Şiddetin her çeşidi, kadınların, annelerin, babaların, erkeklerin, çocukların korkuları ve gözyaşları farklı biçimlerde sürüyor.
İkinci Dünya Savaşının ortalarında, ancak savaşa girmemeyi başarmış Türkiye Cumhuriyeti toprakları üstünde, Doğu Karadeniz’de (Rize-Pazar, Apso Köyü) doğmuş bir insan olarak, Cumhuriyetimizin 102. yılını geride bırakmayı ödül olarak algılıyorum.
Ailemden, yaşantıma katkı koyanlardan, 55 yıl yaklaşan gönüllülük ağırlıklı çabalarımız sırasında birlikte emek ve ömür verdiklerimizden, gazeteci, sporcu, okul, üniversite ve mahalle arkadaşlarımdan çok insan artık yaşamıyor.
Yine de, acılar yanında güzellikleri görmek, sevgi, dostluk ve barış içinde yaşanacak Türkiye ve Dünya umudunu koruyabilmek benim için büyük bir ödül. Böyle görüşleri ve duyguları taşıyanların sayıca milyonları bulduğuna ve bunca çok içinde çok küçük bir nokta kaldığıma inandığımdan dolayı elbette mutluyum. Ancak, Türkiye’nin ve Dünya’nın yaşadığı şiddet türlerinden dolayı taşıdığım üzüntü, korku, utanç ve kelimelere dökemeyeceğim duygularımın olduğunu da bilmelisiniz. Her şeye karşın duygularımın arasında öfke, kin, düşmanlık ve nefret yok. Hiç olmadı, hiç olmayacak.
Bu topraklarda ve başka ülkelerde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ve gerçek dostlarımızın bugünü onur ve gururla, ayrıca, gelecek 29 Ekim’lerin sevgi, dostluk ve barış içinde yaşanacağı umudu içinde kutlamalarını dilerim.
Konuya ilişkin yazılarımda, bir silahın ve bir insanın bile şiddet ortamından uzak kalışının çok değerli olduğuna değinirim.
26 Ekim 2025 Pazar sabahı, yaklaşık 50 yıldır Türkiye içinde ve dışında silahlı şiddet ürettiği bilinen bir yapı, Türkiye’deki silahlı güçlerini geri çekeceğini açıkladı. Bilirsiniz, gönüllü çalışmalarım sırasında veya yazılarımda silahlı yapıların ve içindeki hiç kimsenin adını kullanmam. Örgüt kelimesine asla yer vermem.
Örgüt, ortak bir amacı veya eylemi gerçekleştirmek amacı ile kurumlar veya kişiler tarafından oluşturulmuş birliklere denir, denmelidir. Siyasal parti, dernek, vakıf, federasyon, konfederasyon, baro, oda, birlik, sendika, Bu örgütler, tüzel kişiliklidir, yasaldır ve demokratiktir. Bu nedenle, genelde İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, yargı organları, basın ve siyasal partilerin, suç işlediklerini ileri sürdüklerine yönelik olarak çok kullandıkları örgüt kelimesini, örgütlü demokrasiye karşı çok büyük bir haksızlık, hatta yanlışlık kabul ederim.
İşte adını kullanmayacağım silahlı yapı, 26 Ekim 2025 Pazar günü, “1 Mart 2025 tarihinde ateşkes ilan edildi. Mayıs ayında örgütsel varlık ve silahlı mücadele sona erdirildi. 11 Temmuz’da silahların bir bölümü yakıldı. Bu doğrultuda, çatışma riski oluşturan ve olası provokasyonlara (kışkırtma) açık olan Türkiye’deki tüm güçlerimizi geri çekme işlemini gerçekleştirmekteyiz” açıklaması yaptı.
Bu açıklama, yaşanan acı, kan ve gözyaşına karşın, kin ve nefretten uzakta durmasını başarmış yüreğim, duygularım, aklım elbette umudumu katlayarak artırdı.
Ancak, evet, umuduma ve geçmişle bağlantılı buruk mutluluğuma ancak diye ekleme yapmazsam kendimi rahatlamış hissedemem.
Geçmiş yazılarımda, silahlı şiddet yapılarının silahlarını yakmaması, imha etmemesi, topluma açık bir şekilde geri dönüştürülmesi, oluşacak maddi kaynakların, ülkeler arası ve toplumsal barış, eğitim, sağlık ve istihdam alanlarında kullanılması çağrısında, önerisinde bulundum. Yaşadıkça silahsız ve şiddetsiz Türkiye, Dünya, hatta uzay hedefi için, artık silah üretilmemesi, silahların geri dönüştürülmesi çağrımı sürdüreceğim.
Bu öneri ve çağrılarımı yaparken, hem ülkelere, hem de, barış ve güvene dayalı bir Dünya için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü ve Avrupa Birliği’ne seslendim. İki önemli uluslararası örgütün silahsız, şiddetsiz, sevgi, dostluk ve barış içinde yaşanması gereken Dünya için çok yetersiz kaldığını, büyük üzüntü içinde yineliyorum.
Çünkü, üyeleri arasında ağır silahlar üreten, silah ticareti ve silah bağışı yapan, orduları ve silahlı şiddet yapılarını besleyen ülkelerin bulunduğu Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği organlarının, kuruluş hedeflerini gerçekleştirebilmelerini bu koşullarda olanaksız görüyorum.
Bu nedenle, “önce üye ülkeler, sonrasında Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği diyorum. Burada bir “ancak” daha diyeceğim. Ancak, öncelikle Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ndeki sevgi, dostluk ve barış yanlısı ülkelerin umutlarını ve cesaretlerini hızlı ve kararlı bir şekilde birleştirmeleri de çok ve çok gereklidir.
Gelecek yazımda, canlara değil silahlara vedanın önemine, umuduma ve buruk mutluluğuma neden “ancak” eklemesi yaptığıma değinmeye çalışacağım.
Haydi, her yerde ve her zaman kadın-erkek birlikte, dayanışma içinde, sevgi, dostluk ve barışın Türkiye’si, Dünya’sı ve Evren’i için. Haydi…