TOPLUMSAL SÖZLEŞME AÇISINDAN TÜRKİYE’DE SOSYAL GÜVENLİK

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ne göre sosyal güvenlik “toplumun kendi üyelerine bir takım kamusal tedbirlerle, hastalık, hamilelik, iş kazası, işsizlik, yaşlılık ve ölümden kaynaklanan tamamen veya esaslı bir şekilde kazanç kaybının neden olacağı ekonomik ve sosyal zorluklara karşı sağladığı koruma, tıbbi bakım tedariki ve çocuklu ailelerin desteklenmesidir.”

Çağdaş devletler de geçmişte çok çalışmış kıdemli (yaşlı) vatandaşlarını korumak, onların hayat standardını korumak için tedbirler almak durumundadır. Sosyal Güvenlik Sistemi (SGS) aynı zamanda genç nesillerin de geleceklerinden  korkmamalarını ve dolayısıyla toplumsal barışı  sağlamaya önemli katkı yapmaktadır. Aksi durumda gelecek korkusu insanların ekonomik kararlarını ve toplumsal barışı olumsuz olarak etkileyecektir. Öte yandan, SGS’nin başarılı işlemesi genç nesillerin ebebeynlerine bakmak için zaman, emek, enerji harcamamalarını azaltacağı için toplumun psikolojisini de olumlu yönde etkileyecektir

SGS konusunda iki temel model vardır.

1. Kapitalizasyon (Fonlama) modeli: Sigortalıdan (ve işveren katkısı) toplanan primler onun adına ayrı bir hesapta biriktirip işletilir ve emeklilikte sigortalıya ödenir. Sorun, portföy iyi işletilmezse , yanlış yönetilirse fatura sigortalıya yüklenmektedir. Emeklilikten sonraki uzun yaşam bu şekilde biriktirilen fonların yetmemesini getireceğinden merkezi yönetim bbütçesi üzerinde finansal sorun oluşturacaktır.

2. Nesiller Arası Dayanışma Modeli (Pay As You Go-PAYG): Türkiye’de de fiilen uygulanan bu modelde aktif çalışan sigortalıların ödedikleri primlerle (ve işveren primleri) pasif (emekli) sigortalılar finanse edilmektedir. Çalışan nesiller emekli nesillerin  emekliliklerini finanse etmekte, daha sonraki nesillerde bu gün çalışan nesilleri finance edeceğinden model nesiller arası dayanışma modeli olarak adlandırılmaktadır.

PAYG'da ki ana sorun, aktif nüfusun emekli nüfusundan daha hızlı artmamasıdır. Üstelik bir de yaşam süresinin uzaması bağımlılık oranının düşmesini getirmektedir. Emekli/Prim Ödeyen Sigortalı Sayısı şeklinde bulunan bağımlılık oranı 2010 yılından beri küçük oynamalara rağmen1.85 etrafında dalgalanmaktadır. Yani 1.85 sigortalının ödediği primler emeklilerin emekli aylığına (ve sağlık giderlerinin karşılanmasına gidecektir). Bağımlılık oranlarının düşüklüğü sistemin yeni nesiller tarafından finansmanı zorlaştırmakta ve açık kamu tarafından karşılanmaktadır.

Ancak vurgulanması gereken diğer sorunlar ise prim oranlarının yeterliliğidir. Doğal olarak primlerin düşük olması finansmanı zora sokmaktadır. Tabiki primlerin düşüklüğündeki kısıt ücretlerin düşüklüğüdür.

PAYG sisteminin üçüncü sorunu ise teknolojik gelişmelerin (örneğin Dördüncü Sanayi Devrimi) yarattığı robotlaşma ve otomatikleşmedir. Bu da aktif sigortalı sayısının yeterince artmamasını getirmektedir.

Dördüncü sorun, özellikle düzensiz göç ile gelenlerin sigortasız çalıştırılması ve düzensiz göçün ücretler üzerinde yaratttığı baskı nedeniyle prim gelirlerinin yeterince artırılamamasıdır.

Siyasilerin seçmene hoş görünmek amacıyla emeklilik yaşını düşürmesi ve primi ödenmemiş emeklilik ödemeleri sorunu artıran etmenlerdendir.

PAYG sisteminde yukarıdaki nedenlerle ortaya çıkan finansman  açığının bütçeden karşılanması yoluna gidilmekte, doğal olarak bu da bütçe kısıtına takılmakta, diğer harcamalara ayrılacak miktarın azalmasına yol açmaktadır. Ya da emekli ödemelerinin kısıtlanması, reel olarak azaltılması yoluna gidilmektedir. Bazı hükümetler ilave bir çözüm olarak daha çok çalışan (emek yoğun işlendirme) için vasıfsız nüfus artışını desteklemektedir. Daha çok nüfus artışı ise bir yandan bağımlılık sorununun sadece ertelenmesini getirmekte,  öte yandan da vasıfsızlığın getirdiği düşük ücret, primleri düşürmekte ve bu da finansman sorununun çözümüne katkı yapmamaktadır.

Vasıfsızlığın bir başka sonucu ise uluslararası rekabette gelişmiş ülkelerle aradaki farkın daha da açılması olacaktır.

Sosyal Güvenlik-emeklilik konusunda;

1.       Bağımlılık oranına (aktif/pasif sigortalı sayısı) göre esas olarak 2 aktif sigortalı 1 pasif sigortalıyı finance etmektedir. Ancak, emeklilik aylığı alanların bağımlılık oranına bakıldığında rakam Mayıs 2023 hariç 2,5’in üzerindedir. Fark, esas olarak ölüm aylıkları ve malullük aylıklarından kaynaklanmaktadır.

2.       SGK’nın prim gelirleri emeklilik aylıklarını karşılamaktadır, açık diğer sağlık ve ölüm aylıkları gibi diğer gider kalemlerinden kaynaklanmaktadır.

3.       SGK’ya Hazine (Bütçe) katkısı ise esas olarak düşme eğilimindedir.  

Dolayısıyla emeklilik ödemeleri sorunun esasını oluşturmamaktadır.

Anayasa’nın 60ncı maddesi “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” diyerek sosyal güvenlik konusunda devlete önemli görevler vermektedir. Doğal olarak kanunla çalışanların ödeyecekleri primleri, şirketlerin ve devletin ödeyeceği primler yasa ile belirlenmektedir. Bu düzenlemeler gereği çalışanlar ne belirlendiyse, primlerini ücretlerini ve maaşlarını almadan ödemektedirler. Primlerin toplanamaması ise çalışanların sorumluluğunda değildir.

Bu durumda emekliler Anayasa gereği yükümlülüklerini yerine getirmişlerdir. Bundan sonra ki yükümlülük devletindir ve toplumsal sözleşme gereğince yükümlülüğün yerine getirmesi gerekmektedir.

Ikisi en büyük konferderasyon ve ikinci ve üçüncü büyük konfederasyonlar tarafından seçilen birer  olmak üzere dört üye dışındaki yedi üyesi kamu tarafından seçilen onbir üyeli Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun bugün vereceği karar bu çerçevede alınmalıdır.