SAYFALAR

Gitmeniz gereken yerden gitmediğinizde giden karşı taraf olur, söylemeniz gereken şeyleri söylemezseniz sonunu düşünmeden konuşan bir başkası olur. Yapmanız gerekenleri yapmazsanız yapmaya çekindiğiniz her şey karşınızdakini bulur ve siz yapamasanız da karşınızdaki bunu yapar. Veda etmeye cesaret edemediğimiz, bir yalana inandığımız belki, doğrusunu ezbere biliyor olmamıza rağmen ona inanmış gibi yapıp gene de orada kalmayı tercih ettiğimiz her anımızda veda edilen olduk. Oysa eşyalarımı apar topar toplayıp kapıyı çekip çıkan olmam gerekirken.

Gitmeniz gereken yerden gitmediğinizde giden karşı taraf olur, söylemeniz gereken şeyleri söylemezseniz sonunu düşünmeden konuşan bir başkası olur. Yapmanız gerekenleri yapmazsanız yapmaya çekindiğiniz her şey karşınızdakini bulur ve siz yapamasanız da karşınızdaki bunu yapar. Veda etmeye cesaret edemediğimiz, bir yalana inandığımız belki, doğrusunu ezbere biliyor olmamıza rağmen ona inanmış gibi yapıp gene de orada kalmayı tercih ettiğimiz her anımızda veda edilen olduk. Oysa eşyalarımı apar topar toplayıp kapıyı çekip çıkan olmam gerekirken.

Yenildiğiniz bir şeye tekrar yenilme riskiniz varsa neden etrafında gezmeye devam ediyordunuz, düşündünüz mü hiç? Düşündüyseniz cevabını bulabildiniz mi? Etrafında gezmediğiniz zamanlarda da onun yakınınızda dolanmasına neden izin veriyordunuz? Alışkanlıktan mı, zaafınız mı, takıntı mı, boşluktan mı yoksa en iyi tanıdığınız yer olduğundan mı? Ben bazen cevaplasam bile bu soruyu sadece cevapladığımla kalıyorum, “şundan herhâlde” diyorum. Uygulamaya gelince hep zorlanıyorum sanki. Böyle buralara kendi kendime yazıyorum, ne hissetmişim hiç unutmamak için. Açıp tekrar hatırlatmıyorum kendime ama seneler sonra gülümseyerek bakmak için. Seneler öncede kendi kendime yazarmışım, simsiyah bir deftere yazmışım. O siyah defter karşımdakiymiş sanki, bembeyaz bir kalemle hep güzelleştirmeye çalışmışım.

Ölsem unutmam sandığım çoğu şeyi unutmuşum, okuyunca hatırladım. Hatırlamak gülümsettiği kadar yük gibi oturdu içimde bir yerlere sanki. Sabahında anımsadım. Seneler sonra kişi etki etmiyor sanki ama seneler önce olduğunuz kişi; üzülmemiş haliniz, çok güvenen tavırlarınız, ilk defa kırıldığınız o cümleleriniz, ilk kez yenildiğiniz, bir adamın elini tutmayı satır satır güzelleştirdiğiniz o tebessümleriniz, ilk hayal kırıklığınız. Bunların yükü hatırlayınca keşkeleri seneler sonra herhangi bir günün sabahında da söyletiyormuş. Kendi kendime yazıp çizdiklerim beni gülümsetir mi yoksa gene sabahın bir saati içimdeki yükle mi uyanırım bilmiyorum. Tek bildiğim anca böyle rahatladığım. Dış dünyamın aksine içimi en çok açtığım yerim burasıymış gibi sanki.

Seneler sonra, o simsiyah defter karşımdakiymiş ve ben o bembeyaz kalemle onun için hep umutlanmaya çalışmışım bir kez daha anladım. İz bırakabilmişim belki evet ama biraz daha kalayım diye, sevsin diye, unutmasın diye, seneler sonra “keşke” demeyelim diye diye kendimi hep yok saymışım. Yapmam gerekeni hiç yapmamışım ve hep o yapmış. Gitmem gereken yerde hiç gidememişim ve hep o gitmiş. Gördüğüm biraz sevgiyi lütuf saydığım için, fazla sevmeye hiç gerek duymamış. Her sayfayı içimde bembeyaz varsaymışım.