TEOKRATİZM İKTİDARI

“Cumhurbaşkanı” ve AKP Genel Başkanı RTE, 1 Şubat 2024 tarihinde “Diyanet Akademisi”nde yaptığı konuşmada,“İslam’ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dinin bizatihi kendisine husumettir” dedi. Teokratizmin Türkiye önderi RTE; İslami köktendinciliğe indirgediği gibi, anayasadaki laiklik ilkesini de yok saydı.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, şeriatı savunan ilk cumhurbaşkanı ve yürütme organı yöneticisi olarak siyasi tarihe geçtim. Oysa Türkiye’de laiklik ilkesini benimseyen ve buna rağmen kendisini Müslüman olarak tanımlayan onlarca milyon vatandaş var.

Ayrı RTE; şeriatın İslam’ın özünde olmadığını savunan ilahiyatçıların görüşünü de yok saydı. Ayrıca konuşmasında “Kuran’a ve hadise sıkı sıkıya sarılmaktan” da söz etti. Bilenler iyi bilir ki; İslam dininin temeli “hadisler değil” bizzat Kuran’dır. Kuran’da da herhangi bir devlet ve siyaset modeli ortaya konmamıştır. Kuran ayetleri, Müslümanlar için bir öneri ve öğüt niteliği taşımaktadır.
Bunun da ötesinde, Müslümanlara göre Kuran ayetleri, Allah tarafından peygambere vahiy yoluyla aktarılan ayetlerdir.“Hadisler” ise “din âlimleri” olarak anılan kişilerin Kuran yorumlarından ve buyruklarından oluşmaktadır. Teokratizm savunucusu RTE bunları bilmiyor mu?

Ayrıca Kuran’daki bazı ayetlerin de anayasayla ve yasalarla çeliştiği açıktır. Örneğin, hırsızın elinin kesilmesi, zina yapana 100 kere değnekle vurulması, kadının mirasta ve şahitlikte erkekle eşit olmaması, kadının gerektiğinde dövülmesi gibi öğütler ve öneriler, anayasaya ve yasalara aykırı değil mi? Günümüz hukukuna göre hırsızlığın cezası nedir? Hapistir. Zina ise boşanma gerekçesidir. Şeriat düzeninde kadın erkek eşit değildir. Oysa anayasada ve yasalarda kadın ve erkek tüm haklarda eşittir. El kesmek, değnekle birisine vurmak ve birisini dövmek yoktur.  Ceza Yasası’nda bunlar cinayete teşebbüs veya darp suçudur.  Böyle olunca tüm yurttaşlar; şeriat yasalarına göre değil, Müslüman olsa olmasa da Kuran ayetine göre değil, anayasaya ve yasalara göre hareket etmekle yükümlüdür.

Türkiye’de; Afganistan, İran ve Suudi Arabistan’daki teokratik devlet düzeni rejimi geçerli değildir. Burası Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu çağdaş hukuk devletidir. RTE; Türkiye’yi Suudi Arabistan mı sanıyor? RTE, “Türklük kavramını” da çarpıtıyor. Çok yazık!
Bakın! Diyor ki; “Tarih kitaplarına şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkacak hakikat şudur: Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir” diyerek, saçma bir iddiada daha bulunuyor. Oysa Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Anayasasın da Türklük, din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden değil, vatandaşlık üzerinden tanımlanır. Bu aynı zamanda laiklik ilkesinin gereğidir.
RTE; Müslüman olmayan, örneğin ateist, agnostik, deist, panteist, Şamanist, Hıristiyan, Musevi olan milyonlarca Türk ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını kamplaştırıyor… Avrupa Birliği’ne (AB) alınmama sebeplerinden biri de budur.
Türklük kavramına etnik kimlik, ana dil ve tarih üzerinden bakıldığında da, Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türkler, göç etmeden önce Müslüman değillerdi. Şamanist ve Tengrici idiler.

Türkler batıya doğru göç sırasında ve sonrasında 10. Yüzyılda Karahanlı Devleti döneminde Müslüman olan Araplarla ve Perslerle karşılaşınca, Müslümanlığı benimsediler ya da benimsemek zorunda kaldılar. Türklüğü Müslümanlıkla özdeşleştirmek, anayasaya ve tarihsel olgulara aykırıdır. Türk vatandaşını, Türk olmayan bir Müslüman’dan ayırmayı da olanaksızlaştıran, milli değil, ümmetçi bir zihniyetin göstergesidir. Yani RTE ümmetçi bir yaklaşımı sergiliyor. Tek adam rejimine ses çıkarmayan AKP’liler, Cumhur İttifakının diğer partilerin kimi gösterge adamları; Erdoğan’ın, Türkün Müslüman, Müslüman’ın da şeriatçı olması gerektiğini savunduğu bu vahim konuşmasında, kendisi gibi düşünmeyenleri, “cahil”, “kibirli”, “nobran”, “kendini bilmez”, “pervasız” olarak nitelendirmesi de ayrı bir fiyaskodur. Bu rejimde seçim yapılması halkı aldatmaktan başka bir şey değildir.