TARHANA ÇORBASI

(*) -Hanım,bakıyorum da eylül ayına ait romantik şiirleri hep erkekler yazmış.Hiç kadın yok!!

-Olmaz tabi!..Kadınlar eylül ayı girince kışlık salça,turşu,konserve TARHANA yaptıkları için romantik olmaya vakitleri kalmıyor!..

Artık eylül ayına girdik,evlerde kışlık yiyeceklerin hazırlıkları da başladı.Marketlerde,turşuluklar,reçellikler,salçalık domatesler, konserve için kavanozlar,tarhana için malzemeler tezgahlarda müşterilerini beklemekte.

Kış aylarının vazgeçilmezi tarhana çorbası,çoğu zaman sıcacık sunumu ile hastaların kurtarıcısı olmuştur.Yaz aylarında binbir güçlükle hazırlığı yapılan tarhana çorbası,zahmetli olmasın yanında şifa kaynağıdır aynı zamanda.

Tarhana yapımı, geleneksel olarak anneden kız çocuklarına geçen bir doğal süreçtir sanki.

Şimdilerde şehirlerde bu kültürü yaşatan birçok aile vardır,bunlardan biride eşimdir.Üşenmeden bir yığın işi arasında bu zahmetli çorbayı hazırlamak için her yıl didinir durur.

Bizim yaş grubumuz hatırlar.Tarhana, misafir odasında kurutulmak üzere serilir,bu kurutma süresince misafir odasında tarhana bizden daha çok keyif çatardı.

Bu kozmik odaya öyle her kafamız estiğinde giremezdik.

Tarhana kurutulup kış aylarında sıcacık sofraya getirildiğinde,tarhananın misafir odasındaki ayrıcalığına hak verirdik.

Şimdi bir başka yönü ile çorbanın mutfağımızdaki yeri ve tarhana çorbasının hikayesine bir göz atalım mı?

(**)İslamiyet öncesi Orta Asya'da Türkler, tahıl ürünlerinden umaç(oğmaç, omaç) adı verilen bir tür çorba yaparlardı. Bu çorbanın ana maddesi, genellikle yuvarlak kesilen erişte idi. Ancak bazen bunun içine et konulduğu da olurdu. Orta Asya'dan günümüze kadar gelmiş olan en önemli çorbalardan biri de tarhanadır.

Çorba, insanlık tarihi kadar eski bir yemek türüdür. İlk insanlar, avladıkları hayvanların kemiklerini ve etlerini sıcak su içinde kaynatarak besin değerlerinden maksimum düzeyde faydalanmayı keşfettiler.

Tarhana Çorbası, ülkemizde soğuk kış aylarının vazgeçilmezidir.Buram buram kokusu gelen; börülceli, acı kırmızı biberli o tarhanadır. Yaz aylarından çıkmadan,  hazırlanır eskiden,toprak boduçlara, kurutulmuş su kabaklarına doldurulup saklanır, ya da bembeyaz divitin keselere doldurulup tavan çengellerine asılırmış.

(***)Milas'ın bir köyünden kadının kocası ölüyor, kadın kocasının ölüsüne bakıp bakıp diyor ki "Baktın hava yağmur havası,ocakta darhana çorbası ne diye ölü vedin gözü kör olası".

(****)Soğuk ve karlı bir kış günüdür. Padişah ve veziri kimseye haber vermeden ava çıkmışlardır. Gezmişler, dolaşmışlar, avlanmışlar akşamı etmişlerdir. Geri döneceklerdir de bir türlü ormandan çıkmamışlardır.Artık karanlık çökmek üzere ve umutların tükendiği bir zamandır ki; bir kulübe görürler. Kapıyı çalıp misafir olmak istediklerini söylerler kulübe sakinlerine. Kabul görürler, misafir olurlar haneye.

Ev sahibi erkek, misafirlerinin için için üşüdüklerini hissettiği an:

-Hanım, baksana nasıl da üşümüşler, çorba kaynatır mısın misafirlerimize?.Der.

Ev sahibesi hanım hemen kalkar ve toprak bir güvecin içinde çorba hazırlar.

Çorbalar içilince, içi ısınır misafirlerin, rahatlarlar; üstlerindeki abaları postları çıkarınca göz alıcı giysiler çıkar meydana. Az, biraz genç olanı:

-Ben, padişahım.Der.

Hane halkı şaşırır, demek ki padişah fakirhanenin konuğudur.

Padişah, 

-Benim sarayımda da her gün kazanlar kaynar ama hiç böyle lezzetli çorba içmedim bugüne kadar, nedir bunun adı?.Der.

Ev sahibi hanım şaşırır; “Çorbanın da adı mı olurmuş, adı üstünde, çorba işte…” diye geçirir aklından. Ancak padişah soran gözlerini kadının gözlerine dikmiş, gelecek cevabı beklemektedir. Ne desin kadın?.. “Fakir ev” anlamına gelen:

-Darhane Çorbası, hünkarım.Der.

Geceyi o “Dar hane” de geçiren padişah ertesi gün ne yapmıştır bilinmez ama söyleyiş özellikleri nedeniyle günümüze bu çorbanın adı“Tarhana” olarak taşınmıştır.