TURHAN SELÇUK ve ABDÜLCANBAZ

Bugünkü yazımda sizlerle bir çizgi romanı ve onun ünlü kahramanı Abdülcanbaz’ı paylaşacağım. Benim kuşağımın (72 yaşındayım) rahatça hatırlayacağı bir kahraman Abdülcanbaz. Abdülcanbaz, uzun yıllar Akşam, Yeni İstanbul, Milliyet, Cumhuriyet, gazetelerinde yer alan bir çizgi romandır. Gazetelerde günlük yayınlanan Abdülcanbaz, yetmişli yıllarda Mehmet Benli, seksenli yıllarda ise Milliyet yayıncılık aracılığıyla albüm olarak yayınlandı.

1957 yılına kadar Milliyet gazetesinde yarım sayfalık yabancı çizgi roman yayınlanmaktaydı. Abdi İpekçi, Turhan Selçuk’tan yerli çizgi roman yazmasını ister. Selçuk, Aziz Nesin’den kendisine yardımcı olmasını ister. Aziz Nesin, düzenbaz ve hilekâr bir karakter olan Abdülcanbaz’ı yaratır. Bu karakter bir turist rehberidir. Karakterin adını “Abdülcanbaz” koyar. Birinci öykü bitince Aziz Nesin diziye devam etmek istemez. Bunun üzerine Selçuk, Rıfat Ilgaz’dan yardım istemeye karar verir. Bir süre de Ilgaz’dan gelen senaryolarla yazmaya ve çizmeye devam eder. Ilgaz’dan gelen senaryolar da aksamaya başlayınca Selçuk, kendisi yazmaya başlar. Bu başlangıç, Abdülcanbaz tipinin yeniden yaratılmasına ve değişmesine neden olur.

Selçuk’un Abdülcanbaz’da yarattığı tipler, yayınlandığı dönem boyunca güncel kalmıştır. Bu tipler: “Gözlüklü Sami”, Ahlaksızlığın, yolsuzluğun simgesidir. Mirasyedidir. Her devrin adamıdır yani yalakadır, çıkarcıdır, düzenbazdır. Bir özelliği de kadınlara aşırı düşkündür. “Sürmegöz İhsan bey”, Gözlüklü Sami’nin arkadaşı ve dalkavuğudur. “Fettah”, Abdülcanbaz’ın arkadaşıdır. Sevimli ve afacandır. “Tarzan”, saf, temiz kalpli Anadolu çocuğudur. Güçlü kuvvetlidir. “Karanfil Hoca”, bir bilim insanı olan Karanfil hoca doğunun bilge yüzüdür, ama tuhaflıkları da yok değildir.

Yaşar Kemal, Turhan Selçuk’u anlattığı bir yazısında, onu şöyle anlatır: “Turhan Selçuk, bir edebiyat adamı, bir ozan, bir roman ve öykü yazarıdır. Bu tanımlama garip gelebilir. Ancak bence Turhan Selçuk’un özelliklerini belirleyicidir. Sakın karikatür sanatını küçümsüyorum sanılmasın… Tam aksine, inanıyorum ki, karikatür sanatı Çehov’un, Katherine Mansfield’in ya da Sait Faik’in düzeyine ulaşabileceği gibi, destan sanatıyla da yarışabilir. Turhan Selçuk bu hedefe ulaşmıştır.”

Turhan Selçuk, Zeynep Oral’la yaptığı bir söyleşide ise Abdülcanbaz’a duyulan ilgiyi anlatırken, “Sanırım Abdülcanbaz’a duyulan ilgi yerliliğinden, Karagöz-Hacivat, Orta Oyunu gibi geleneksel köklerden renk almasından ileri geliyor…. Bir çizgi, bir üslup araştırması yanında, onun diğer çizgi romanlara benzememesi, kendine özgü anlatım, kendine özgü çizgi dünyası, kısacası bir üslup edinmesine çalıştım, hâlâ çalışıyorum.” der. Söyleşinin devamında; “Abdülcanbaz halktan bir kişidir. Değerlerini, cevherlerini yitirmemiş bir kişidir… İyiden, doğrudan, haktan, halktan yana olduğu için güçlüdür. O, ‘bizim insanımızdır’… Halkın karşısında, kendilerine halktan ayrıcalık tanıyan kişilerin tarihi süreç içinde elenmeleri, yok edilmeleri yanında, Abdülcanbaz’ın temsil ettiği prototipin sevilmesi, desteklenmesi, devamlılığını sağlayan unsurlardan birincisidir. Sakin görünüşlüdür, fakat zamanında ve gerektirdiğinde ünlü Osmanlı tokadını en can alıcı noktaya vurmasını bilir. Halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbaz’lık vardır.” diyerek Abdülcanbaz’ın kişiliğini özetler.
Elia Kazan, Yılmaz Güney’i anlattığı, “Tanımadığım, Ama Hayran Olduğum Bir Sanatçı Üzerine” yazısında sanatçıyı şöyle tarif ediyor : “Sanatçı kendisi için konuşamayanların yerine konuşandır. Kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu toplumdaki sanatçılar aracılığıyla öğreniriz. Neler düşündüğümüzü, duyduğumuzu, neler duyacağımızı bizlere anlatmak, öğretmek onların görevidir.”
Elia Kazan’ın da belirttiği gibi Turhan Selçuk, kendisi için konuşamayanların Abdülcanbaz aracılığıyla kalemi ve dili olmuştur. Yetmişlerde ve seksenlerde yayınlanmış olan albümleri bulursanız mutlaka okuyun. Çünkü onlarda aradığınız her şeyi bulacaksınız.