Fox TV’nin Çalar Saat programına konuk olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara gelmeleri halinde Kanal İstanbul projesini durduracaklarını dile getirdi ve “Eğer Kanal İstanbul’a herhangi bir ülke kredi verir ya da gelir de ihalesini alırsa iktidara geldiğimizde biz o projeyi durduracağız, o ülke ile de aramıza mesafe koyacağız” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise meclis grup toplantısındaki konuşmasında Kanal İstanbul’a değindi. Kanal İstanbul projesinin “ihanet ve soygun planı” olduğunu söyleyen Akşener, projeye yatırım yapmaya niyetlenmeye kalkabilecekleri uyararak ; “O ranta göz diken, bu soyguna ortak olmaya heveslenen, yerli ve yabancı her kim varsa, onlara seslenmek istiyorum: Boşuna heveslenmeyin. Bu devran dönüyor. İlk seçimde bu iktidar gidiyor, bu saray sefası bitiyor. Şimdiden uyarıyorum; O kutlu gün geldiğinde, milletimiz yetkiyi verdiğinde, bir kuruş bile alamazsınız!” şeklinde konuştu.
Hepimiz biliyoruz ki şunun şurasında seçimlere en fazla 24 ay kalmış bulunuyor, 24 ay dediğin nedir ki ha dedin mi geçer, gider.
Dahası Cumhurbaşkanı seçimlerini belirleyen anayasa hükmü uyarınca eğer bir erken genel seçim yapılmazsa Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olma olanağı da yok. Bu yüzden Erdoğan’ın bu 24 ayı beklemeden bir erken seçime gitme olasılığı da hayli fazla.
Tüm kamuoyu yoklamaları ise yapılacak bir seçimde AKP ve MHP koalisyonu olan Cumhur İttifakının işinin epeyce zor olduğunu göstermektedir. İşin açığı Erdoğan’ın daha önce bahsettiği metal yorgunluğu giderilememiş ve sonuçta metal çatlamış, kanat kopmak üzeredir. İktidar bu yüzden kontrolsüzce savruluyor, ne salgınla ve nede ekonomik kriz ile mücadele edemiyor.
Ülkede tablo böyleyken yatırımcıların bir ayağı çukurda olan iktidara güvenerek böyle bir işe para yatıracaklarını düşünmüyorum.
Eğer, iktidar burada tahkim koşullarını koyar, hüküm adresi olarak İstanbul mahkemelerini değil, Londra mahkemelerini seçer, yeni gelecek iktidar el mecbur işe devam eder, bu ödemeleri yapmak zorunda kalır ve o yüzden de nasılsa birileri çıkar bu işe talip olur derseniz bakın kazın ayağı öyle değil.
Ceza davalarında tahkim işleri sökmez, bu beton kanal fikri hayata geçerse, bu proje çevreye ve kente karşı nitelikli yağma suçu kapsamında ele alınarak müteahhit, siyasetçi ve bürokratın işbirliği yaparak taammüden kamu zararına yol açtığı tespit edilirse bu işten kimse paçasını sıyıramaz. Yol açtığı kamu zararını kendi cebinden öder milyarlarca liralık tazminata mahkum edilir.
Bence muhalefet blöf de yapmıyor ve son derecede net bir şekilde tavrını koydu davalık oluruz, tek kuruş da ödemeyiz dedi, bence bu söylemi ciddiye almak gerekir.
Neticede devlet ile inatlaşılmaz, böyle bir yatırıma girecek kişi devlet ile didişmeyi göze alarak onca parayı riske atmaz. En azında bir seçimleri bekleyelim hele bir önümüzdeki beş yılı da görelim der.
Peki bu durumda Erdoğan’ın kazmayı vuracağız açıklaması ne anlama geliyor?
Benim aklıma ilk gelen Necmettin Erbakan tarafından atılan, sonra otomobilin bagajına konup meclise getirilen fabrika temelleri oldu. Kazmayı vurur da vurduğu ile kalır diye düşünüyorum.
Diğer yandan Reuters haber ajansı tarafından yayınlanan bir habere göre, görüşlerini ifade eden bankacılık yetkilileri “Türkiye’nin en büyük altı bankasının imzaladığı küresel sürdürülebilirlik anlaşmasının Kanal İstanbul’u finanse etmelerinin önünde engel olduğunu” ifade etti.
Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler (BM) destekli “Sorumlu Bankacılık İlkeleri” mutabakatı bankaların insanlara ve gezegene zarar vermemesi için bir çerçeve sunuyor ve imzacıların buna uyması gerekiyor. Bu mutabakat ortada dururken çevreye ve insanlara zarar vereceği kesin olan böyle bir fikrin finanse edilmesi kolay değildir.
Bu arada daha Karadeniz’den gelen suyun ne kadar kirli olduğunu ve buradan gelecek suyun bırakın Marmara denizini temizlemeyi, var olan kirliliği daha da arttıracağını bile bilmeyen bir bakanın beton kanalı yapmaya kalkışmasında da şaşılacak bir husus olmadığını da belirteyim…