ŞAHIS DEVLETİ Mİ?

Türkiye Cumhuriyeti bir “şahıs devleti” mi? Bu soruyu 100 kişiye sorsanız, “hayır Türkiye Cumhuriyeti, kuvvetler ayrılığı ilkesine yani yürütmenin, yargının, yasamanın tam bağımsızlığına dayalı, anayasal kurallara göre yönetilen bir devlettir…” tanımını yaparlar.

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk; “Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır…” demiştir.

İfade etmek gerekir ki şahıslar ölür, idealler ölmez. Yani Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ideali ilelebet payidar kalır.

Atatürk’ün kurduğu devlet olmasaydı. RTE, Cumhurbaşkanı olabilir miydi? Olamazdı. Ama RTE; Atatürk İlke ve Devrimlerine ekibiyle birlikte hiç sahip çıkmadı. Nerede bir Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı varsa onlara RTE, sahip çıktı.

Örnek mi istersiniz? Yüzlercesi var. Ama bir tanesini hatırlatalım!

Tarih 16 Mart 2018; RTE, İstanbul’da hastaneye ziyarete gidiyor. Kimi ziyarete gidiyor? Biliyor musunuz? “Atatürk galip geleceğine keşke Yunan galip gelseydi!” diyen adamı ziyarete gidiyor. Bu adamın adı Kadir Mısırlıoğlu idi. RTE; Mısırlıoğlu’nun bu sözlerine o tarihte tek kelime söylemiyor.

RTE’nin amacı daha o tarihte anlaşılmıştı. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan bir halk oylaması ile ilan edilen “Şahsım Devleti” 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimleri kaybetti. Bu seçimleri “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” ideali kazandı. 

Bu sonuç neyi gösteriyor?

Bu sonuç, tek adam rejiminin mutlak iktidarının sonunun geldiğini göstermektedir. Bu 31 Mart yerel seçimleri neye benziyor, biliyor musunuz?

Anımsatalım; 1989 yılında Kenan Evren-Turgut Özal döneminin sonun geldiğini gösteren yerel seçimlere benziyor. O tarihteki yerel seçimlerde Erdal İnönü’nin liderliğindeki SHP’nin birinci parti olarak çıkmasına gösteriyor.

Türkiye Cumhuriyeti’ni “şahsım devletine” çeviren RTE ve Devlet Bahçeli’ye halk yığınları darbe vurmuştur.

Ayrıca Anayasa’ya aykırı olarak üçüncü kez Cumhurbaşkanı olan RTE’ye de Anayasayı çiğnememesi gerektiğini hatırlatmıştır. 

Bir başka yorumla 31 Mart yerel seçimleri, proje adamı olan ve CHP’yi 13 yıl yerel ve genel seçimlerden iktidar olmasını engelleyen, partiyi sağa kadıran Kemal Kılıçdaroğlu’na da “Hanya’yı Konya’yı” göstermiştir.

 CHP’nin, kendi Cumhuriyetçi kimliğiyle ittifaklar kurmasının daha başarılı olduğunu kanıtlamıştır. 

Bu seçim sonuçları, ezilen, horlanan, yok sayılan emeklilerin, gelecekleri karartılan, liyakat yerine sadakate önem verilen bir toplumda umutsuzluğa kapılan gençlerin, ezilen, horlanan kadınların, meslek ahlakları zedelenenlerin tepkilerini sandığa yansıtmalarıdır.

Son 23 içinde AKP’nin tüm devlet kurumlarına egemen olduğu kendine özgün bir sistemle “Derin Devlet” diyeceğimiz, “Bürokrasi”, “Hükümet” ve “Görünür Devlet”, seçimde RTE’nin talimatı ile 31 Mart yerel seçimlerinde propaganda için sahaya sürüldü.

 Buna rağmen “halkın takdire şayan iradesi” bu seçimlerde AKP’nin “antidemokratik baskısını” yendi.

Ayrıca devlet kurumlarına egemen olan tarikatların ve cemaatlerin, siyasetteki varlıklarının ve etkilerinin hiç de ileri sürüldüğü gibi güçlü olmadığını ortaya çıkardı. 

Yolsuzluk ve yağma iddialarının ve kendi yandaşlarına aktarılan ulusal varlıklarımızın tüketilmesinin AKP iktidarını yıprattığı ve seçimi kaybetmesine neden olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bütün sorunların çözümü için RTE’nin dediği “Demokrasi Kazandı…” anlayışının bütün ciddi muhalefet partilerin üzerinde ittifak ettiği bir ilke olmuştur.