1921 yılında, Anadolu seferini parlak bir zafere dönüştürmeyi hayal eden Yunan ordusu Sakarya boylarında tükenmişti. Elde kalanları kurtarmak için, birlikler kendini nehrin batı kıyısına atmaya çalışıyordu.
Düşmanı Anadolu içlerine çekerek yıpratacağını bilen Mustafa Kemal, sabırla savaşı yönetmişti. Türk askerleri, Anadolu meselesinin düğüm olduğu yere, Sakarya geçidinin yanı başındaki Gordion’a girmek üzereydi. Kâhinin söylediği şey gerçek oluyordu. Sabırla davranan düğümü çözüyor, Anadolu’nun hâkimi oluyordu. Artık Mustafa Kemal’in elinde, zaferin kılıcı parlıyordu… .
13 EYLÜL 1921
Geceleyin Karadağ ve Beştepeler civarındaki çarpışmalar sonucu, Yunan direnişi çözüldü. Bu durum, Beylik köprü çarpışmalarına da yansıdı. 15. Tümen sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yeniden süngü hücumuna kalktı. Yunan birlikleri gerideki geçitlerden kendilerini nehrin diğer tarafına zor attılar.
Sabahın ilk saatlerinde, kuzeydeki grubun komutanı Albay Kazım, savaşın 22’nci gününde gelen kesin zaferi Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya bildirdi:
“ Düşman tümüyle Sakarya’nın batısına geçmiştir.”
Batı Cephesi’nin Başkomutanlığa raporu da şöyleydi:
“23 Ağustos’tan bu yana süren Sakarya Meydan Muharebesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu’nun kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. Üç gündür süren genel karşı saldırımızın etkisiyle bugün öğleden önce düşman ordusu yenik olarak ve tümüyle Sakarya ırmağı batısına atılmış bulunuyor. Düşmanı aralıksız takip ediyoruz. “
SAKARYA MEYDAN SAVAŞININ GETİRDİKLERİ
Yunan tarafı bu kadar kuvvetli bir direnişi ve bu kadar çok kayıp vereceklerini hiç beklemiyordu. İngiliz resmi açıklamalarına göre 23 bin kadar Yunan zayiatı vardı.
Türk ordusunun zayiatı ise 1389 subay ve 37900 neferdi. Vatan için Milletin 5723 evladı, Sakarya boylarında, şehit olmuştu.
Gelelim dünya savaşının galip devletlerine; onlar için Şark meselesi demek, Sevr’in Türklere kabul ettirilmesi demekti. Ve artık bu hayal dahi Sakarya’nın sularına gömülmüştü.
Sakarya, Türk milletinin ölüm – kalım savaşıydı. Dönüm noktasıydı. Artık roller değişiyor, savunma Yunan’a, taarruz sırası Türk’e geçiyordu.
Kars ve Ankara Antlaşmaları gibi önemli siyasi sonuçları olan Sakarya Meydan Muharebesi, İngiltere ve Fransa’nın Doğu Akdeniz politikalarında da ayrışmaya sebep olmuştu.
Fransızlar ile yapılan anlaşma, İtilaf devletleri bloğunu çatlatmış, Sevr’in kırılgan porselenlerini paramparça etmişti. Böylece, düşmanlığı dostluğa çevrilen Fransa, güney cephemizden çekiliyor, önemli miktarda savaş malzemesini de bırakıyordu.
İngilizler de Ankara’yı tanımak mecburiyetinde kalıyordu. Zira iki taraf arasında esir değişimini öngören anlaşma imzalanıyordu.
Rusya ile 16 Mart 1921’de yapılan Moskova Antlaşması’nın bir tekrarı niteliğindeki Kars Antlaşması da Sakarya zaferinin ertesinde imza edildi. Artık ticari boyutta da ilişkiler geliştiriliyordu.
Şüphesiz, Büyük Yunanistan hayali, Sakarya nehrinin sularında boğulmuştu.
Milli Mücadelenin kalbinin attığı yer, kurtuluş umudunun yaşatıldığı Ankara düşmana kaptırılmamış oldu.
Başkomutan Türk tarihinin en karanlık günlerini aydınlığa kavuşturmuştu. Meclis, millet adına ona en büyük askeri rütbeyi, Mareşal rütbesini veriyor, Türk tarihinde ancak birkaç kişiye nasip olan Gazilik unvanını layık görüyordu.
Muzaffer Türk Ordusu’nun Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül 1921’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Sakarya Meydan Muharebesi’nin cereyan tarzını bütün ayrıntılarıyla anlattıktan sonra, Türk halkının ne istediğini Meclis kürsüsünde dünyaya şöyle ilan etti:
“BÜTÜN CİHANIN BİLMESİ LAZIMDIR Kİ TÜRKİYE HALKI, TBMM HÜKÜMETİ UŞAK MUAMELESİNE TAHAMMÜL EDEMEZ. HER MEDENİ MİLLET GİBİ VARLIĞININ, HÜRRİYET VE İSTİKLALİNİN TANINMASI TALEBİNDE KATİYYEN ISRARLIDIR VE BÜTÜN DAVASI DA BUNDAN İBARETTİR…”
Sakarya Zaferi kutlu olsun!