<strong>İNSAN, VİCDAN, KARDAN ADAM, SİYASET,  KİRALAR, SENDİKALILAR, HAYVAN KATLİAMLARI </strong><strong>+</strong><strong></strong>

Bu yazımda ve yaşadıkça yazmaya fırsat bulabileceklerimde asla “dost dili” kavramına ve anlamına aykırı düşecek tek bir kelime bile kullanmayacağım. Hepimizin, verdiğimiz sözlere sadık kalmak konusunda yüzde yüz gücümüz olabilir. Ancak, kanımca, insan soyunun zayıf ve unutmaya yatkın yönleri de var.

Bu yazımda ve yaşadıkça yazmaya fırsat bulabileceklerimde asla “dost dili” kavramına ve anlamına aykırı düşecek tek bir kelime bile kullanmayacağım. Hepimizin, verdiğimiz sözlere sadık kalmak konusunda yüzde yüz gücümüz olabilir. Ancak, kanımca, insan soyunun zayıf ve unutmaya yatkın yönleri de var.

Umarım sözümde durabilirim. Şuna inanmanızı dilerim, yüreğim bilerek suç işlemeye, hata yapmaya, yasalara aykırı davranmaya, ayırımcılık ve hakaret etmeye, ağır anlamı olan kelimelerle eleştirmeye uygun değil. Korktuğumdan, çekindiğimden değil, kişiliğimden.

Eğer bu yazımın başlığının sonundaki + işaretini gördüyseniz, yazım hatası değil. Evet + var başlıkta. Bugün sizlerle 5 konudaki düşüncelerimi paylaşacağım, ancak paylaşılması gereken çok konu olduğundan dahası var demek istercesine + işaretini ekledim.

İnsan soyunun canlı veya cansız gibi görünen, bana göre aslında canlı olan varlıklara karşı “insafsızlık” düzeyine varan şiddetini, acımasızlığını gördükçe ve duydukça, hemen vicdanı merak ederim. Hangi organdır vicdanla ilgili olan diye düşünürüm. Beyin, yürek, gözler, kulaklar, ciğerler, böbrekler, mide mi? Yoksa tüm olarak bedenimiz mi?

Ankara’ya Şubat ayının ilk günlerinde, beklediğimiz kar nihayet yağdı. Yerleşim yerleri taş, beton ve asfaltla çirkinleştirildiği için karların çok büyük bir bölümü toprakla buluşamadı. Yağan yağmurlar gibi…Yazık dünyaya, toprağa ve güzel olmayan kentleşme konusunda suçlanamayacak olan insanlara. En başta da çocuklara, öğrencilere, gençlere.

Biraz gecikme ile beni etkileyen bir olayı paylaşmak istiyorum. Evden çıktım, sokakta otobüs durağına doğru yürüyorum. Çocuklar kardan insan yapıyorlar. Sorduğumda “kardan adam” dediler. Kısaca anlattım. Adam erkekleri tanımlıyor. Size kardan adam değil, kardan insan yapmanızı öneriyorum. Kardan erkek yapın, kadın yapın, çocuk yapın, ancak cinsiyetini söyleyin.

Eğitim, gerçekten eğitim olsaydı, çocuklar kardan insan yaparlardı, içine de güzel bir beyin ve yürek koymaya çalışırlardı.

Türkiye, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacağı söylenen seçim öncesi, daha Şubat ayının başlarında, siyasetçilerin, özellikle iktidar ve destekleyen siyasal partilerin Genel Başkanları ve sözcülerinin ağır şiddet içeren sözlerini duydukça “Aman Tanrım rüyada mıyım” diyorum. Keşke rüya olsa. İşte burada, insan bedeninde kardeşliği, sevgiyi, saygıyı, uygun bulunmayan görüşlere karşı farklı görüşlerle, ancak güzel sözcüklerle karşı çıkmayı sağlayacak vicdanı arıyorum.

Sözel şiddet Mart ayında da sürüyor. Seçimler öncesinde, seçimler sırasında ve seçimler sonrasında da sürerse bu şiddet dili ve tehditler, güzel ülkemin, güzel insanlarının işi çok zor.

Yazarım ve söylerim, Türkiye’deki eğitim, gerçekten eğitim olsaydı, bu sözleri duymaz, yakışmayan gergin yüzleri, ateş saçan gözleri görmezdim, görmezdik. Vicdanı aramazdık.

Bunalımlı dönemler, salgınlar, savaşlar ve beklenmedik acılı toplumsal olaylar, o ülke yurttaşlarının, hatta dünya halklarının, ulusal ve uluslararası

örgütlerin ne olduğunu gösterir. En başta vicdanları, insanlığı.

Türkiye ve Dünya ağır bir Kovid 19 salgınını, ilk yıllardaki gibi olmasa ve halkımız farkına varmasa da yaşamayı sürdürüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin parası, başka ülkelerin paraları karşısında değer kaybediyor. Hayat pahalılığı bir başka salgın gibi.

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan, daha doğrusu on binlerce canı yaşamdan koparan Kahramanmaraş’ın iki ilçesi Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerle ilgili 3 haftadır yazıyorum. İnsan canı kayıpları, bu yazının hazırlandığı Mart ayının tek rakamlı ilk günlerinde 46 bini geçmişti. Halk arasındaki konuşmalar ise insan kayıplarının daha çok olduğu yönünde. Kentlerde ve doğada yitirdiğimiz diğer canlıların, canların sayısı belirsiz.

Salgın tam bitmeden Türkiye’nin hazırlıksız yakalandığı ve 11 ili etkileyen depremler, yurttaşlar ve kuruluşlar arasındaki dayanışmanın onur duyulacak örneklerini gördük.

Bir de, konut kiralarındaki vicdandan yoksun artışları. Kötü fırsatçılığı yaşadık. Ev sahibi kavramının ve emlak danışmanlığı mesleğinin yıprandığı bir süreci.

Emlak danışmanlığı kurumu, çoğunlukla olmasa bile halkın karşısında güvenini yitirmiş gibi. İş yeri ve konut kiralarındaki artışları, kiralık taşınmazların, evlerin sahiplerinin ve emlak danışmanlarının tutumlarını gördükçe, yine merak eder oldum. Vicdan yok mu, var mı, hangi organda? Hükümet, kiraları en fazla yüzde 25 artırma kararı aldı. Bu başarılamadı. Yüzde 225, yüzde yüz artıranlar, artırmak isteyenler. Aman Tanrım, özür dilerim, yanlış yazdım, aman Tanrım değil, “Aman Vicdan” olacaktı. Bu artışları, ne dinler, ne matematik, ne maliyet ve her hangi bir bilim dalı ile anlatmaya, bu kavramlardan yararlanarak gerekçe bulmaya olanak yok. Ey vicdan neredesin?

Bir güzel paylaşımım daha var. Birçok konut veya iş yeri sahibi hiç zam yapmadı. İşte vicdan, işte insanlık. Zaten böyle insanlar, gerçek insanlık tarihini başlatacak ve sonsuza dek sürdürecek.

Eğer eğitim, gerçek eğitim olsaydı, eğitimde, sevgi, saygı, paylaşma, adalet işlenseydi, bunları yapanlar daha bebek iken ailede, evde, sonraları okulda, güzel insan olmanın niteliklerini kazansalardı, taşınmazların böyle sahipleri ve böyle davranışları olmayacaktı. Bu yazı da yazılmayacaktı, “Aman vicdan neredesin” denilmeyecekti.

Türkiye, kendimi bildim bileli, işçi, emekçi hakları konusunda ağır sorunlar yaşıyor. Özellikle özel kesimlerde. Emekliliğe, geçinmeye, adalete, emeğe saygıya, demokrasiye, insanlık kavramına zarar veren ağır sorunlar. Zaman zaman, sendikalı oldukları için işten çıkarılan emekçilerle ilgili görüntülü haberleri izliyoruz. Nasıl seslenmeyeyim vicdana, neredesin, hangi organdasın diye. İşten çıkarılanların nasıl zorda kaldığını anlatacak kadar geniş bir yerim yok bu köşede. Bir de eksik anlatmaktan korkarım. Bu nedenle, yorumu, bu yazıyı okuyanlara ve inceleyenlere bırakıyorum, doğal olarak vicdanlara.

Gelelim insan soyunun en ağır şiddet suçlarından, katliamlarından birine. Hayvan katliamları. Dünyanın birçok yöresinde insan soyu o güzelim hayvanları yemek, giyinmek, satmak, kafeslere, hayvanat bahçelerine hapsetmek veya diğer kötü amaçlarında kullanmak üzere avlıyor, katlediyor, soylarını tüketiyor veya sayılarını azaltıyor. Sevginin, merhametin simgesi olan kadınlar, o kürkleri, eldivenleri, şapkaları, ayakkabıları nasıl giyiyor? O hayvanlar, anne idiler, baba idiler, yavru idiler, can idiler.

Aman Tanrım¸ ey vicdan neredesin, hangi ülkedesin, hangi ırkın, hangi doğanın içindesin, şimdi hangi canlının peşindesin, hangi ormandasın, hangi dağdasın, hangi ovadasın, nerede pusu kurdun, genelde elini kullanmaya cesaretin yok, o elinde hangi silah var, hangi sudasın, hangi denizdesin?

Ey sevgi, ey merhamet, ey şefkat, ey dostluk, ey insanlık ne zaman bu dünyayı yeryüzündeki cehennemden yeryüzündeki cennete dönüştüreceksin? Ey kamu görevlisi, ey siyasetçi, ey bakan, ey başkan, ey halk, ey ulusal ve uluslararası örgütler, neredesiniz, vicdanlarınız nerede, insana, hayvana ve çevreye yönelik şiddeti ne zaman durduracak ve ne zaman gerçek insanlık tarihini başlatacaksınız?

Aman Tanrım, ey vicdan!+