SİYASİ, KAMU, YEREL, MESLEK, STK, HALK, ÇEVRE…

Yazıyı incelerken veya okurken, yukarıda birer kelimede  işaret etmeye çalıştığım kesimleri, “Dost Dili” köşesi ile çelişmeyecek şekilde, sanki çığlık atarcasına, haykırırcasına çevrenin, doğanın korunması ve temiz tutulması konusunda eleştirdiğimi, suçladığımı, ancak iş birliği içinde hareket etmelerini daha çok önerdiğimi göreceksiniz.

Her şeyden önce, ülkemin, Dünya’nın ve Evrenin, canlı ve cansız denen tüm varlıkların dostu olarak elbette yanlışları yapan kişi ve kurumları eleştireceğiz, herkesin ve her şeyin “iyi” olmasını isteyerek.

Siyasi diye yazdığım kelime, TBMM çatısı altında olsun veya olsun, tüm siyasal partileri ve en küçük yerleşim birimlerine kadar örgütlerini işaret ediyorum

Kamu derken, Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar, Üniversiteler, Yükseköğretim Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, her düzeydeki eğitim-öğretim kurumlarının oluşturduğu kocaman bir dünyayı belirtmeye çalışıyorum. 

Büyükşehir, şehir, ilçe veya belde belediyeleri, yetkileri azaltılsa da muhtarlıklardır yerel derken vurgulamak istediğim.

Meslek kelimesi ise oda, baro, sendika, birlik şeklinde örgütlenmiş olan kesimleri vurguluyor.

Dernek, federasyon, konfederasyon, vakıf, kooperatif ve benzeri tüzel kişilikler, genelde sivil toplum kuruluşları (STK), demokratik kitle örgütleri diye bilinir ülkemizde. Hatta siyasal partiler ve meslek örgütleri de STK kapsamında değerlendirilir.
Yazıyı bir soru ile sürdürmek istiyorum. Çevrenin, doğanın yok edilmesini, içinde yaşayan hayvanlara yönelik kanlı ve ağır şiddet türlerinin soykırım düzeyine varmasını çocukluğundan itibaren yaşayan bir insan olarak ürettim soruyu.

Kent veya köy yollarında yürürken, dinlenirken, çalışırken, alışveriş yaparken, parkta, ormanda, deniz kıyısında, kumsalda, yeşil çimlerde, okul, üniversite ve hastanelerin açık alanlarında iken, özellikle yerlere baktığınızda, gözlerinizin gördükleri sizi nasıl etkiliyor, “Burası izmarit mezarlığı, çöplük olmuş, çok ayıp, utanç verici” diyor musunuz, yoksa biraz sonra belediye emekçilerinin gelip temizleyeceği inancı ile doğal mı karşılıyorsunuz? 

Daha da tehlikeli olan şu. “Herkes atıyor, alıştık bu görüntülere” diyor, siz de yerlere, yeşilliklere, ağaç diplerine çöp ve izmarit atıyor musunuz?

Soru bitmez ki, ülkesini küllük ve çöplük haline getiren insanların yaşadığı, yukarıda tanımladığım kuruluşlardaki yönetici, çalışan, eğitimci ve gönüllülerin, kirletmeleri izlediği, bence kirlettiği Türkiye’de iseniz.

İsim vererek sürdürüyorum yazımı.

31 Mart 2024 seçimlerinde çok sayıdaki belediyelerde başkanlar değişti. Çevre ve doğa kirliliği ile mücadelede, bu konudaki halkla ilişkilerde hiçbir şey değişmedi.

Esnaf, çok az olumlu davranış dışında iş yerinin önünü, sokağını, caddesini kirletmeyi sürdürüyor. Esnaf odaları, birlikleri, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu ile Türkiye Odalar Birliği’nin çevrenin korunması ve temiz tutulması konularında kesinlikle girişimleri, uyarıları, eğitimleri, yaptırımları olmalıdır. Taksi, otobüs ve dolmuş duraklarının izmarit mezarlığı ve çöplük olduğunu görmüyorlarsa, görüp bir şeyler yapmıyorlarsa-ki görüyorlardır, yapmıyorlar-üyelerinin yarattıkları ilkel, akıl, vicdan ve sağlık dışı davranışlarından rahatsızlık duymuyorlar demektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve müftülüklerin de bilgilendirme ve uyarma görevlerinin bulunduğu, mutlaka bir yerlerde yazılmalı mı? Nerede “Temizlik imandan gelir” sözünün gereği? Türkiye’nin her yerleşim yerinde bulunan camilerin, ibadet ve kurslar sırasında, insana, hayvana ve doğaya yönelik insan şiddetinin önlenmesi için bir fırsata çevrilmesi için hiç beklememeliyiz. Aynı şekilde, cemevlerinde, açık ve kapalı kültür, sanat ve spor alanlarında da bilgilendirme, uyarı ve öneri niteliğinde kısa konuşmalar, söyleşiler yapılabilir, belgesellerle örnekler verilebilir.

Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, önce kendi aralarında, sonra Belediyeler ve üst birlikleri ile iş birliği yapıp, Türkiye’nin daha fazla küllük ve çöplük olmasına engel olmalıdırlar, sürece meslek örgütlerini ve gönüllü kuruluşları da katarak.

Bu dilekler, ülkesinin her yerinin, gerçekten hemen hemen her yerinin küllük ve çöplük haline getirildiğini,  parklarda, yeşil alanlarda temizliğine güvenilerek oturulacak yerlerin giderek azaldığını, çok az olumlu örnekler dışında, kamu kurum ve kuruluşlarının, belediye başkanlıklarının, siyasal partilerin, meslek örgütlerinin, gönüllü kuruluşların (STK), sanki hiç rahatsızlık duymuyorlarmış gibi sadece izlediklerini görmekten çok üzülen, hatta utanan,  ancak yazmaya fırsatı bulunan bir insanın çığlığıdır.

Bu çığlığı duyun, duyurun, Türkiye’de yaşayan, hatta yukarıda dile getirdiğim kuruluşlarda çalışan insan melekler. Duyun, hareketlenin, birlikte olun, şiddet kullanmadan, yedeği olmayan ülkemiz Türkiye’yi küllük ve çöplük haline getirenleri durdurun, izleyen  binlerce,  milyonlarca insanı uyandırın.

Haydi ülkemin insan melekleri, insana, hayvana, çevreye ve doğaya yönelik şiddetin bir cehennemi haline gelmeye başlayan Türkiye’yi, ancak sizler, kadın-erkek birlikte,  yerin üstündeki gerçek cennete çevirebilirsiniz.

Meleklerin, şiddet ve kirlilik cehenneminde yaşadığı nerede görülmüş, değil mi?

Haydi, yerin üstündeki gerçek cennet için, haydi insan melekler.