Bu satırları yazarken, yeryüzünde kaç silah fabrikası ara vermeden çalıştı, kaç mermi, kaç tabanca, kaç tüfek, kaç bomba, kaç biber gazı üretildi acaba? Kaç ton beyaz zehir paketlendi? Ne kadar silah ve beyaz zararlı, uyuşturucu madde, kaç ülkeye satıldı, kaç ülkeye bizim bilmediğimiz yöntemlerle taşındı, kaçırıldı? Kaç insan, kaç hayvan, kaç ağaç katledildi? Hangi toprakta, hangi denizde veya okyanusta ne kadar kan ve gözyaşı döküldü?
Acaba, kaç anne gözyaşı döktü, ahhh’lar ve vahhh’lar nerelere kadar duyuldu ve nerelerde kayboldu? Ahhh veya vahhh sesini duyan başka insanlardan ohhh diyenler oldu mu? Kaç yüz, kaç bin, kaç milyon insan veya hayvan annenin gözyaşı dinmedi?
Çok ayıp, utanç verici ve korkutucu kan ve gözyaşlarının durdurulmasını Dünya halkları, silahlı askerlerden, polislerden ve diğer güvenlik yapılarındaki insanlardan bekliyor. Can güvenliğini sağlaması beklenen, hatta gereken insanların ve kullandıkları silahların sayıları karada, havada ve denizde, kısacası her yerde artıyor.
İnsan soyu, korkarım, çok uzun yıllarda acı, kan ve gözyaşının durmasını sadece askerlerden ve polislerden bekleyecek. Ben veya biz ne yapabiliriz diye sormayacak, soramayacak.
Güvenlik konusundaki araçların ve insanların sayıca artmasının, her yere yaygınlaşmasının sonuçlarını ölçebilir miyiz? Çok zor ve çok uzun sürelere bağlı kanımca.
Ancak, olumlu yönde değişimin sağlanıp sağlanamadığını sorabiliriz.
Kanımca elbette değişim var, ancak ve ne yazık ki olumlu yönde değil.
Değişim; acıyı, korkuyu, ah’ları, vah’ları, kanları ve gözyaşlarını artırarak sürdürmek yönünden çok olumsuz. Ülkeleri ve uluslararası örgütleri yönetenler açısından yetersizliği de somut olarak gösteren çok ayıplı bir artışlar bunlar.
Korumak ve korunmak amacı ile görevli insanların ve kullandıkları silahların artışına ve yaygınlığına karşın, insana, hayvana ve doğaya yönelik şiddet neden artar, kan ve gözyaşının döküldüğü alanlar nasıl genişler, hayret?
Demek ki, silahlı güçler, barışı, şiddetsiz bir Dünya’yı, ülkeler düzeyinde belirtmek gerekirse sevgi ve dostluğu sağlayamıyor.
İşte bu nedenle hep yazarım ve söylerim, ülkeleri ve sonuçta Dünya’yı, hatta uzaydaki bilinen veya ulaşılamayan gezegenleri şiddetten kurtaracak insan gücünün adı; gönüllülerdir. Siyasal görüş, inanç, kültür, dil, ırk ve renk bakımından farklı olan ve yürekleri sevgi ile beslenen gönüllü insanlardır silahlı veya silahsız şiddeti sonlandıracak, kan ve gözyaşını durduracak.
Gönüllü insanlar, zamanlarını, emeklerini ve ekonomik olanaklarını, hemen hemen her ülkede, derneklerde, vakıflarda, kooperatiflerde, federasyonlarda, konfederasyonlarda, oda, baro, sendika, birlik şeklindeki tüzel kişilikli meslek örgütlerinde, siyasal partilerde, platform ve kent konseylerinde birleştiriyorlar.
Türkiye bu alanda oldukça deneyimli bir ülke. Ancak, toplumsal başarı ve etki çok düşük düzeyde. Sorunlara, sorunların ağırlığına, gönüllülüğün köyden kente tüm toplumsal alanlara taşınamamasına karşın, ne yazık ki eşini ve çocuklarını ihmal ederek ömrünün büyük bölümünü, dernek, spor kulübü, federasyon ve konfederasyon kurulmasına ve yönetilmesine vermiş bir gönüllü olarak içtenlikle şunu savunmayı sürdürüyorum.
Dünya’nın, kan, gözyaşı ve kirlilikten oluşan bir cehenneme doğru gidişini durduracak olanlar, tamamen kamu veya yerel yönetimlerdeki insanlar değil, yukarıda dile getirmeye çalıştığım demokratik kitle örgütlerinde, sivil toplum kuruluşlarında, hükümet dışı kuruluşlarda veya tüzel kişiliği bulunmayan platform, konsey, girişim, birliktelik gibi topluluklarda gönüllü olarak çalışan kahramanlardır.
Bu nedenle, şiddetin tüm çeşitlerinden uzak her görüşün ve her inancın temsil edildiği, herkesin mutlu, sağlıklı, güvende ve özgürce yaşadığı gerçek demokrasiden yana olan ulusal ve uluslararası kamu, yerel ve özel kuruluşlar, tüm güçleriyle gönüllü insanları ve demokratik kitle örgütlerini desteklemelidir.
Türkiye, iyi örneklerin varlığına karşın, bu alanda kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteleri, yerel yönetimleri, özel kuruluşları ve yurttaşları ile Avrupa Birliğine üye ülkelerin çok gerisindedir. Gönüllü kuruluşlardaki kahramanlar, ailelerini bir anlamda ihmal ederek, ömürlerinin bir daha geri gelmeyecek çok değerli zamanlarını, güçlerini ve maddi kaynaklarını harcamaktadırlar.
Uzak gelecekte olsa dahi, gönüllü ve silahsız insanların, bu insanların kurduğu ve yürüttüğü gönüllü kuruluşların yaptıkları hizmetler, unutulsa, bilinemese bile, şiddetsiz, sevgi, dostluk ve barış içinde yaşanacak Türkiye ve Dünya’nın temelini, özünü oluşturacaktır.
Türkiye toprakları dahil yeryüzünde, gelecekte şiddetsiz, sevgi ve dostluğun yaşanmasını sağlayacaklar, geçmiş uygarlıkların izlerine ulaşmak için toprakta ve sularda kazılar, araştırmalar yapan bilim insanları ve uzmanlar kadar zaman ve emek harcamak zorunda kalmayacaklardır.
Çünkü, gelecek kuşaklar, şiddetten uzak ve cennet haline gelmiş Dünya için yapılanlara veya Dünya’yı cehenneme çevirmeye çalışanların şiddet ve vahşet örneklerine, toprakların ve suların derinliklerinde değil, yerin üstündeki yazılı ve görsel kaynaklarda kolayca ulaşabileceklerdir.
Yalan, iftira, hakaret, tehdit, haksızlık, adaletsizlik, baskı, cinsiyet ve ırk ayırımcılığı, yoksulluk, açlık, susuzluk, zenginlik, çirkin kentleşme, inanç, emek ve cinsiyet sömürüsü, insan, hayvan ve doğa kıyımı, savaşlar, bombalar, havanın, suyun ve toprağın zehirlenmesi ve daha başka olumsuz kavramların ülkeleri ve Dünya’yı cehenneme çevirmesini isteyen insanların (!) karşısına, şu üç kelimeden güç alan insanlar mutlaka çıkacaktır. Sevgi, Dostluk ve Barış.
Bu üç kelimeden güç alacak insanlar, cehennem yolundan geri dönüşü sağlayacak ve Dünya’yı yerin üstündeki gerçek cennete ulaştıracaktır.
Haydi, Sevgi, Dostluk ve Barış için, her yerde ve her zaman, kadın-erkek gönüllü kahramanlar birlikte, dayanışma içinde. Haydi…