TASARRUFLAR ERİRSE

İnsanlar elde ettikleri gelirin bir kısmını harcamaz, gelecekte gelirsiz kalma ve yahut da gelirinin azalması olasılığını düşünerek gelecekteki ihtiyaçlarını da karşılayabilmek için tasarruf etmek isterler.

İnsanlar elde ettikleri gelirin bir kısmını harcamaz, gelecekte gelirsiz kalma ve yahut da gelirinin azalması olasılığını düşünerek gelecekteki ihtiyaçlarını da karşılayabilmek için tasarruf etmek isterler.

Bu son derecede normal ve ekonominin kurallarına uygun bir davranış biçimidir. Bu davranış biçimi sayesinde ekonomide tasarruflar birikir ve bu birikimler doğru mekanizmalar ile üretken yatırımlara dönüştürülebilirse toplumun üretim gücü artar, refah yükselir.

Harcanmayıp biriktirilen gelir bir taraftan talebi dizginler ve diğer taraftan da yatırımlar vasıtası ile üretimi artırarak arz yönlü bir bolluk ortaya çıkarır. Bu iki mekanizmanın birlikte işlemesi sayesinde hem bölüşüm sorunları hafifler, üretilen mal ve hizmetler herkese daha rahat yeter ve hem de arz talep dengesizliği yüzünden ortaya çıkacak genel fiyat artışları ve enflasyon engellenir.

Bu ekonomik mekanizmanın sağlıklı işleyebilmesi için elbette en önemli hatta olmazsa olmaz koşul birikimlerin enflasyon ile erimemesidir. İşte faiz bu noktada devreye girer, faiz seviyesi insanların birikimlerini enflasyon karşısında korur ve hatta üstüne ek bir gelir yaratabilirse insanlar tasarruf etmeye yönelir. Yok, faizler tasarrufları enflasyona karşı koruyamıyorsa bu sefer insanlar ya biriktirmekten vazgeçer ellerine geçen parayı harcar ve yahut da enflasyona karşı birikimlerini koruyacağını düşündükleri döviz ve altın gibi başka para birimlerini tercih ederler.

İnsanlar parayı harcamayı tercih ettiği zaman ise ortaya çıkan talep baskısı çoğu zaman arzı aşar ve enflasyonun artmasına neden olur.

Türkiye’de bu gün olan biten de tam bu şekilde ortaya çıkmaktadır. İktidar bir taraftan enflasyonist politikalar uygulayarak paraya değer kaybettirmekte ve diğer taraftan da faizleri baskılayarak negatif, hatta aşırı negatif faizlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Sonuçta bu politikalar birikimlerinin enflasyon karşısında erime riskini gören vatandaşları paralarını harcamaya ya da altın ve döviz olarak biriktirmeye yönlendirmektedir.

Faiz sebep enflasyon sonuçtur gibi irrasyonel ve bilime aykırı bir düşünce üzerine bina edilen bu saçma sapan politikalar yüzünden bir kısır döngü ortaya çıkmıştır ve görünen odur ki bu kısır döngüyü kırmak hiç de kolay olmayacaktır.

Peşin peşin söyleyeyim, bu kısır döngüyü kırmanın birinci adımı iktidarın enflasyonist politikalar uygulamaktan vazgeçmesidir.

Enflasyonist politikaların en başında geleni ise bütçe gelirinden fazla harcama yapmak ve aradaki farkı para basarak kapamaya çalışmaktır.

Bu gün Türkiye’de ortaya çıkan enflasyon sorunu tamamen parasal kaynaklıdır.

Günümüz itibariyle herhangi bir kâğıt paranın altın ya da gümüş gibi kıymetli bir maden cinsinden karşılığı bulunmamaktadır. Kâğıt paralar değerlerini dolaşımdaki miktarları ile o parayı basan otoritenin itibarından almaktadır.

Merkez Bankaları faizler ve dolaşımdaki miktarı kontrol ederek paranın değerini korumak zorundadır ve tam da bu yüzden iktidarlardan bağımsız olmak zorundadırlar. Siz merkez bankasının bağımsızlığını ortadan kaldırır, itibarını berhava ederseniz o bankanın bastığı paraya kimse güvenmez ve kimse o parayı kullanmak ya da elinde tutmak istemez.

Bugün Türkiye’de ortaya çıkan ekonomik görünümde tasarruf sahipleri birikimlerinin erimesini izlemek zorunda bırakılmakta ve hemen herkes buradan bir çıkış aramaktadır. Şunu da unutmamak gerekir Türk Lirasından dolara ya da euroya dönmek sorunu hafifletse dahi tam çözememektedir, çünkü dolar ve euro faizi de negatif seviyededir. Türk Lirasına göre daha az olsa da dövizde kalanlarda birikimlerinin erimesini seyretmek zorunda kalmaktadır.

İşte tam da bu yüzden insanlar ya altına yönelmekte ve yahut da paralarını harcamayı tercih etmektedirler.

Bu davranış biçiminin yarattığı talep baskısının enflasyonu körüklemesi ise kaçınılmazdır.