Özellikle seçim zamanı yaklaştıkça sokak röportajları yapanlar her an her meydanda karşımıza çıkıyor ve hemen her konuda sorular soruyorlar. Cevapları bazen öfkelenerek bazen de gülerek izliyoruz. Peki, aslında ne izliyoruz?
Eyüp Sultan Türbesi önünde 4 halifeyi sayamayanları izliyoruz. Nüfusun %90`dan fazlasının Müslüman olduğunu söylenen canım ülkemde, salavat getiremeyenleri görüyoruz. Yetmiyor İslam’ın ve İmanın şartlarını bilmeyenlere tanık oluyoruz. Yaklaşık 60 milyon seçmenin oy verdiği canım ülkemde 2 tane bakan adını sayamayanlara rastlıyoruz. Ülkenin ilk Cumhurbaşkanını bilmeyenlere, Kıbrıs`ı Karadeniz Bölgesinde zannedenlere, Mısır Piramitlerinin ülkemizden kaçırıldığına neredeyse yemin edenlere, oy vereceği belediye başkanının ismini söyleyemeyenlere, İstiklal Savaşının hiç yapılmadığına emin olanlara, ekonominin çok iyi olduğuna, asgari ücretin hayli hayli geçinmeye yeteceğine inananlara, Almanya`nın hatta tüm dünyanın bizi kıskandığına şahitlik edenlere ibret içinde denk geliyoruz.
Bu röportajların çoğu sosyal medya sayfalarında gülmek için paylaşılıyor ve o insanlarla dalga geçiliyor. Yoksa mümkün mü canım, zamları muhalefetin yaptığına dair bir söylemin gerçek olması ya da doların artmasının ülke ekonomisine vereceği zararın anlaşılamaması? Mümkün kardeşim. Bal gibi mümkün hem de.
Kimse rol yapmıyor, herkes doğru bildiğini söylüyor. Eğitimsizliğimiz, cahilliğimiz hatta cahil cesaretimiz, sorgulamaktan, anlamaktan, okumaktan uzak tavrımız, fikirsizliğimiz ve fikri olana çok rahat küfür edebilmemiz alenen gerçek. Bu gerçeği kabul etmeden, sadece gülüp, eğlenerek geçiştirilecek bir zamanımız kalmadı.
Bu yalnız ve güzel ülke bir yandan mülteci sorunuyla uğraşırken bir yandan ekonomik krizlerden kafasını hiç kaldıramıyor. Terör belası sürekli Demokles`in kılıcı gibi başımızda sallanırken diğer taraftan tüm fabrikalar ve kamunun malları satılıyor. Tarım yerle bir olur, hayvancılık intihar ederken her alanda üretim yapmaktan uzaklaşıyoruz. 21. Yüzyılda tüm gelişmiş ülkeler teknoloji yatırımlarıyla rekabet ederken, biz cahillikte rekabet ediyoruz. Güya en övündüğümüz şey olan tarihimizi bile okumuyor birkaç yapımcı ve senaristin yönlendirmesiyle ekranlarda görmeyi bekliyoruz. Yok, Lozan Antlaşması bitsin bu ülke uçacak, yok 2023 yılı milat olacak falan derken 2024`ün ilk çeyreğinde giderek daha da sefalete sürükleniyoruz. Tarikatların, cemaatlerin kıskacındaki çocuklarımızdan, göstermelik dinle uyutulan büyüklerimizden bahsetmeye kalksam sayfalarca daha yazmam gerekir. Durun daha, bunlar gerçekten iyi günlerimiz. Yerel seçimler bitsin ve 4 sene normal takvimde seçim görmeyeceğimiz zamana girelim, başımıza daha neler neler gelecek.
Ezcümle; bırakın o sokak röportajlarındaki insanlarla alay edip gülmeyi. O insanlar bu hale nasıl geldi diye düşünün. Dahası, bu insanlar ve gelecek nesilleri nasıl cehaletten kurtarabiliriz diye kafa yorun. Zira o insanlar ve ülkenin hali son derece gerçek ve o röportajlar bu ülke insanının aynası. Haydi, kalın sağlıcakla.