SÖZLÜKLÜ KARŞILAMA!

Gerçeği yazmak gerekirse, başta PKK ve kamuoyu tarafından bilinen adını burada saymak istemediğim her örgüt terör örgütüdür. Ama bu tür örgütlere Türkiye’de cesaret verenler AKP iktidarı dönemin “Kürt açılımı uydurma” kavramıyla başladı. Örneğin o tarihlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün aklına Diyarbakır gezisi takıldığından beri… “Özerk Kürdistan, İki dilde eğitim” çığlıklarının yurt içinde ve yurt dışında yankılandığı bir sırada Diyarbakır gezisi açıklandı. 29 Aralık 2010 günü Abdullah Gül, Diyarbakır’ın yolunu tuttu. Hani RTE; muhalefet liderleri için “Sivas’ın ötesine geçemezler!” diyordu ya… Gül, “Sivas’ın ötesine…” geçmeyi 10 yıl sonra başaran ilk Cumhurbaşkanı oldu. Gül’e, “iki dilde, poşulu-zılgıtlı karşılama” yapıldı. Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasında ne mesajlar vermişti? Burada anımsatalım. Gül özetle:
-Diyarbakır’a ikinci kez geliyorum. Diyarbakır’da daha fazla vakit geçirip, Diyarbakır’ın sorunlarını görmeyi arzu ediyorum. O yüzden bu ziyareti gerçekleştiriyorum.

Diyarbakır, Türkiye’nin en önemli şehirlerinden birisidir. Diyarbakır aslında açık bir hava müzesi gibidir. Diyarbakır’da yaşayanlar bunu fark etmeyebilirler. Ama buradaki her eser çok değerlidir. Gelinip görülmesi gereken tarihi önem ifade eden yerlerdir.  İnanıyorum ki çok daha fazla gelişecektir. Kalkınacaktır. Türkiye büyük bir ülkedir. Bu millet içinde farklı farklı övündüğümüz zenginliklerimiz vardır. Bunları zenginlik olarak görmemiz gerekir.  Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dili Türkçedir. Bu böyle de devam edecektir. Ayrıca devletin ve kamu kurumlarının dili Türkçedir. Ama halkımızın içerisinde farklı farklı dilleri konuşan vatandaşlarımız vardır.

Burada Kürtçe konuşuluyor, başka yerde Arapça konuşan vatandaşlarımız var. Bunların hepsi bizimdir, bizim dilimizidir. Zaten anayasa’mızda kültür mirasını korumakta vardır. Bu çerçeve içerisinde gayet sağlıklı şekilde bakmamız gerekir. Hep beraber gayet olumlu yapıcı bir şekilde, ülkemizi daha güçlü hale getirmek için de el birliğiyle çalışmamız gerekir, diyordu. Gül’ün Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan halka vermek istediği mesajın en önemlisi “Devletin ve kamu kurumlarının dili Türkçedir.” Olmasına karşın bu mesajı BDP’li belediye başkanları ve BDP yöneticileri tarafından pek dikkate alınmadı. Alınmış olsaydı, Cumhurbaşkanı Gül'ü karşılayan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir Gül’e “Kürtçe sözlük” hediye eder miydi?  Bu sözlüğün ne anlama geldiğini tahmin ediyorsunuzdur?


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sanki Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan bir bölgeyi mi ziyaret ediyordu da böyle bir karşılama “iki dilde, poşulu-zılgıtlı ve Kürtçe sözlüklü” bir karşılama yapılıyordu? Abdullah Gül’ün Diyarbakır ziyareti ödünler zincirinin bir halkası gibi geliyordu. Yumuşak üslubu ile söylenen sözler, “özerk Kürdistan” söylemlerinin önünü kesmek yerine, Osman Baydemir’in koltuğuna oturduğunda "Devletin resmi dili Türkçedir. Öyle olmaya devam edecektir." Demesi, Baydemir’in ve BDP’nin istemlerinden vazgeçmelerini sağlayacak mı? Gül, “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde hiçbir şekilde il, ilçe, belde tabelaları ile kamu kurum ve kuruluşlarında Kürtçe, İngilizce, Almanca, Ermenice, Rumca tabelalar takılamaz! Bunların sökülmesi için Cumhuriyet savcılarını ve yetkilileri görevlerini yapmaya çağırıyorum!” diyemedi.

“İki dilli, poşulu, sözlüklü karşılamanın” ne anlama geldiğini ve geleceğini es geçenler, gelecek süreçte, bir başkaldırışın işaretleri sayılabilir mi? Doğu ve Güneydoğu’nun başkenti kabul edilen Diyarbakır’a devleti temsil eden Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyareti sizce amacına ulaşmış bir ziyaret mi, zaman gösterecektir. &&&