotoğraf altı: Prof. Dr. Aziz Konukman (solda) ve Prof. Dr. Hüseyin Özel.