14 ve 21 Ekim 2022 tarihli Sonsöz Gazetesindeki yazılarımın 3.bölümünü bugün sunuyorum.
Aktif Yurttaşlık ve Gönüllülük
Her bireyin aktif yurttaşlık ve gönüllülük bilgisi ve duyarlılığı artırılmalıdır.
Türkiye’yi bir trene benzetirsek, önde, gerideki sayısız vagonu çekmeye çalışan çok az sayıda insan, vagonlarda çekilmeyi, trenin hareket etmesini, hızlanmasını ve güzelliklere ulaşmasını bekleyen milyonlarca insan bulunuyor. Oysa toplumun veya bir ülkenin toplumsal treni, tek lokomotifli değil, her vagonunun lokomotif olduğu bir araç işlevi görmelidir.
Her vagon öndeki vagonu ileriye götürmeye, arkasındaki vagonu çekmeye katkıda bulunmalıdır.
Ben Ne Yapabilirim Değil, Biz Ne yapabiliriz?
Şiddetin önlenmesi, herkesin mutlu olabileceği, güven içinde yaşayabileceği bir ülke ve Dünya için, her yurttaşın tek başına veya birlikte yapabilecekleri belirlenmelidir.
“Ben ne yapabilirim” diyenler birleşmeli, “Biz, kurulacak demokratik ve yasal birliklerde neler yapabiliriz” süreci başlatılmalı ve hangi zorluklar çıkarsa çıksın, süreç kararlılıkla sürdürülmelidir.
Siyasal Partiler, Siyasetçiler, Kamu Kurum ve Kuruluşları, İletişim ve İşbirliği
Siyasal Partiler, hükümetler, kamu yönetimleri, yerel yönetimler, demokratik kitle örgütleri (Sendika, oda, baro, dernek, vakıf, federasyon, konfederasyon, kooperatif, kent konseyleri, kent meclisleri, mahalle meclisleri ve dernekleri, köy meclisleri ve dernekleri, lise ve üniversite öğrenci dernek ve konseyleri, lise ve üniversite mezunları dernekleri, spor kulüpleri, federasyonları, konfederasyonları veya benzeri topluluk ve girişimler) ve medya arasındaki iletişim ve işbirliğinin, şiddetin önlenmesindeki önemi ilk sıradadır ve olumlu etkileri öngörülebilecek kadar belirgindir.
Siyasal partiler her yerde örgütlenebilmeli, devlet veya farklı insanların baskısı olmamalı, milletvekili seçilebilmek veya TBMM’ye girebilmek için seçim barajı kaldırılmalı, farklı ve şiddet içermeyen görüşlerin kent ve ülke yönetiminde temsil edilmesine engel bulunmamalıdır.
TBMM’de, şiddetle ilgili araştırma önergeleri önemsenmeli ve araştırma konuları, saydam olarak sonuçlandırılmalıdır.
Hangi konumda olursa olsun, hiçbir insan yalan söylememeli, ancak siyasetçi, asla yalan söylememeli, kimseye iftira atmamalı, hakaret ve tehdit etmemeli, kimseyi hedef göstermemelidir. Bunları yapan iyi değil, “iyi”leştirilmesi zorunlu olan insandır. “İyi”leştirilmesi gereken insan asla siyasetçi değildir, siyasetçi olmamalıdır. Siyasetçi, sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü, dostluk ve barış içinde yaşanan toplum, ülke ve Dünya için emek ve zaman verir, inanç, siyaset ve kültürel farklılıkları doğal zenginlik sayar. Bunları yapmaya çalışmıyorsa, üstelik bu değerlere zarar veriyorsa, iyi değil, “iyi”leştirilmesi gereken insandır, bir kez daha yineliyorum, asla siyasetçi değildir.
Gazeteciler, yazılı, sesli, görüntülü sosyal medya organları, sevgi ve dostluk dilini kullanmalıdır. Medya çalışanları, yazarları, habercileri ve yöneticileri, sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü, dostluk ve barışın öncüleri arasında yer almalıdır.
Gazetecilerin özgür ve güvenli ortamlarda çalışabilmelerine, haber ve yazı yazabilmelerine, araştırma ve program yapabilmelerine ilişkin yasalardan ve yorumlardan ve uygulamalardan kaynaklanan engeller ortadan kaldırılmalıdır.
Özerk ve Demokratik Kuruluşlar
Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Hakimler ve Savcılar Üst Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Basın İlan Kurumu ve benzeri yapılar, hedef kitlenin de temsil edildiği, atamaya değil seçime dayalı eksiksiz özerk ve demokratik kuruluşlar haline getirilmelidir.
Yargıçlar ve Savcılar, odalar ve barolar benzeri, yerelden Ulusal düzeye kadar, tam demokratik bir şekilde örgütlenebilmeli, ulusal ve uluslararası alanlardaki temsilcilerini seçebilmeli, değiştirebilmeli…
Ev, Okul, İşyerinde İletişim, Demokrasi, Köy Enstitüleri ve Halkevleri
Aile- ev içinde, işyerlerinde, okullarda ve üniversitelerde şiddetin (Mobbing) önlenmesi için koşulsuz iletişim ve katılımcı demokrasi yöntemleri uygulanmalı, adalet sağlanmalıdır.
Ancak, şiddet örnekleri, özel güvenlik önlemleri alınmasını, bireysel korunma yöntemlerinin geliştirilmesini zorunlu hale getirmektedir.
Köy Enstitüleri yeniden kurulduğu ve Halkevleri anlayışı güncellenerek yaygınlaştırıldığı takdirde, en küçük yerleşim biriminden ülke düzeyine kadar, insana, hayvana ve çevreye yönelik şiddet büyük ölçüde önlenebilecektir. Köy ve çevresindeki tarım arazilerinin, yurtiçi ve yurt dışındaki kişi ve kuruluşlara satılmaması, yapılaşmaya açılmaması, temiz tutulması, köylülük, çiftçilik ve üreticilik anlayışının zayıflamaması için kırsal kesimde yaşayanlar arasında bilinç ve dayanışma düzeyi artacaktır.
Hayvanlara Yönelik Şiddet
Hayvanlara yönelik şiddet, yerleşim yerlerinde ve kırsal alanlarda vahşet düzeyine varmıştır. Avcılık engellenmeli, spor dalı sayılması sonlandırılmalı, hayvanlar, doğdukları topraklardan, sulardan alınarak, ailelerinden koparılarak başka sulara ve topraklara taşınmamalı, büyük küçük akvaryumlar, büyük küçük kafesler, tasmalar, barınaklar ve hayvan bahçeleri olmamalıdır.
Çevreye, Doğaya Yönelik Şiddet
Çevreye yönelik şiddet de, gerçekten vahşet düzeyindedir ve insan soyunun ayıplarından biridir.
Köyler mahalleye dönüştürüldüğünde, mahallelerde yüksek binalar yapıldığında, komşuluk ilişkilerinin ve iletişim yöntemlerinin zorlaştığı, hatta kaybolduğu, yabancılaşmanın ve güvensizliğin arttığı, böyle ortamların da insana, hayvana ve çevreye şiddeti ürettiği bilinmeli, böyle kentleşme veya kentsel dönüşüm politikalarından vazgeçilmelidir.
Çevreciler gerçekten kahramandır.
Türkiye’de kamuoyunun ağırlıklı olarak karşı çıktığı Kanal İstanbul projesinin ilk suyu; kanımca, köylerini, topraklarını, tarlalarını, meralarını, ağaçlarını, tarım ve hayvancılık yaparak sağladıkları ekonomik kaynaklarını kaybetmek istemeyen, bu nedenle şiddetsiz tepki koyan annelerin gözyaşları oldu. Annelerin ah dediği ve gözyaşı döktüğü her yerde ağır şiddet vardır. Bu ağır şiddetin, annelerin, kadınların, güzel yürekli babalarla, erkeklerle birlikte önleyebileceğine inanılmalıdır, umutla güvenilmelidir.
Engelliler, İleri Yaşlılar (Farklı insanlar), Aile ve Toplum İçindeki Sorunlar
Genelde engelli dediğimiz insanların, toplum içindeki zorlukları ile ilgili bazı gelişmeler yaşanmakla birlikte, sorunlar ciddiyetini korumakta ve bu sorunlar ağır şiddet etkisi üretmektedir. Ev, sokak, mahalle, kent, ekonomi, eğitim, ulaşım, siyaset, sanat, spor ve sosyal etkinliklere katılma konularında hiçbir sorun yaşanmamalıdır. Gönüllü kuruluşlar, kamu yönetimleri ve belediyeler işbirliğinde yaşantıları daha da kolaylaştırılmalıdır.
Türkiye’nin insan haklarına yönelik en önemli sorunlarından birisi de, kadın-erkek, ileri yaş insanların aile ve toplum içindeki uyumları konusunda yaşanmaktadır. Bu sorunun çözümü için, ilk aşamada, aile bireyleri ve ileri yaşlılar için ev içi ve ev dışı iletişim, sağlık, ekonomik, barınma, ulaşım, güvenlik, sanat, kültür, spor, siyasal ve sosyal yaşam konularında, kamu yönetimleri, yerel yönetimler ve ilgili gönüllü kuruluşların işbirliğinde uygulamalı olarak, bilgilendirici, yüreklendirici ve güçlendirici eğitim programları düzenlenmelidir. (Devamı gelecek hafta)