15 Temmuz 2022 Cuma günü resmi tatildi biliyorsunuz. O gün, 70 yaşını aşmış bir kadın yakınımız, kaza geçirdi. Dikimevi’ne yakın Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil bölümüne götürdük. Kanaması ciddi boyutlarda. Tekerlekli sandalye yok. Sedyeyi hastane görevlileri değil, hasta yakını olarak iki kişi taşıdık. Oldukça zorlandık.
Asıl ilginç olanı hasta yakınlarının davranışı. Son günlerde, üniversite, devlet ve özel hastanelere gittiğimde maske kuralına uymayan çok insanla karşılaştım. Hem de etkili düzeyde çok sayıda maskesiz insan! Acaba niçin maskesizlerdi? Neleri eksikti de, maskeleri yoktu yüzlerinde?
Kanserli hastaların sıra bekledikleri bölümlerde maskesiz hasta veya yakınları…
Hatta bu maskesiz insanları tanımlamak için kullanmam gereken kelimeler “Dost Dili” köşesine uyacak gibi değil. Hakaret değil, niteleme, sıfat…Akıl, vicdan, insan sevgisi, salgın korkusu…Bu insanların, “iyi” insanla ilgisi olmayan davranışları…Her yaşta üstelik. Kadın veya erkek… Hem Hastane bahçesinde, hem bina içinde.
Kocaman harflerle “Bu alanda sigara içilmez yazıyor”. Altında sigara içenler, yine kadın, erkek. Üstelik yanında çöp kutusu varken, yerlere atanlar. Acil bölümün beton ve taş yığını bahçesi tam bir izmarit mezarlığı, çiçeklikler de öyle. Çiçekliklerde çiçek azalmış, çöp ve izmarit çoğalmış. Bu görüntünün yaratıcıları arasında ne yazık ki acilin görevlileri de var, büfe ve benzeri işletmelerin çalışanları da. Üstelik güvenlik görevlileri de.
Uyaran, yapılanların yanlış ve suç olduğunu söyleyen biz dahil birkaç kişi. Komşu veya uzak ülkelerden geldikleri anlaşılanlar ise bambaşka bir sorun. Her an patlayacaklarmış gibi.
Uğradığım her hastanede, doktorlar insanüstü çabalar gösteriyorlar. Sorunlu hasta yakınlarının insanın inanamayacağı olumsuz tutum ve davranışlarına karşın.
İşlemler bittikten sonra, acildeki doktorlara ve uzmanlara teşekkür ettim. Bir doktorun da saçını şefkatle okşadım.
Dünya salgını yönetemedi. Türkiye ise hiç yönetemedi. Kamu kuruluşlarının ve halkın bu kadar başarısız olduğu bir ülkede sadece salgını değil, şiddet çeşitlerini de önlemek çok zor. Hatta önlemek olanaksız. Halkın içinde bu kadar suçlu, kamu kuruluşları içinde bu kadar yetersizler, masalara çakılmışlar varken, üstelik belediyeler sürece katılmamışken üzülerek de olsa, “Türkiye süreci yönetemedi, yönetemiyor” diyorum.
Hükümetler ve halklar, birbirini destekleyeceğine, kurallara uyulmasını sağlayacağına, bilgilendirme, uyarı ve ceza konularında eksiksiz ve hatasız davranılacağına, bunca vakaya, hastalanmaya ve ölüme neden olan ilgili ve yetkili insanlar ve halkın içindeki suçluların, sorumsuzların bulunduğu bir ülkede yaşamak ne kadar zor.
Bu ülke, sevdam Türkiye, Evim Türkiye olsa bile.
Bir de, iletişim, demokrasi ve adalet gibi kavramlardaki eksikliklerin, insan, hayvan ve çevre haklarının çok yoğun çiğnenmesinin etkilerini bir düşünün. Yüreğinizde hissedin etkileri. Kendinizi, acı çekenlerin, kanı dökülenlerin ve gözyaşı dökenlerin yerine koyun bakalım, birkaç saniyeliğine. Dayanabilecek misiniz, taşıyabilecek misiniz, karşılayabilecek misiniz?
Canım Türkiye’m, peki sen, bunca sorumsuzluğu ve yükü nasıl taşıyacaksın, bunca haksız bedeli nasıl karşılayacaksın.
18 Temmuz 2022 Pazartesi…Altıncı hatırlatma aşısını olmak için aynı hastanedeyiz. İki kişi, saat 09.10 ve 09.20 için randevü almışız. “Belki kalabalık değildir, aşılarımızı birkaç dakika önce olabiliriz” düşüncesi ile erken gittik.
Birkaç dakika… Bir canlının, bir insanın ömründe saniyelerin, dakikaların çok önemi var. Bir daha geri gelmeyecek geride kalan saniyeler, dakikalar, saatler, günler, yıllar…Çoğumuz, zamanımızın ne kadarını boşuna, sadece nefes alarak, birkaç saniyelik, birkaç dakikalık bir işlem için kaç dakikamızı, kaç saatimizi tüketiyoruz.
Sanki sonsuza kadar yaşayacakmış gibi nasıl boşa harcıyoruz zamanımızı. Oysa en değerli zamandır, zaman olmalıdır, insan soyu için.
Her neyse…Hastanede sıra var. Sinovak için de sıra var, ancak birkaç kişi. Yerli aşı için ise bir iki kişi. Bionteck sırası oldukça kalabalık. Şaşırdık. Daha önceki aşılarda saatimizde gidiyor, salgının yayılma tehlikesini artıran böyle kalabalıklara girmiyorduk.
Zorunlu olarak sıraya, kuyruğa girdik, bir saate yakın ayakta bekledikten sonra birkaç saniyede aşımızı olduk. Birkaç tane ileri yaşlı kadın ve erkek de vardı. Onlara kolaylık gösterdik hep birlikte, görevliler de. Düşünebiliyor musunuz, saat 09.10 da birden fazla insana randevü verilmiş.
Sıramız yaklaştığında genç ve uzun boylu bir erkek geldi. “Benim de randevüm 09.10. Bu hastanede doktorum” dedi. Kendisine “Doktorlara elbette öncelik tanınmalı, ancak başka bir yöntem uygulanmalı, sıraya girenlerin önüne geçmekle olmaz” dedim. Aşını bizden önce oldu, bizden çok sonra gelerek. Doktor olduğuna inanmadık elbette.
Bu yazıyı okuyanlar veya inceleyenler, içinde yaşadıkları aile ve toplum bireylerinin davranışlarını bir kez daha değerlendirsinler, diye öneriyorum. Salgın veya başka sorunların yaşandığı dönemlerde bireylerin “iyi insan” kavramına ve anlamına çok aykırı olan davranışlarını “iyi insanlar” mutlaka yaşamıştır, yaşıyordur.
Salgınlarda, yangınlarda, suların sel haline getirdiğimizde, trafikte, komşuluk ilişkilerimizde, okullarda, üniversitelerde, kamu, yerel ve özel iş yerlerinde, sokakta, parkta, spor alanlarında, hastanelerde, siyasette, uluslararası ilişkilerde gördüğünüz olumsuzlukların en azından bir bölümünü gözlerinizde canlandırın.
Bir de ülkemizdeki eğitim yapımıza ve içeriğine bir bakın lütfen. Hangi dersler ve uygulamalar bizleri hayata hazırladı, hazırlıyor, kıyaslayın lütfen.
İki günde, Devlet hastanelerinin birinde yaşadıklarımızın bizlere yaptığı etkiler, Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca, yardımcıları, genel müdürler, il müdürleri ve hastane yöneticilerini de üzecek düzeyde. Hayır, onlar böyle olumsuzluklara asla layık değiller. Bizler ise hiç layık değiliz.
Toplumdaki sorunlara, insanların yakışmaz ve gereksiz şekilde ürettiği olumsuzluklara baktıkça, iletişim, eğitim, demokrasi, adalet ve güvenlik konularında çok gerilerde, karmaşıklık içinde olduğumuzu görmeliyiz.
Saniyeler, dakikalar, saatler boşa, kargaşa içinde yaşanmamalı. Zaman çok değerli, “iyi” olmak zorunda olanlarımız, “iyi” olmayı başaranlarımız, hepimiz de çok değerliyiz.
Türkiye, Kovid 19 salgınında, kamu yönetimi ve halkı ile birlikte sınıfta kalmıştır. Türkiye’yi, evimizi, başka şiddet örneklerinin beklediği konusunda yüreğimdeki korkuyu, endişeyi zor taşıyorum.
Ancak, umudumu koruyorum ve yaşadıkça da koruyacağım. Sakın gücünüzü ve umudunuzu yitirmeyin. Zaman en değerli ödül bizlere. Ancak, gücümüzü, emeğimizi ve umudumuzu katarsak zamana, işte yaşamak o zaman çok daha değer kazanır. Herkese, emeğin ve umudun zenginleştirdiği uzun zamanlar dilerim.