Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Dünya Sağlık Asamblesi’nin (DSA) 74. toplantısında yaptığı konuşmada coronavirüsün ardından daha bulaşıcı ve ölümcül bir salgının ortaya çıkabileceğini ve bunun ‘evrimsel kesinlikte’ olduğunu söyledi.
“Hiç kuşkunuz olmasın, bu dünyanın salgın tehdidiyle son karşılaşması olmayacak”diyen Ghebreyesus, “Bundan daha bulaşıcı ve daha ölümcül olma potansiyeline sahip başka bir virüsün olacağı evrimsel bir kesinliktir”açıklamasında bulundu.
Ghebreyesus ayrıca, ‘aşı krizinin salgını kalıcılaştıran skandal bir eşitsizlik’ olduğunu söyleyerek, tüm ülkelerin nüfusunun yüzde 10’nun eylül ayına, yüzde 30’unun da yıl sonuna kadar aşılanması için Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı’na (COVAX) aşı bağışlanması çağrısında bulundu.
Açıkça söylemek gerekirse insanlık kadim düşmanı olan salgın hastalıkları unutmak üzereydi. Kanser ve diğer metabolik hastalıklar en ölümcül en korkulan olgulardı. Her ne kadar ara sıra AIDS, kuş gribi, SARS, MERS ve domuz gribi gibi salgınlar bahse konu olsa da insanların büyük bir çoğunluğu salgın hastalıklara karşı olan korkularını yitirmişlerdi.
Penisilin ve antibiyotiklerin keşfi sonrasında mikrobik hastalıkların kolayca tedavi edilebileceği, bu hastalıklara karşı nihai zaferin kazanıldığı düşüncesi bir çoğumuzun kafasına yerleşmişti.
2020 başında yerküreyi vuran Covid-19 pandemisi bu sahte güven algısını yıktı, kadim düşmanımız olan salgınların yok olmadığını her an yeniden saldırmak için beklediğini tüm dünyaya gösterdi.
Daha da kötüsü böyle bir salgına karşı insanlığın ne kadar da hazırlıksız olduğunu açık ve net olarak gördük. En gelişmiş, en zengin, en güçlü dediğimiz ülkeler bile maske, solunum cihazı ve hastahane yatağı temininde bir anda aciz kalıverdiler.
Amerika Birleşik Devletleri gibi bir süper gücün maske kadar basit ve sıradan bir nesneyi dahi tedarik etmekte acze düşmesi hepimizi dehşete saldı…
İngiltere, İtalya, Fransa gibi gelişmiş ülkeler hastalarına yatak bulamadı, insancıklar sedyelerin üzerinde sapır sapır ölüyordu…
Bir çok ülkede sadece malzeme ve yatak değil doktor ve hemşire sıkıntısı da baş gösterdi…
Bu salgında kullanılabilecek bir ilaç ya da tedavi yönteminin de olmadığı anlaşıldı, aşı geliştirilmesi tek çare olarak gösterildi…
Neyse ki bilim üzerine düşeni yaptı, virüsün genetik kodları deşifre edildi ve olağanüstü kısa bir zamanda bir çok farklı aşı geliştirildi ve acil kullanım izni aldı.
Bu seferde aşıların üretimi ve dağıtımı sorunu karşımıza dikildi, yöneticiler adil ve eşitlikçi bir yöntem ile bu aşıları bilimsel olarak en doğru şekilde dağıtmayı beceremediler. Her daim olduğu gibi zengin kervanını dağdan aşırdı fakir düz ovada yolunu şaşırdı. Bilim insanlarının bu salgını durdurmanın tek yolunun eşgüdümlü ve yaygın bir aşılama kampanyası olduğu uyarıları göz ardı edildi, hep bana rabbena anlayışı ile aşılar adeta kapışıldı. Oysa tüm bilim insanları bu virüsün son derecede hızlı mutasyona uğradığını, dünyanın aşılanmayan herhangi bir köşesinde gelişebilecek ve aşıları etkisiz kılabilecek bir mutasyonun tüm bu çabaları boşa götürebileceği konusunda yöneticileri uyarmaktaydı. Ne yazık ki dinlenmedi…
Diğer yandan Trump gibi bir çok politikacı bu salgını yönetmekte son derecede başarısız oldu. Trump bunun bedelini kazanmayı garantilediği seçimi kaybederek ödedi ve benzerleri de elbette bu beceriksizliklerinin bedelini en kısa zamanda ödeyecektir.
Buraya kadar dediklerime itiraz eden herhalde olmaz gelelim ne yapılması gerektiğine: Ghebreyesus kesinlikle haklı, benzer salgınlar gelecekte de yüzde yüz meydana gelecek. Bu salgınlara karşı hazırlık yapılması gerekiyor. Yapılması gereken tıp sektörüne daha çok kaynak ayrılması ve yatırım yapılması. Elbette sadece tıbbi tedavi merkezlerinden de bahsetmiyorum. Öncelikle biyoloji ve tıp araştırmalarına yönelik laboratuvar ve sair tesislere büyük yatırım yapılması, buralardaki araştırmaların fonlanması gerekmektedir. Dünyanın en parlak beyinlerinin seçilerek bu alanda desteklenmesi eğitilmesi ve araştırmaya yönlendirilmesi temel bir kamu politikası haline gelmelidir.
Bunun yanı sıra elbette tedavi hizmetleri veren tesisler hem iyileştirilmeli, hem kapasiteleri arttırılmalı ve hem de daha nitelikli bir hale getirilmelidir. Burada çalışan personel sayısı da olağanüstü durumlarda yeterli olacak sayıya ulaştırılmalıdır.
İnsanları öldürmek için savaş endüstrisine yatırdığımız para kadar, insanları yaşatmak için tıp endüstrisine de para yatırmazsak benzer felaketler kaçınılmazdır. Demedi demeyin insanlığın asli ölümcül düşmanı diğer insanlar değil hastalıklardır…