Hem günümüze ve hem de tarihe baktığımızda toplumlar ve bireyler arasında çok ama çok büyük bir güç ve zenginlik farkı olduğunu, dahası bu zenginlik ve güç farkında zaman içinde son derecede kaotik değişimler yaşandığını görmekteyiz.
Ben aşağı yukarı son 35 yılımı bunun arkasında yatan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik nedenleri sorgulayıp anlamaya çalışarak geçirdim.
Neticede her bir insan ortalamada hemen hemen aynı biyolojik özelliklere sahiptir. İnsanlık tarihi boyunca baktığımızda da bundan 100 bin yıl kadar önce Afrika’dan Asya’ya geçen bir avuç insandan çoğalan günümüz insanının biyolojik bakımdan çok farklılaşması da pek beklenemez zaten...
Pekala, insanlar birbirine çok benzediği, çok eşdeğer nitelikte olduğu halde bu büyük güç ve zenginlik farkını yaratan etken ne olabilir?
Tek kelime ile ifade etmek gerekirse farkı yaratan: Yapabildiklerinizdir.
Bu gün yaşayan insanlar dün yaşayan insanlardan çok farklı şeyler yapabilmekte ve ihtiyaçlarını düne göre çok daha büyük bir başarı ile karşılayabilmektedirler. Dahası aynı zamanda bugün yaşayan fakat farklı coğrafya ve toplumlarda yaşayan insanların da yapabildikleri şeyler birbirinden çok ama çok farklıdır değil mi?
Pekala, bu durumda yapabildiklerinizi etkileyen ana unsurlar neler olabilir?
İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam burası! Bir kişinin ya da bir çok kişinin bir araya gelerek oluşturduğu bir toplumun yapabildiklerini etkileyen en temel unsur; bilgidir.
Kişi ya da toplum bilgi üretip, ürettiği bilgiyi tüm bireylerine yayma ya da aktarma konusunda ne kadar başarılıysa yapabilirliği o kadar artıyor ve sonuçta o kadar güç ve zenginliğe kavuşuyor.
Kısacası kadın erkek, Türk, Alman, Fransız, Rus ya da Müslüman, Hristiyan, Budist herhangi bir aidiyet sizi siz yapan, yapabilirliğinize katkıda bulunan asli unsur değildir. En nihayetinde sizi siz yapan asli unsur ne yapabildiğinizdir ve ne yapabildiğiniz de sahip olduğunuz bilgi birikimi ile ilgili bir husustur.
Bilgi üretimi, birikimi ve aktarımı ise çok ama çok büyük ölçüde kültürel bir faaliyettir. Bu güne kadar biriken bilginin insanlığın ortak mirası olduğunu da düşünürsek bu kültürel faaliyetin komünal bir özellik arz ettiğini de açıkça görebiliriz.
Bu noktada sınıfsal ya da ailevi farklara işaret ederek yapabilirliğin sadece bilgiden etkilenmediğini iddia edebilirsiniz. Tarım ve sanayi çağında bu iddianız kısmen doğru gibi görünebilir amma ve lakin bir prens kral olan babasından koskoca bir ülke devralsa bile eğer prensin yapabilirliği yoksa neticede sadece o ülkeyi kaybetmekle kalmaz çoğu durumda kellesini bile kaybeder değil mi?
Sonuçta sağdan da baksanız soldan da hiç fark etmez önemli olan yapabilirliktir farkı yaratan bu unsurdur.
Yapabilirliği etkileyen en önemli unsurun bilgi üretimi ve birikimi olduğunu yukarıda yazdım peki bilgi üretimi ve birikimini etkileyen en önemli unsur nedir?
İşte bu noktada toplumsal iklim devreye giriyor ve eğer toplumsal iklim o ya da bu nedenle bilgi üretimi ya da birikimini desteklemiyorsa kişiler ne kadar istekli olursa olsun o toplumda bilgi üretim ve birikim fonksiyonu asla düzgün işlemez.
Hele hele bir toplumda bilgi üretimi ve birikimini yasaklayan dini, geleneksel, ideolojik ve sair kültürel kodlar varsa o toplumda bilgi üretimi ve birikimi hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.
Batı uygarlığını doğu uygarlığından farklılaştıran, doğu karşısında güçlenmesini ve refaha ulaşmasını sağlayan batı uygarlığında yaşanan ve toplumsal iklimi değiştiren aydınlanma devrimidir. Batı toplumlarında da ancak aydınlanma devrimi sonrasında bilgi üretimi ve birikimini destekleyen bir toplumsal iklim oluşmuş ve bu sayede batı uygarlığı çok büyük bir ilerleme kaydedebilmiştir.
Tamam ilk bakışta bilgiyi kişiler üretiyor, toplumsal bir faaliyet değilmiş gibi görülebilir ama bu asla doğru bir yargı değildir. Eğer bir kişi geçmişte başka kişiler tarafından üretilmiş bilgi birikimini devralmamış olsa her bireyin bilgi üretmeye sıfırdan başlaması her şeyi yeniden keşfetmesi gerekirdi ve insan yaşamı sınırlı süreli olduğu için üretip biriktirebileceği bilgide çok sınırlı olur ve o bireyin ölümü ile birlikte de aktarılamadan yok olup giderdi. Oysa gerçek hiç de öyle değil bu gün her bir birey başka bireyler tarafından geçmişte üretilmiş bilgiyi hazır buluyor ve bu günün teknolojik olanaklarıyla kolayca edinebiliyor, kendi ürettiği bilgiyi de bu temel üzerine inşa ediyor. Bunları kullanarak da yapabilirliğini geliştiriyor.
Sonuç olarak halkımızın güç ve refahını artırmak istiyorsak öncelikle yapabilirliğini artırmamız gerekiyor, bunun içinde bilgi üretim, birikim ve edinimini teşvik etmeliyiz.