TAVAN YAPTI

Demokratik sınıf mücadelesinin temeli örgütlü mücadeleye dayanır. Örgütlü olmak kişinin içinde yer aldığı bir örgüte üye olmasıyla o kişi örgütlü sayılmaz. Örgüte üye olmak önemlidir. Ama demokratik sınıfsal mücadelenin yapılacağı yığınsal mücadelelere katılmıyorsa örgüte üye olmasının bir anlamı olur mu?

Türkiye’de en geniş çaplı örgütlenme irili ufaklı 40 civarındaki tarikatlarda uç verdi. Bu tarikatların geniş çaplı örgütlüsü olan “Fettullah Gülen” tarikatını RTE ve ekibi çökertti. Bu çökertme doğruyu söylemek gerekirse yerinde bir hareketti. 

Ama AKP’nin desteğinde olan öteki tarikatların çapı her geçen gün büyüyor. Bu büyüme hem insan sayısı hem de mal varlıkları çapında her geçen gün büyüyor. RTE ve ekibi de bu tarikatların mal varlıklarını, bu mal ve memalikleri nasıl elde ettiklerini hiç araştırma zahmetine katılmıyorlar.

Her şey saydam olacaksa, AKP iktidarı döneminde nasıl itibar gördükleri herkes tarafından bilinen tarikat ve cemaatlere de Fettuhlah Tarikatı’na uygulanan yasal kurallar bu tarikatlara da uygulanmalıdır. 

Örneğin Menzil...“Gavs” diye adlandırılan liderin vefat etmesinin ardından geride kalanların mal paylaşımında sıkıntılar yaşadıkları, aralarında anlaşmazlık yaşandığı konusu sosyal medyada uzun süre tartışıldı. 

Hatta öyle bir boyuta geldi ki tartışma, “Menzil kendi içinde mal kavgası yaparken Adıyaman Belediyesi’ni CHP kazandı” gibi yakıştırmalar da eksik olmadı. Gelen son haberlere göre paylaşım tamamlanmıştır. 

Herkes “hak”  olarak gördüğünü almış ve razı olmuştur

Bu ne denemekti? Sorun kalmadı, yeniden “din işlerine” dönülebilir demektir.

Diğer örnek İsmailağa cemaatidir. Cemaatin kurucusunun vefat etmesinden sonra güçlü bir liderliğin oluşamaması nedeniyle tartışmaların uzun sürdüğü dile getiriliyor. Son olarak Cübbeli Ahmet Hoca olarak nitelendirilen kişi cemaatten kovuldu. 

O da kendi cemaatini kurduğunu açıkladı. Kavga nedeniyle her şey ortaya serilirken dikkat çeken çıkışlar da yaşandı. 

İsmailağa’nın kurucusu Mahmut Ustaosmanoğlu’nun oğlu Ahmet Ustaosmanoğlu, Cübbeli Hoca’ya tepki gösterdi. Oğul Ustaosmanoğlu, Cübbeli’nin cemaatin mahremini ortaya serdiğini iddia etti ve ekledi:“Yanlış yaptılar. Efendi hazretlerini sevdiğini iddia ediyor. Sevdiğini iddia eden insan cemaati kendine mal etmez. Cemaat babamın malıdır. Zorun ne senin? Benim yakınlarımdan herhangi birine bir şey olduğu takdirde azmettirici olarak onu göstereceğim.”

Kavga büyümüştür. 

Büyüyen kavgalarda şu sorulara yanıt verilmelidir.

1-Cemaatin mahremi nedir?

2-Açıklanması istenmeyenler nedir? 

3-“Mal” olarak ifade edilen nelerdir?

4-Mal varlığı mı yoksa müritler dahil her şeye bu gözle mi bakılıyor? 

Bu sorulara yanıtı öncelikle bu adı cemaat olan tarikata katılanlar yanıtlamalıdır.  

Ama işin bir başka yönü de var. Buna AKP’nin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in kulaklarını çınlatma yönü de diyebilirsiniz. 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın cemaatlerle olan protokollerini reddedip onların vakıflarıyla işbirliği yaptıklarını söylemişti. 

Yusuf Tekin’in RTE’den aldığı izinle hangi, “mahrem yapılanmayla”, hangi protokolleri imzaladığını çocuklarını okullara gönderen anne ve babaların düşünmesi gerekmiyor mu? Tekin’de antolojik bütünlük, epistemolojik üstünlük ve aksiyolojik olgunluk var mı?

Çok açık bir deyişle toplumun her kesimine saydamlaşma çağrısı yapacaksak, tarikat ve cemaatlerin mal varlıkları, yönettikleri kurum ve bakanlıklara da açıklık getirilmesinin tam sırasıdır. 

Ama RTE ve ekibi bunu yapmaz. Menzil Tarikatı’nın kurmuş olduğu şirketlerin ve öteki mal varlıklarının 55 milyar Dolar olduğu ifade ediliyor. Tavan yapmış olan milyarlarca Dolar paylaşılamıyor.

Emeklilerin, dul ve yetimlerin, aç ve sefillerin hakların korunması tüm tarikatların kapatılmasından geçiyor. Desteğe var mısınız?