ŞİMDİ DE YERÇEKİMDEN MEDET UMUYORLAR

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Önümüzdeki dönemde seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırmayı destekleyici maliye ve gelirler politikası olacak. Türkiye’nin de enflasyonun yerçekimi gücüne karşı mücadele etmeyeceğine inanıyorum. Düşecektir. Tek şart program sabır ve kararlılıkla uygulanacak. Siyasi sahipliliği var bu programın, geçici bir heves değil” ifadelerini kullanmış…

Bugüne kadar AKP iktidarının BAZ etkisi gibi gerekçelerden medet umduğunu görmüştük ama ilk defa biri çıktı yerçekimi etkisinden bahsederek bu etkiden medet umduğunu söyledi.

Benim bildiğim kadarıyla bugüne kadar “enflasyon” ile “yerçekimi” arasında kanıtlanabilmiş bir ilişki yoktur eh Mehmet Bey’de benle aynı okuldan mezun olduğuna göre onun da böyle bir ilişki olmadığından haberdar olması gerekir, o halde çok büyük bir olasılıkla bir benzetim yapmaya çalışmış olmalıdır.

Peki, bende bu durumda bende ona bir benzetimle karşılık vereyim:

Sanırım duymuşsunuzdur Fransız Joseph Michel Montgolfier ve Jacques Étienne Montgolfier daha bilinen adlarıyla Montgolfier Kardeşler, 5 Haziran 1783 tarihinde dünyada ilk balonlu uçuşu gerçekleştiren kişilerdir.

Montgolfier Kardeşler, Annonay köyünde çapı 10,5 metre olan ketenden bir torbayı sıcak havayla doldurarak ilk balonlu uçuşu yapmışlardır. Balon 450 metre kadar yükselerek 10 dakikada 1,5 mil kadar yol almıştır. Montgolfier Kardeşler sonraki uçuşlarını 19 Eylül 1783 tarihinde, aralarında Benjamin Franklin’in de bulunduğu kalabalık karşısında Paris’te yapmışlardır.

Malum enflasyon kavramı da şişme anlamına gelen İngilizce inflate kökünden türetilmiş bir ekonomi bilimi kavramıdır.

Nasıl Montgolfier Kardeşler ketenden balonlarını sıcak hava ile şişirip yerçekimini yenerek balonun ve yolcularının uçmasını sağladılarsa sizde ekonomiyi ısıtır ateşe verirseniz enflasyon yerçekimini yener ve uçar. Siz ekonominin ateşini artırmaya devam ettikçe de yerçekimi enflasyonu yenip aşağı indiremez.

Bu noktada enflasyonun kontrol altına alınıp inmesini sağlamak için iki bilinen yol vardır:

 1-    Dolaşıma sokulan para miktarını azaltmak

2-    Parayı basan otoritenin itibarını artırmak

Bunları söylemek kolaydır da yapmak son derecede zordur ve yapılması gereken bu iki işten en zoru da parayı basan otoritenin itibarını artırmaktır ve itibarı arttıramadığınız müddetçe de ne yaparsanız yapın beyhude gayrettir.

Üstelik günümüzde Can Atalay ve Osman Kavala örneklerinde de görüleceği gibi iktidardakiler itibar kaybetmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadır.

Bakınız itibar öyle saraylar ve özel uçaklar ile kazanılabilecek bir nitelik değildir! Bir devletin itibarının olması için önce o devlette demokrasi ve hukukun iyi işlemesi gerekir, demokrasi ve hukukun iyi işlemediği herhangi bir devletin itibarının yüksek olması beklenemez.

Ayrıca bir devletin itibarının iyi olması için kasasının dolu, borcunun az olması da gerekir. Merkez Bankası kasasının ekside olduğu bir ülkede kimse itibardan en azından ekonomik itibardan bahsedemez.

Dolaşıma sokulan para miktarı, yani halkın deyimiyle basılan para miktarı ise kötü yönetimin oluşturduğu bir sonuçtur. Kimse durduk yerde para basayım demez iktidarlar popülist politikalar uygular, ayağını yorganına göre uzatmaz sonuçta para yetmeyince de kolaya kaçar ve para basar. Dolaşıma fazla para girince de para değer kaybeder, satın alma gücünü yitirir ve enflasyon oluşur.

Bugün kullanılan kâğıt paralar devletlerin sıfır faizli, sonsuz vadeli senedi hükmündedir, değerlerini ise sadece ve sadece parayı basan otoriteye duyulan güven ve itibardan alır.

Güven ve itibar kaybı bu yüzden çok ama çok önemlidir. Güven kazanmak zor, zahmetli ve uzun bir süreçtir ama kaybetmekse neredeyse anlık bir iştir ve güven bir kere kaybedildi mi de geri kazanmak mucizelere kalır.