“ŞİDDETLE MÜCADELEDE TOPLUMSAL İŞ BİRLİĞİ FORUMU SONUÇ BİLDİRGESİ”

Sonsöz Gazetesi ile “Dost Dili” köşesi birbirlerine çok yakışmaktadır. Çünkü, hem Gazete, hem de köşe, canlı...

Sonsöz Gazetesi ile “Dost Dili” köşesi birbirlerine çok yakışmaktadır. Çünkü, hem Gazete, hem de köşe, canlı cansız tüm varlıklar için şiddeti değil, şiddetsizliği, sevgiyi, hoşgörüyü, dostluğu savunuyor.

Rüzgarlı Sokak, bir zamanlar Ankara gazeteciliğinin ormanı, dağı, tarlası, bahçesi, denizi, okyanusu, köyü, mahallesi, kenti, ülkesi ve dünyası gibiydi. Sonsöz Gazetesi, başta sahibi ve dostum Abdi Pehlivan olmak üzere, “Gerçekten yaşanmış RÜZGARLI SOKAK DESTANI”nın kahramanlarınca yönetiliyor, yaşatılıyor. Rüzgarlı’nın kahramanları ve sonraki kuşakları arasında, üstelik Rüzgarlı Sokaktaki kahramanların yetiştirdiği gönüllü bir yazar olarak bulunmak, ağırlığı çok, taşınması çok kolay bir onurdur, mutluluktur, belki benim için büyük bir ödüldür.

Rüzgarlı Sokağı bana gazetecilik üniversitesi haline getiren Yüksel Büyükgül, Yusuf Ziya Gedikli, Ali Abalı gibi 3 kahramanı rahmetle ve onurla anıyorum.

Rüzgarlı’nın kahramanları veya onların emekleri ile yetişmiş gazeteciler Ankara yerel ve bölgesel gazetelerini yaşatıyorlar, ayrıca ulusal medyanın da Ankara’sını.

Geçen hafta, 30 Aralık 2022 tarihli Sonsöz Gazetesi’ndeki yazımın başlığı, Türkiye Barolar Birliği’nce çok başarılı bir şekilde düzenlenen bir etkinlikle, “Şiddetle Mücadelede Toplumsal İş Birliği Forumu” ile ilgili idi. Türk Dil Kurumu, iş ve birlik kelimelerinin ayrı yazılması gerektiğini söylüyor. Ancak, yazımda “işbirliği” şeklinde kullandım başlığı. İş ve birliği ayırmayı içime sindiremiyorum. Öylesine birbirlerine yakışıyorlar ki. Düşünün, şiddetten uzak, sevgi, saygı, dostluk ve barış için iş birliği. Sadece ülkem için değil, Dünyamız için de çok gerekli bir iş birliği.

Türk Dil Kurumu’nun uzman yaklaşımına saygı duyarak bir güzel eylemin ifadesini ben de ayrı yazıyorum. İş Birliği.

Türkiye Barolar Birliği, benzer etkinlikler sonrası örneğini çok az kuruluşta gördüğümüz bir sonuç bildirgesi açıkladı.

Sonuç bildirgesinden, özel ve kısa cümlelerle çok sayıda hedef belirlenebilir. 30 Aralık 2022 tarihli yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye Barolar Birliği benzer girişimlerde bulunan demokratik kitle örgütlerinin, toplumda daha çok bilinen şekli ile gönüllü kuruluşlarının (STK) “İş Birliği” amacında buluşmalarına ve sürdürülebilir çok uzun bir sürece katkı verebilirse, önderlik yapabilirse, Türkiye ve Dünya, hesaplanması çok zor, ancak düşünülmesi harika kazançlar elde edebilir.

Şiddetsiz Toplum Derneği de, bir süredir, “İnsana, hayvana ve çevreye-doğaya şiddete karşı, kadın-erkek birlikteliğinde, dayanışmasında, ulusal ve uluslararası toplumsal uzlaşı-ittifak-mutabakat” amacı ile çalıştay ve söyleşiler düzenliyor. Bu girişimin içinde, kadın hakları, insan hakları, hayvan hakları ve çevre hakları alanında çalışan dernek, federasyon ve konfederasyonlar da bulunuyor.

Toplum, ülke, dünya, hatta çok uzak olmayan bir gelecekte silahlanma ve şiddetle tanışabilecek uzayımız, gezegenler bile böyle iş birliklerine ve uzlaşmalara çok gerek duyuyor.

Şimdi, Türkiye Barolar Birliği’nin, forumdan birkaç gün sonra kamuoyuna açıkladığı “Sonuç Bildirgesi”ni sizlerle paylaşıyorum. Hem de aynen. Gazetemiz, ve “Dost Dili” köşesi, hem bu, hem de dilediğiniz herhangi bir konuda, görüş ve önerilerinize her zaman açıktır.

Sonuç Bildirgesi

“Türkiye Barolar Birliği (TBB) Şiddetle Mücadele Kurulu tarafından, 23 Aralık 2022 tarihinde, Ankara’da düzenlenen “Şiddetle Mücadelede Toplumsal İş Birliği” forumu, toplumsal alanların şiddet mağdurları, siyasal cinayetlerde yaşamını yitirenlerin aileleri, hukukçular, siyasetçiler, akademisyenler, bilim insanları, gazeteciler, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri ve aktivistlerin katılımlarıyla tamamlandı.

Şiddetin kaynakları ve nedenlerinin her bir alan özgülünden irdelenip, buradan hareketle şiddete karşı mücadele yol ve dinamiklerinde ortaklaşma perspektifleri kurulan forumda varılan ortak sonuçları kamuoyuyla paylaşırız:

Türkiye’de mevcut şiddet sarmalının ana kaynağı politiktir. Siyasal iktidar eylem ve söyleminde şiddet ve nefret dilini kullanmayı bir siyaset biçimi halinde getirmiştir. Şiddet yapısal bir sorun haline gelmiştir.

Toplumsal muhalefet birey ve topluluklarına yönelen örgütlü şiddet, şiddet sorununu ve tehlikenin boyutlarını büyütmektedir.

Medyanın şiddet dilini yeniden üretmesi, sorunun bir diğer kaynağıdır. Yazılı ve görsel medya iletilerindeki şiddet kültürü, toplumda şiddetin olağanlaşmasına katkı sunmaktadır.

Kadına, çocuğa, hayvana, doğaya ve tüm dezavantaj gruplarına yönelen şiddet siyasal, ekonomik, kültürel sebeplere bağlı olarak büyümektedir.

Yoksulluk ve eğitimsizlik, şiddetin diğer toplumsal kaynaklarıdır. Refah ve eğitim düzeylerindeki gelişmişlik, şiddetle ters orantılıdır.

Eğitimin içeriği şiddete karşı eşitlik, barış ve demokrasi bilincinin geliştirilmesi amacına dönük olarak düzenlenmelidir.

Laiklik ilkesi, başta kadına yönelen şiddet olmak üzere, şiddet kültürüne karşı vazgeçilmezdir. İnanç temelli baskı ve şiddet eylemlerine karşı hukuksal ve siyasal tedbirler laiklik ve eşit yurttaşlık temelinde düzenlenmelidir.

Emekçiler, ekonomik şiddetin kümülatif mağdurlarıdır. Emekçilerin ekonomik ve sınıfsal şiddete karşı korunma mekanizmaları başta sendikal örgütlenme hakları olmak üzere pozitif koruma ile gözetilmeli, desteklenmelidir.

Hukuksal düzenlemeler, şiddetle mücadelede yetersiz kalmaktadır. Özellikle toplumsal muhalefet bileşenlerine ve öznelerine yönelen şiddet göz ardı edilmekte, hukukun işletilmesi sürüncemede bırakılmaktadır.

Cezasızlık kültürü, şiddetin yaptırıma uğraması ve önlenmesine dönük temel bir sorundur. Yargı makamlarının şiddetin kaynağının gücüne ve yapısına bakmadan bağımsız yargılama yapabileceği koşullar yaratılmalı, yargıya dönük tüm baskı ve müdahalelerle mücadele edilmelidir. Yargı üyeleri de bu etki ve ilişkilerden uzak kalmalıdır.

Şiddetle mücadelede bağımsız kamusal mekanizmalar kurulmalı ve güçlendirilmelidir.

Şiddetle mücadelenin evrensel standartları korunmalı ve geliştirilmeli, bu yöndeki uluslararası sözleşmeler tanınmalı ve uygulanmalıdır. Minnesota Protokolü uygulanmalı, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararından derhal dönülmeli, bu yöndeki ek protokollere de taraf olunmalıdır.

Şiddetle Mücadelede tüm kuruluşlar işbirliği yapmalı, bu yönde ikili ve çoklu protokoller düzenlenmelidir.

Şiddetle mücadelenin en önemli ayağı toplum ve toplumsal mücadelenin kendisidir. Bu amaçla, bağımsız meslek kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, insan hakları kuruluşları ve emek örgütleri en yakın dayanışma ve işbirliği içinde olmalıdır.

Tüm barolarda, kamusal kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarında bu amaçla şiddetle mücadele kurul ve komisyonlarının kurulması özendirilmelidir.

Tüm ilgili kuruluşlar, basın ve kamuoyu ile paylaşırız. Saygılarımızla.”