Sessiz Çığlıklar: Akran Zorbalığı

Sevgili Okurlarım, Bu haftaki köşemde, içimi yakan, her geçen gün daha da büyüyen bir yaraya değinmek istiyorum

Şu an okullarımızda, sokaklarımızda ve ne yazık ki sanal dünyada da sıklıkla karşılaştığımız; çocuklarımızın içini kanatan, sessizce büyüyen bir tehlike var: Akran zorbalığı.
Evet, bu kelimeyi sadece yazmak yetmiyor…
AKRAN ZORBALIĞI ÇOK AMA ÇOK BÜYÜK BİR TEHLİKE!
Ve artık sadece konuşmak yetmez, artık çocuklarımıza sahip çıkma zamanı.
Çünkü bazı çocuklar her sabah okula gitmek istemiyor,
Çünkü bazıları teneffüslerde yalnız bir köşeye sığınıyor,
Ve bazıları… ne yazık ki sessizce yok oluyor.

Hayat, bazen en çok da küçük yaşlarda şekillenir. İlk adımlar, ilk kelimeler, ilk arkadaşlıklar… Okul sıralarında tanıştığımız dünyada, öğrenmek kadar hissetmek de vardır. Sevgi, aidiyet, dostluk… Ama ne yazık ki bazen bu sıraların arasında görünmeyen bir karanlık da saklanır: Onun adı ;  Akran Zorbalığı. Akran zorbalığı, çoğu zaman hafife alınır. “Çocuklar arasında olur öyle şeyler,” deyip geçilir. Oysa bu “küçük şeyler”, kimi zaman bir çocuğun iç dünyasında büyük fırtınalar koparır. Sessizleşen çocuklar, okuldan kaçmak isteyenler, yatağa yattığında ağlayan minik yürekler… Hepsi bir çeşit yardım çağrısıdır ama ne yazık ki çoğu zaman duyulmaz.

Akran zorbalığı; bir çocuğun ya da gencin, yaşıtı tarafından fiziksel, sözel ya da psikolojik baskıya maruz kalmasıdır. Alay edilmek, dışlanmak, tehdit edilmek, eşyalarının alınması ya da zarar verilmesi, sosyal medya üzerinden aşağılanmak gibi birçok biçimi vardır. Özellikle son yıllarda dijital dünyanın etkisiyle “siber zorbalık” ciddi bir tehdit hâline gelmiştir. Bir ekran arkasından yapılan küçük bir yorum bile, bir gencin hayatında derin yaralar açabilir.

Bu olaylar, sadece anlık bir sorun değildir. Uzun vadede çocukların özgüvenini zedeler, akademik başarılarını düşürür, sosyal ilişkilerini zayıflatır ve hatta depresyon, kaygı bozuklukları gibi ruhsal sorunlara yol açabilir. Daha da kötüsü, bazı durumlarda bu acıların ucu, kendine zarar verme düşüncelerine kadar uzanabilir.

Çünkü çoğu zaman görünmez. Zorbalığa uğrayan çocuk anlatmaz, anlatamaz. Utanır, korkar, ya da kimsenin onu anlamayacağını düşünür. Bazen de “büyüyünce geçer” denilerek bu durum normalleştirilir. Oysa bu bakış açısı, problemi çözmez; sadece büyütür.

Toplum olarak bu konuda daha bilinçli olmak zorundayız. Çocuklarımızın sadece fiziksel değil, duygusal dünyalarını da gözlemlemeliyiz. Aniden içine kapanan, okula gitmek istemeyen, sinirli ya da kaygılı davranışlar sergileyen çocuklarımızın ne yaşadığını sorgulamalı, onlara güvenli bir liman sunmalıyız.

Unutmamalıyız ki, zorbalık yapan çocuklar da çoğu zaman bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteren sinyallerdir. Aile içi sorunlar, ilgisizlik, sevgisizlik, model aldığı yanlış davranışlar… Zorba çocuk da aslında kendi içinde bir şeylerin eksikliğini başka çocuklara baskı kurarak telafi etmeye çalışıyor olabilir. Bu yüzden çözüm yalnızca mağdurlara destek olmak değil; zorbalık yapan çocuğun da rehabilitasyon sürecine dâhil edilmesidir.

Peki Bizler Bu Büyük Sıkıntı Karşısın da Ne Yapabiliriz?

İlk adım, fark etmek. Öğretmenler, veliler, okul yönetimleri; herkesin aynı duyarlılıkla bu konuya yaklaşması şart. Okullarda zorbalıkla ilgili seminerler, bilinçlendirme çalışmaları, destek grupları oluşturulmalı. Çocuklar arasında empati duygusu geliştirilmeli, farklılıklara saygı öğretilmeli.

Aile içinde ise çocuklarımızla açık iletişim kurmalıyız. Onlara sadece “nasılsın” değil, “bugün seni ne mutlu etti?”, “bir şey seni üzdü mü?” gibi daha derin sorular sormalıyız. Duygularını ifade edebilmeleri için güvenli alanlar yaratmalı, yargılamadan, suçlamadan dinlemeliyiz.

Sosyal medyada ise ebeveyn kontrolü büyük önem taşıyor. Çocukların hangi platformlarda vakit geçirdiğini, kimlerle iletişim kurduğunu gözlemlemek; gerektiğinde sınırlar koymak önemli. Ancak bu sınırlar baskı değil, rehberlik şeklinde olmalı.
Akran zorbalığı, bir çocuğun hayatını karartabilir. Ama biz istersek, bu karanlığı aydınlatabiliriz. Duyarsız kalmak, sorunun bir parçası olmaktır. Çocuklarımızı yalnız bırakmayalım. Her biri, sevgiyle büyümeyi hak ediyor. Onları dinleyelim, anlayalım, yanlarında olalım.

Unutmayalım: Bir çocuğun sustuğu yerde, biz konuşmalıyız. O susarken biz susarsak, en büyük hatayı biz yaparız. En büyük sıkıntı şudur ki kimse kendi çocuğuna toz konduramaz ama hepimiz şunun çok iyi farkında olmalıyız; “Amaç suçluyu bulup dışlamak değil, amaç her çocuğu tekrar topluma kazandırmak olmalıdır.”
Mutlu hafta sonları diliyorum hepinize selam ve saygılarımla.