Aşının keşfi sayesinde insanlık mikroorganizmaların yol açtığı hastalıklar ile bağışıklık sistemini güçlendirerek mücadele etmeyi öğrenmiş ve bu keşif sayesinde insanlık kadim düşmanı olan salgın hastalıkları yok edemese dahi dizginlemeyi başarabilmiştir.
Bir mikrobik hastalığa karşı bağışık olmanın iki yolu vardır bunlardan birincisi aşı, ikincisi ise hastalığa yakalanıp onu yenmektir. Ölümcül bir hastalığa yakalanıp onu yenmeye çalışmak elbette oldukça riskli bir yoldur, bağışıklık sistemini kontrollü bir şekilde hastalık ile tanıştıran aşılamanın yan etki riski ise oldukça düşüktür, işte bu yüzden aşı çok ama çok önemlidir.
Aşı sayesinde insanın bağışıklık sistemi hastalık yapan mikrop ya da virüsleri tanımakta, gerekli antikorları oluşturarak hastalık yapıcı etkenler ile çok daha kolay ve etkili bir şekilde savaşabilmektedir.
Yeteri sayıda insanın aşılanması ile de kişisel bağışıklığın yanı sıra toplumsal bağışıklık da kazanılmakta ve hastalık yapıcı mikroorganizma bulaşma olasılığı bulamadığı için yok olup gitmektedir.
Özetle toplumsal bağışıklık kazanımı, mikrop ya da virüse karşı bağışıklık kazanmış insanların sayısının artmasıyla, hastalığın insandan insana bulaşmasının ve yayılmasının engellenmesi olarak tanımlanabilir.
Yeterli seviyede toplumsal bağışıklığa ulaştığımızda virüsün dirençli birine denk gelme olasılığı çok yükseliyor bu yüzden de, virüsün bir insandan diğer bir insana bulaşma olasılığı en aza indirilmiş oluyor.
Toplumsal bağışıklığın kazanılmasında iki önemli etken var bunlardan birincisi aşı yapılan insan sayısı ve diğeri de aşının bağışıklık oluşturmadaki etkinliğidir.
Biliyoruz ki her aşıladığımız kişiyi bağışık hale getiremiyoruz. Aşıların bir etkililiği var. Aşının etkililiği ne kadar yüksekse, mesela yüzde 90’sa, her 10 aşıladığımız kişinin 9’u bağışıklık kazanmış oluyor
Uzmanlara göre toplumsal bağışıklığın sağlanabilmesi için toplumun en az yüzde 70 oranında kişisel bağışıklık geliştirmiş olması gerekiyor. Bu seviyede toplumsal bağışıklığın yeni başladığını, yayılımın hayli azaldığını, yüzde 90’a gelindiğinde ise pratikte sıfıra indiğini söylüyorlar.
Türkiye nüfusunu mülteciler ile beraber 90 milyon olarak alırsak, 100 de 100 etkili bir aşımız olsa 63 milyon insanı aşıladığımızda ancak toplumsal bağışıklık yeni yeni kazanılmaya başlanmış olur. Elbette biliyoruz ki elimizdeki aşılar 100 de 100 bağışıklık sağlamıyor, en iyi ihtimalle yüzde 90 civarında bir bağışıklık kazandırıyor. Bu durumda aşılamamız gereken insan sayısı yaklaşık 70 milyona çıkmaktadır.
Hesap ortada, toplumsal bağışıklığı kazanabilmemiz için en az 70 milyon kişiye 2 doz yani toplamda 140 milyon doz, etkinliği yüzde 90’lar civarında olan bir aşı yapmamız gerekiyor
Peki Türkiye’de ne durumdayız?
Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan verilere göre:
Toplam Yapılan Aşı Sayısı 69.096.496 doz
1.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 40.041.123
2.Doz Uygulanan Kişi Sayısı 24.743.939
Bu son verilere göre 70 milyon çift doz aşılamamız gereken insanın sadece ve sadece 24,7 milyon kişisini aşılayabilmişiz, yani hedefin ancak yüzde 35’i civarındayız!!!
Hastalığa yakalanıp yenenleri de bağışıklık kazanmış saysak dahi en alt hedefin yarısına zor bela ulaşabiliyoruz.
Bu arada zamanla yarıştığımızı da unutmamak gerekiyor; zamanla yarışıyoruz çünkü, elde edilen bağışıklık belirli bir zaman sonra kayboluyor ve ayrıca zaman uzadıkça hastalık yapan organizmanın aşıların etkili olmadığı bir varyantının ortaya çıkma olasılığı artıyor.
Elbette ben bir tıp doktoru değilim, lakin uzmanların dediğini dört işlem ile özetleyebilecek kadar da konudan haberdarım. Diğer yandan konunun ekonomiyi ne kadar yakından ilgilendirdiği hakkında herhalde kimsenin artık bir şüphesi kalmamıştır!
Bu salgın yeni bir dalga yaratır, ekonomiler yeniden kapanmak zorunda kalırsa oluşacak tahribatın altından hiç kimse kalkamaz…
Bu yüzden hızla aşılanmalı ve bu süreçte maske ve mesafe önlemlerini asla ihmal etmemeliyiz.