Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı bir imam var, vır vır konuşup tezvirat üretmeye pek meraklı geçenlerdeki bir konuşmasında da "Bana her gün ip gönderiyorlar biliyor musunuz? Darağacına asacaklarmış beni. Hoca asmak bunların ata sporu." diye konuşmuş…
İmam efendi hoca asmak bunların ata sporu diye aklınca Cumhuriyet’e laf sokmaya çalışmış ama Hoca asmak denilince kimse Osmanlının eline su dökemez! Eğer hoca asmaya ata sporu demek gerekirse bu aslında tam olarak Osmanlı çocuklarının ata sporudur.
Halil Konakçı’nın bu iddiasına cevaben daha önce Osmanlı tarafından asılan din adamları ile ilgili birkaç makale yazdım ve yayınladım bu gün gündeme taşıyacağım ise Şeyh Bedrettin’in katledilmesi.
Şeyh Bedreddin kimdir derseniz: Şeyh Bedrettin, çağının en büyük Kur’an yorumcularından birisi ve Şehzade Musa Çelebi’nin de Kazaskeriydi. Eğitim çağına gelince Bursa'ya gelerek ders arkadaşı Bursalı Kadızade Rumi diye bilinen ünlü matematikçi ve astronom Musa ile birlikte onun babası Bursa kadısı Koca Mahmud efendiden, daha sonra da Konya'da Allame Feyzullah'dan ders almıştır. Buradan sonra ilk olarak Suriye'ye, sonrasında Kahire'ye gitmiştir. Burada Mübarekşah Mantıkî'den ilahiyat, felsefe ve mantık okuyarak yüksek eğitimini tamamlamış ve bu arada Kahire'de inziva halinde yaşayan Hüseyin Ahlati'den de tasavvuf okumuştur. Onun emriyle Tebriz'e ve sonrasında Kazvin'e giderek Bâtınî inancını öğrenerek Kahire'ye dönmüştür. Şeyh Bedreddin, Memlûk sultanı Berkuk'un saygı gösterdiği Hüseyin Ahlatî'nin tavsiyesiyle sultanın oğlu Ferenc'in hocalığına tayin edilmiş ve burada bulunduğu sırada fıkıh eserlerini yazmaya başlamış ve 1397'de şeyhinin ölmesi üzerine onun yerine şeyh olduktan bir süre sonra Anadolu'ya dönmüştür. Anadolu'ya geldiği zaman yerleşimleri dolaşarak dini görüşlerini yaymaya başlamıştır.
Şeyh Bedreddin'in yaşamı Osmanlı Devleti'nin parçalanıp şehzadelerin birbirleriyle mücadele ettiği o kaotik döneme denk gelmiştir. İlim ve erdemi etrafta duyulmuş ve Edirne'de hükümdarlığını ilan etmiş olan Musa Çelebi tarafından 1411 yılında Kazasker tayin edilmiştir.
Musa Çelebi, kardeşi Mehmet Çelebi ile yaptığı taht savaşını kaybedince boğularak öldürülmüş ve Kazaskeri olan Şeyh Bedrettin ise İznik’e sürülmüştü.
Padişah I. Mehmed Musa Çelebi taraftarlarının isyanından korkuyordu ve iktidarını koruyabilmek için tam manası ile terör estiriyordu.
Osmanlı’nın baskı ve zulmünden bıkan halk birleşmiş Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanları bir biri ardına patlamıştır. Bahse konu isyanların Şeyh Bedreddin'in onayıyla gerçekleşip gerçekleşmediği belirsizdir. Ancak bu kişilerin Bedreddin'in müritleri olduğu konusunda tüm kaynaklar hemfikirdir.
Osmanlı elbette ki adaletin değil iktidarın peşindedir, kolaya kaçar Şeyh Bedrettin’i suçlar ve Şeyh Bedreddin yakalanarak Serez'e, padişah I. Mehmed 'in huzuruna getirilir. I. Mehmed, Şeyh Bedreddin'in idamını infaz etmeden önce ulemadan fetva ister. Şeyhülislam padişahın emrettiği fetvayı verir ve Şeyh Bedreddin 1420'de Serez çarşısında idam edilir.
Şeyh Bedrettin’in çırılçıplak soyulmuş bir halde idam sehpasına doğru götürülürken kendisine alayla "Niye rengin sarardı?" diye soran padişah I. Mehmed’e, "Güneş batarken sararır…" Diyerek verdiği cevap unutulmazdır.
Büyük şairimiz Nazım Hikmet Şeyh Bedrettin Destanın’da o anı aşağıdaki mısralar ile anlatmaktadır:
Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.
Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.
Yağmur çiseliyor.