Malum Recep Bey zamanında, daha İstanbul Belediye başkanı olduğu dönemde yaptığı bir konuşmada “Demokrasi bizim için bir tramvaydır, istediğimiz durağa gelince ineriz.” Demişti.
Bu konuyu gündeme getirmemin nedeni ise Recep Bey’in son sözleridir. Recep Bey Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Merasiminde yaptığı konuşmada “Tarih kitaplarına şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkacak hakikat şudur, Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir.” ve “İslam'ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir.” Diyerek şeriat düzenini savunmuş ve şeriatı eleştirenleri de cahil cühela olmakla suçlamış.
Eh o bu iddialarda bulunduğuna göre bize de cevap hakkı doğmuş bulunuyor:
“Tarih kitaplarına şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkacak hakikat şudur, Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir.” İddiasına cevabımdır:
Öncelikle şunu söylemek isterim böyle bir iddiada bulunan kişi zerrece tarih ve sosyoloji bilmiyor, lise seviyesi tarih bilgisine bile sahip değil demektir!
Gerçekte Türkler Avrasya ve Amerika coğrafyasına yayılmış tarihin en kadim halklarından biridir.
Türk halkı tarihin farklı dönemlerinde birçok farklı inanca ve dine sahip olduğu gibi bu gün aynı dönemde yaşayan Türklerde birçok farklı inanç ya da dine sahiptir.
Arkadaşa sormak lazım:
-Bilge Kağan ya da Atilla Türk değil miydi?
-Bugün Macarlar Katolik Türkler değil midir?
-Bugün Türkiye’de yaşayan ateist, deist, agnostik Türkler yok mu?
Sonuç olarak tarih ve sosyoloji bilgisinden bu kadar uzak bir iddia hakkında fazla söz söylemeye gerek yoktur, bu iddianın yanlışlığı son derecede açıktır.
En nihayetinde Türk asırlardır var olan kadim bir halkın adıdır, Müslümanlık ise sadece son bin yılda Türkler ile etkileşime geçen bir inanç sistemidir.
“İslam'ın hayata dair kurallarının bütününü temsil eden şeriata düşmanlık, esasında dininin bizatihi kendisine husumettir.” İddiasına cevabımdır:
Aslında bu konu Recep Bey’in uzmanlık alanı olması gereken bir konudur. Bu noktada bir inanç olan Müslümanlık ile temelini bu inançtan alan bir hukuk düzeni olan İslam Şeriatını birbirine karıştırmak yanlıştır.
Bu yanlış eğer halkın enflasyon, işsizlik, deprem ve benzeri güncel konuları tartışması yerine dini konuları tartışalım taraftarımızı konsolide edelim amacıyla yapılmıyorsa çok ciddi bir bilgisizliğe işaret eder.
Recep Bey elbette bindiği tramvayda inmek istediği durağa geldiğini düşünerek şeriata dayalı bir düzeni savunabilir ve lakin bu noktada onun sık sık kullandığı “demokrasi” ve “milli irade” söylemleri tamamen içi boş, samimiyetsiz, halkı kandırmak amacı ile sarf edilmiş sözler demektir.
Çünkü demokraside her inanca ya da inançsızlığa yer vardır ama İslam Şeriatında demokrasi ve milli iradeye zerrece yer yoktur.
İslam Şeriatı insanların egemenlik hak ve özgürlüklerine zerrece imkân vermediği gibi sanata, bilime, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine de kökten karşıdır.
İslam şeriatı çok sonradan yazıya dökülerek kitap haline dönüştürülen Kuran âyetleri ile Muhammed'in söylediği rivayet olunan hadis ve yaptığı rivayet olunan fiillerinden yani sünnetlerden oluşan naslardan âlimler ya da din adamları sınıfının çıkarımları ile oluşturulan dini kanunlar toplamıdır. Şeriat İslam'da ibadetler, muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar.
Bu noktada ise ortaya çıkan en önemli sorun İslam’a dair tüm yazılı kaynakların Muhammed’in ölümünden çok ama çok sonra rivayet, rivayetin rivayeti ve hatta rivayetin rivayetinin rivayeti üzerine yazılmış olmasıdır.
Rivayete dayalı olarak inşa edilen şeriata dayalı düzenin ortaya çıkardığı belirsizlikler de zaten tarih boyunca mezhep, tarikat ve cemaat ayrımlarını ortaya çıkarmıştır.
Belirsizlik yaratan bir diğer unsur ise kullanılan dil ve alfabenin yarattığı sorunlardır. Bu iki belirsizlik yaratan unsuru bir kenara koyup şeriat kanunlarının temel yapısına bakarsak, şeriat kanunları:
-Cinsiyet eşitsizliği; kadın ile erkek ayrımcılığı
-Sınıf eşitsizliği; köle ile efendi ayrımcılığı
-İnanç eşitsizliği; inanan ile inanmayan ayrımcılığı
Üzerine bina edilmiştir.
Bu yüzden de şeriat çağdaş hukuk anlayışının eşit insan kabulüne karşıdır ve günümüzde eşit insan ilkesi üzerine inşa edilmiş anayasal rejim ve demokrasiye kökten aykırıdır.
Müslüman olup kişisel alanda dinin gereklerini yaşamakla şeriatçı olup memlekette demokratik düzen yerine şeri bir düzen kurmaya kalkmak iki ayrı olgudur ve biri ne kadar meşru bir haksa diğeri de o kadar gayrimeşru bir siyasettir.
Recep Bey demokrasi ve eşit vatandaş ilkesi üzerine yazılmış demokratik anayasal düzeni yok edip şeriata dayalı bir düzen kurmaya soyunduysa bunu da dürüstçe, açık açık söylemesi gerekir ki herkes tavrını ona göre belirlesin.