Vikipedi’nde şöyle yazıyor: “Üç gün içinde tükenen ilk baskısının ardından, ikinci baskısı yapılan kitabın iç kapak renginin her baskıda farklı bir renk olması planlandı. İlk baskıda bordo renkle yayınlanan iç kapağın ikinci baskıda mor renkle yayınlanması tercih edilmiştir. Kitabın kapağı ve iç resimleri Demirtaş'ın kız kardeşi Bahar Demirtaş ve Siya Gürbüz tarafından hazırlanmıştır.
Tutuklandığı 4 Kasım 2016’dan itibaren Edirne F Tipi Cezaevi'nde bulunan ve hakkında açıldığı bilinen toplam 21 dava olan Demirtaş'ın ilk kitabı olan Seher, cezaevinde yazdığı öykülerden oluşmaktadır. Yazar kitabını 'Katledilen ve şiddet mağduru bütün kadınlara…' ithaf etmektedir. Kitap, 20 gün içinde 8 baskı yaparak 100.000 adede ulaşmıştır. Ardından, 4 ay gibi kısa bir sürede yaklaşık 200.000 baskı adedine ulaşmıştır. 6 dile çevrilip yayınlanan kitap, 4 dilde daha çevrilip basılması planlanmaktadır. Eser, ABD’de ülkenin en büyük yayınevlerinden biri olan Hogart Press; Almanya ve İngiltere için ise dünyanın en büyük yayımcılarından biri olan Penguin Books; İtalya’da Feltrinelli; Yunanistan’da Patakis ve Hollanda’da AW Bruna gibi prestijli yayınevleri tarafından yayımlanmıştır.”
Seher hakkında usta kalem Oya Baydar şöyle yazmış: "Seher’deki hikâyeler heveskâr işi değil, insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi metinler. Karşımızda, tutsaklık günlerinde vakit doldurmak için yazan biri değil, bugüne kadar ortaya çıkmamış, okura ulaşmamış bir edebiyatçı var. Demirtaş’ın hikâyelerini okuyunca, keşke halkına, ülkesine, dünyaya karşı duyduğu sorumluluk ağır basmasaydı da yazar olsaydı diye hayıflandım. Sonra, edebiyat-sanat damarımın bencilliğinden utandım: o zaman, edebiyat bir yazar kazanacak ama Türkiye, Demirtaş kalibresinde bir siyasetçiden, geleceğin önemli bir liderinden, barış ve özgürlük umudundan yoksun kalacaktı."
Zülfü Livaneli ise daha başka bir açıdan bakarak şöyle yazmış: "Siyaset ve sanat disiplinleri birbirine benzemez. Siyaset; doğru zamanda siyasi açıdan doğru olanı söylemek ve gerçek düşünceleri saklamak ilkesine sahipken, sanatçı deyim yerindeyse yüreğini kazıyarak en gizli duygularını, en büyük kitleyle paylaşmaya koşullanmıştır. Bu açıdan Selahattin Demirtaş’ın değerli öykülerini özel bir yere koymamız gerekir diye düşünüyorum. Acılar karşısında duyarlı bir yüreğin çığlığını yansıtan bu öyküler, siyasetten çok daha derin bir insani damara dokunuyor. Kitabın özenli ve akıcı bir Türkçeyle yazılmış olması hem estetik hem de toplumsal açıdan ayrıca övgüye değer. Bu ülkedeki herkesi birleştirecek olan ortak payda sanatın büyülü yaratıcılığında gizli. Çünkü sanat, vicdanın dilidir. Selahattin Demirtaş da bu dili konuşuyor."
İki kalem ustası; Oya Baydar ve Zülfi Livaneli’nin söylediklerine ekleyecek bir sözüm yok ben de başka bir açıdan düşüncemi yazmak istiyorum. Öykülerin dili, toplumsal olaylara duyarlılığı ve bakış açısı halkın kendi içinden çıkan bir insanın gözlemleri ve bizlerle paylaşması.
Baydar’ın da yazdığı gibi “insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi” öykülerin okurla buluşması çok kıymetli. Diğer kitaplarını da okumaya çalışacağım. Sizlere de öneririm, ama “Seher’den başlayarak”