Ama o yarın, hiç gelmedi.
Bugün bu halk aç kalmadan, üşümeden, borca batmadan insanca yaşamak istiyor. Bu bir lüks değil, en temel ihtiyaç ve hak.
Ama tencereler sus pus. Mutfaktan yemek değil, fatura sesi geliyor. Çocuk harçlık isteyemiyor, çünkü annesinin yüzüne bakınca utanıyor. Emekli markette süt şişesine bakıyor, alamadan geri dönüyor. İşçi, asgari ücretli maaşını daha cebe koymadan kiraya, faturaya bırakıyor.
Ve hala bazıları “ekonomi uçuyor” diyor.
Belli ki uçan sadece fiyatlar.
YETER.
Hayatın Gerçekleri
🥯 Simit 20 TL.
☕️ Çay 15 TL.
☕️+🥯 Bir öğün çay + simit: 35 TL.
Beş kişilik aile için günlük 525 TL, aylık 15.750 TL.
Sadece çay-simit bu kadar. Kira yok, elektrik yok, su yok, doğalgaz yok, hastane ilaç yok. Ulaşım yok, market yok, giysi yok, telefon yok, internet yok, Ya diğer masraflar?
Türk-İş’in raporu ortada:
✔️ Açlık sınırı: 29 bin TL.
✔️ Yoksulluk sınırı: 89 bin TL.
✔️ Asgari ücret: 22 bin TL.
✔️ En düşük emekli maaşı: 16 bin 881 TL.
Yani çay-simit hesabı bile maaşı bitiriyor.
Ya ev kirası?
Ya çocukların masrafı?
Ya sağlık?
Bir asgari ücretli için bunların hepsi, maaşı yetmiyor; bir işçi, işsiz, öğrenci ya da emekli için ise yaşam neredeyse her gün “hangi ihtiyacı öteleyebilirim?” sorusuyla geçiyor.
Artık mesele sadece simit-çay değil; mesele insanca yaşam hakkının bile neredeyse karşılanamıyor oluşu.
Bu milletin derdi sayılar ya da matematik değil, açlık.
Hayat, vicdan hesabıdır bir anne çocuğuna “yarın daha iyi olacak” diyemiyor. Bir baba otobüs parasını akşam yemeğinden kısıp çaresiz kalıyor. Bir emekli, huzurlu günlerini hayal ederken markette ekmek kuyruğunda ömrünü tüketiyor.
Bir işçi, daha maaşını eline almadan kiraya, faturaya bırakıyor; cebine hiç girmiyor.
bir asgari ücretli, her ayın sonunda “acaba borcu nasıl çevireceğim” diye uykusuz kalıyor. Bir işsiz, kapı kapı dolaşıyor; iş bulamadığı her gün evindekilerin yüzüne bakmaya çekiniyor.
bir öğrenci, kütüphanede kitap değil cebindeki son parayı hesaplıyor; kantinde simit almaya utanıyor.
Bunlar rakam değil, bunlar tablo değil…
Bunlar bizim gerçeklerimiz, yaşadıklarımız ve hikayemiz.
Her biri, yarının umudunu kaybeden milyonların sesi.
Artık bu ses tek bir çığlığa dönüşüyor:
YETER.
Faturalar cüzdana sokulduğunda, evdeki ışık bir an sönüyor gibi oluyor. Karanlık sadece lambada değil, sofrada da, umutlarda da.
Bunlar tablo değil, istatistik değil.
Bunlar bizim hikayemiz.
Bir zamanlar “çay-simit hesabı” ile iktidarı eleştirenler, bugün milyonları bu hesaba mahkum etti. O gün söylenen söz bir uyarıydı.
Bugün aynı söz, acı bir gerçeğe dönüştü.
Ve milletin dilinde tek bir kelime var: YETER.
Evlerin sofraları boş, umutlar kırık.
Bu artık ekonomi meselesi değil.
Bu adalet meselesi.
Bu vicdan meselesi.
Ve halk susmuyor. Yorgun ama bilinçli.
Hakkını, ekmeğini, onurunu istiyor.
Bu ülkenin insanı çay-simit hesabıyla değil, insanca yaşamla anılmayı hak ediyor.
Çünkü insan açken demokrasiye de, özgürlüğe de kulak veremez.
SONSÖZ
Bugün mesele kimin iktidar olduğu değil.
Mesele kimin sofraya ekmek koyabildiği.
Simit-çay hesabı artık masal değil; bu, bir milletin uyanışının bilançosudur.
Ve o hesap sorulacak.
YETER.