TİYATRO AŞKIYLA YAZILAN BİR ROMAN: SON SIĞINAK

Bir önceki yazımı Reşat Nuri’nin sözleriyle bitirmiştim.Reşat Nuri 25 Kasım 1889 da İstanbul’da doğmuş, 7 Aralık...

Bir önceki yazımı Reşat Nuri’nin sözleriyle bitirmiştim.

Reşat Nuri 25 Kasım 1889 da İstanbul’da doğmuş, 7 Aralık 1956’da Londra’da akciğer kanserinden vefat etmiştir. 67 yıllık yaşamına 24 roman, 8 tiyatro oyunu, 10 çeviri sığdırmıştır. Oldukça verimli bir yazardır.

Reşat Nuri, yaşadığı zamana göre arı bir Türkçe ile ürünler vermiştir. Anadolu insanının yaşamını abartısız bir dille anlatmasından dolayı kendisi “Milli Edebiyatçı” ya da “Memleket Edebiyatçısı” olarak adlandırılmıştır.

Mesleğe öğretmen olarak başlamış, daha sonra tiyatroya yönelmiştir. (1981 yılında ADS –Ankara Deneme Sahnesi- için yaptığım dramaturji çalışmasında, lise yıllarında piyeslerde rol aldığını öğrenmiştim.) Yazarlığa, tiyatro eleştirileri yazarak başlamıştır. Ardından öyküye yönelmiştir. 1922 yılında, Vakit gazetesinde, Çalıkuşu adlı romanı; her gün tefrika olarak yayımlanmaya başlayınca, ülkede tanınan bir yazar olmuştur. (Çalıkuşu ve diğer romanları çeşitli dönemlerde film ve TV dizisi olarak da yayınlanmıştır.) Bundan sonra yazdığı romanlarda ününü pekiştirmiştir.

Yukarıda da belirttiğim gibi Reşat Nuri Güntekin’in romanlarda kazandığı başarı, tiyatro oyunlarının ikinci planda kalmasına neden olmuştur. Yaşadığı dönemde “tiyatro eleştirmeni, oyun yazarı” olarak tanınmıştır. Ancak günümüz edebiyat tarihçileri onun tiyatrocu yönüne çok az değinirler. Oyun yazarlığına ilişkin bazı özel çalışmalar son yıllarda artmış olmasına karşın yetersizdir.

Namık Kemal bir yazısında“Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır…Verdiği acının gücünde bir başka tat bulunur. Tiyatro evrene benzer, insanı doya doya güldürür…Yansıttığı tuhaflıklar, gülerken ağlamak için istekler doğurur” der.

Reşat Nuri’nin ölümünden 4 yıl sonra, (18 Aralık 1960) ortaya çıkan ve bir tiyatro grubunun başından geçen olayları anlattığı son romanı “Son Sığınak”, 1961 yılında yayımlanmıştır. Reşat Nuri, bu romanında Namık Kemal’in de belirttiği gibi, tiyatro aşkına tutulmuştur. (Burada romanı uzun uzun anlatmayacağım. Merak edenler romanı edinip okuyabilir.)

Hepsinin ortak yönü olan tiyatro aşkıyla bir araya gelen insanların, son sığınağı olan bu tiyatro, dağılmaya yüz tutmuştur. Bu insanlar çeşitli maceralardan sonra, ayrıldıkları yerlere döküle saçıla, tekrar dönmeye başlarlar.

Romanda, dayanışmanın ve özverinin önemi vurgulanmak istenmiştir. İnsan ilişkileri ve sevgi ön plandadır. Yazarın ölümünden dört yıl sonra ortaya çıktığından müsvedde halinde kalmıştır. Yazarın daha önce yayımlanan “Yaprak Dökümü, Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe….vb romanlarındaki güçlü olay örgüsü yoktur. Gerçek bir olaydan hareketle kaleme alındığı ve düzeltilmek üzere bir kenara konulduğu anlaşılmaktadır. Yazar tekrar ele alma olanağını bulamamıştır.

Yer yer dönemin ünlü tiyatrosu Dar-ül Bedayi’ye eleştirler göze çarpmaktadır romanda. Örneğin roman kahramanlarından Servet beyin tiyatronun kuruluşunda söylediği şu söz, Dar-ül Bedayi’yi beğenmediğini göstermektedir: “Neler yapacağımıza dair uzun uzun sözlerle başınızı ağrıtmayacağım. Fakat ne yaparsak Darülbedayi’den çok daha iyi yapmış olacağız. Bizde hatır, gönül yok. Yeni Türk Tiyatrosu’nda geçer akçe; Yalnız sanat ve ehliyet olacaktır.” (sayfa 54)

Roman adını şu sözlerden almıştır. “Mahrumiyetler içinde bir çölde gibi sarılı olduğumuz için tiyatro, etrafımızda coşan hayata ve hırslara karşı bizim Son Sığınağımızdır. Hiçbir ateşin bozamayacağı, giremeyeceği bir sığınak.” (sayfa 76)

Her ne kadar, olay örgüsü dağınık ta olsa, her tiyatro severin kitaplığında bulunması gereken; tiyatro aşkıyla yazılan bir roman Son Sığınak. Romanın, Cumhuriyetin kuruluş aşamasındaki şehir ve kasabaların iyi bir çözümlemesini yaptığı, vurgulanması gereken gerçektir.

Aramızdan ayrılışının 65.yılında Reşat Nuri Güntekin’i saygıyla anıyorum. Hepinize sağlıklı ve mutlu günlerde iyi okumalar diliyorum.