ROSKİ GENEL MÜDÜRÜ FRONTINUS

tarihten “sararıp dökülmeden önce kızaran bir yaprak” daha

 

Abartarak Aktaran:  Hasan AKYAR

Yıl          :  LXIV.   Boğucu bir yaz akşamı...

Yer         :  Roma İmparatorluk Külliyesi, Oval Toplantı Salonu.

Konu      :  Roma Büyükşehir Belediyesi’nin Sorunları.

Katılanlar: Yüce Neron ve İmparatorluk Ekonomi ve Sosyal Konseyi üyeleri.

                 

Kuşluk vaktinden beri brik rengindeki oval onyx masanın çevresinde yüklü gündem maddeleri sırayla görüşülmekte. Gündemin onuncu maddesine gelindiğinde söz ROSKİ  (Roma Su ve Kanalizasyon İdaresi) Genel Müdürü Frontinus’a verilir. Roma Metropalitan Alanı Mücavir Sahaların Yangın Suyu İhtiyacı ile ilgili ROSKİ’ce hazırlanan Master Plan’ın Yönetici Özeti bölümünü aktarmak üzere oval masanın kapıya en yakın noktasında teğet bir biçimde saatlerdir kıpırdamadan oturmakta olan Frontinus, çevik bir hareketle ayağa kalkar ve cephesini Neron’a dönerek özenle seçilmiş protokol sözcükleriyle bağlılığını ve saygılarını sunmadan önce ‘Dominus Noster’ (Efendimiz) dedikten sonra, raporun giriş bölümünü okumaya başlar. Tam o anda, arkasındaki kapının hızla açıldığını sırtına vuran sıcak hava dalgasından anlar. Konuşmasının, Hazirun’a Tilia Tomentosa (ıhlamurun Latincesi) dağıtmak üzere sarayın ‘Camellia Sinensis Officinalis’ cisi (çaycı) tarafından bölündüğü kanısıyla tam tepki verecekken, tanıdık bir sesten tanınmadık çığlıklar işitir. Yüce Neron’un menekşe gözlü Özel Kalem Müdiresi Fiorentina feryat içindedir:  “ Roma Y a n ı y o r... ”

 

Öylece donup kalır Frontinus. Daha sonra irkilip çevresine baktığında, toplantı gündemi ile ilgili verilen değişiklik önergesinin işleme alınıp alınmayacağı konusunda görüş hazırlamakta olan Alt Komisyon üyelerini görür. Ancak, Konsey Başkanlık Koltuğu boştur. Lirik (esin dolu, coşku dolu) esintiler gelmektedir dışardan. Yüce Neron külliyenin avlusunda lir çalmaktadır...

 

Salonunun tavanına yansıyan kızıl alazların peşi sıra sürüklenen gözlerinin ardında, yaşanmışlıklara ve anılara dalar. ROSKİ’ ye Genel Müdür olarak atandığı günü daha dün gibi anımsamaktadır. Dört yıl ne kadar da çabuk geçmiş... Oysa ne sıkıntılar, ne zorluklar yaşamıştır. Sorunlar Etna gibi kabarmış, patlamaya hazır beklemektedir. İmparatorluk denince akla Roma gelmekte; Roma denince de; su sıkıntısı, akmayan çeşmeler, su yokluğundan kapanan ünlü özbe öz “Roma Hamamları”... Hatta bir keresinde, Venedik Meydanı’nın bir köşesindeki ünlü Trevi Çeşmesi 1 bile kurumuş, aylarca bir damla su salmamıştır.

 

Oldukça genç yaşına rağmen ROSKİ Genel Müdürlüğüne atanmasında, kısa çalışma yaşamında su ile ilgili konularda gösterdiği olağanüstü çaba ile su sorunlarına getirdiği ampirik çözüm ve uygulamalar önemli rol oynamıştır. Oysa ROSKİ gibi “marka” olmuş bir kuruluşun tepesinde kurulmaya ve namına nam katmaya nice imparatorluk yanlıları, nice ikinci cumhuriyetçiler 2, nice soylular, nice soyguncular ve köle sahipleri aday olmuştur. Yüce Neron’a kaç kez amiable compositeur (dostane aracılar) göndermişlerdir. Ancak, Roma’da artık bıçak kemiği aşıp iliğe dayanmıştır... Öyle ki, Colosseum’daki Arena-Vole programlarında ve İspanyol Merdivenleri’nin eteğindeki İspanyol Meydanı’nda 3 sergilenen ‘realite Show’, ‘Survivor All-Star’ (suyu çekilmiş, yemyeşil ağaçları sararmış ve survivor pistlerinin kıyısındaki nehir kurumuş) ve komedilerde 4 işlenen ve hiçbir zaman gündemden inmeyen başlıca konu su krizi ve su kesintileridir. Tüm Romalıların gözü ROSKİ’nin üzerinde; gözükaraların gözü de ROSKİ’ye Genel Müdür olmakta. Neron, işte o günlerin birinde Devlet Adamlığını göstererek, aurea mediocritas (orta karar altındır) benzeri Roma Atasözü ve öğütleri bir kenara bırakır ve işi ehline (bilene) teslim eder. “Jure et Facto” (bu böyle) diyerek Frontinus’u ROSKİ Genel Müdürü yapar.

 

Genel Müdür olarak başından öyle olaylar geçmiştir ki! Hiç unutulur mu o susuzluk ayları, günleri ve hatta anları. Su kemerlerinden Roma’ya lüle lüle (o dönemdeki su miktarı biriminin Osmanlılarca uyarlanmış karşılığı) su iletilmektedir. Genel Müdür olur olmaz Roma’yı Roma yapan yedi tepe 5 üzerinde yaptırdığı su depolarını da işletmeye almıştır oysa. Her bir depoyu yakından izlemiş, su seviyelerini sürekli ölçmüş ve denetlemiştir. Depolardan Roma su şebekesine kesintisiz su aktarılmaya başlanmıştır. Ancak, “Öteki Roma”ya; pleblerin yaşadığı mahallelere su ulaşmamaktadır. Bu nasıl bir işti?

 

Okulda, ‘calculus’ dersi veren hocasının sözünü belleğinde hep taze tutmuştur Frontinus: Ommia Mathematice Fiunt. Türkçesi: “her şey matematiğe göre işler”. Bu sözü, daha doğrusu bu kavramı ilke edinerek Roma su sorununu masaya yatırdı. İşe, su kemerleri tarihini araştırmakla başladı. Bunları yerinde gördü ve krokilerini çizdirdi. “İşi böylece doğrudan doğruya önümüze serdik ve sanki yanında imişiz gibi incelemeye koyulabildik” dedi. Bir yandan da, su kayıplarını izlemeyi sürdürdü. Başlıca su kemerlerindeki akımların ölçülerini alarak kent içinde kullanılmakta olan su miktarını inceledi. Yaptığı değerlendirmeler sonucunda, suyun derivasyonunda büyük sui-istimallerin (yolsuzlukların) olduğunu belirledi. Sucular tarafından kaçak işler görüldüğünü ve resmi ihmal yüzünden suyun israf edilerek kayba uğratıldığını ortaya koydu. Yaptırdığı kazılar sonucu, binlerce özel çeşmenin, kurşun borularla halkın kullanımına ayrılmış çeşmelerden su aldığını saptadı. Özel izinlerle su ihsan edilmiş ve ‘işini beceren herkes’ bundan istifade eylemişti.

 

Bu usulsüzlükleri ve yolsuzlukları yapanlar, Yüce Neron’un  ‘benim memurum’ dediği kişilerdi.  Kamu malı olarak tanımlanan ve Roma Hukuku’nda ‘Res Nillius um Etat’  (sahipsiz şeyler devletindir) olarak değerlendirilen su’yu, çıkarları uğruna dağıtanların aslında ROSKİ’nin memurları olduğunu gördü. Kendi ifadesiyle, “Onları disiplin altına almak ve devletin hizmetine bağlamak” azminde idi. Önce, “işini bilen memurlar”ı ayıkladı. Sonra, bütün su işleri teşkilatının, bütün memur ve çalışanların, tüm iş ve işlemlerin niteliğini ve düzeyini yükseltti. O, yarım önlem almazdı. Bu uğurda, Latince deyim yerindeyse  ‘unguibus et rosto’  (tırnak ve gaga) ile bir başka anlatımla dişe diş, göze göz mücadele etti. Yaptığı iş, gözü kara bir afet yönetimi idi. Deyim yerindeyse bu devrim, ‘kamu kuruluşlarının yeniden yapılandırılması reformunun ilk –ve belki de tek- başarılı örneklerinden biri oldu.

 

Anıların sarmalında gidip gelirken, “ne yapmalı?” sorusuna yanıt aradı: Anılarını yazmalıydı... Gelecek kuşaklara ancak böyle seslenebilirdi. Verilen ve kendisinden istenen her işi yapmak övünülecek bir şey değildi. Doğru iş yapmaktı olması gereken. Yaptığı doğru işleri anlatmalıydı. İçini heyecanlı bir sıcaklık kapladı. İrkildi, sarayın toplantı salonunda kendisinden başka kimsenin kalmadığını fark etti. Uzaklardan, çok uzaklardan Roma sokaklarında kopan feryatları; yakınlardan, çok yakınlardan saçılan lirik titreşimler tetikliyordu... Yakından gelen sese doğru yöneldi. Avluya açılan ana çıkışa vardı. Ve o muhteşem kızıllığa karşı umarsızca bakan Yüce Neron’u karşısında buldu… Sadece O gördü Neron’u, Roma yanarken. Gecelerce uyumamışların ağırlığındaki göz kapaklarını açık tutmaya çalışarak, o cehennemi kızıllık içinde hala lir çalıyordu:

 

Neron’um kaldım biçare                        Neron’um bahtım kara

Selam söylen o yare                              Tahtım aldı büyük yara

De get kalleş Promete                           Attın beni kızıl nara

Küller üzerinde avare...                          Yaralarımı kimler sara...

Ah Roma, vah Roma                             Ah Roma, vah Roma                            

Beni bu sarayda yalnız koma...              Beni bu diyarda yalnız koma... 

 

Nereden bilecekti tarihe tanıklık edeceğini?

 

 DİP NOTLAR:

 

1 - Trevi Çeşmesi: 

İçine para atanların yeniden Roma’ya geleceklerine inanılan en ünlü Roma çeşmelerinden bir tanesidir. İtalya’nın ilk kralı olan II. Vittorio’nun heykelinin de bulunduğu Venedik Meydanı’ndaki bu çeşmenin ilk kez Frontinus tarafından birinci yüzyılda yaptırıldığı bilinir. Roma’yı İtalya’nın güneyine bağlayan önemli yollardan olan ve yapımına İÖ 312 yılında başlanan Via Appia’nın Venedik Meydanı’ndan başladığı, yolun kent içindeki bulvar benzeri bölümüne o tarihlerdeki adıyla “Via Flaminia” (Flamingo Yolu !) dendiği ve günümüzde de Roma’ya hizmet eden Venedik Meydanı’ndan başlayıp Halk Meydanında (Piazza del Popolo) sona eren Via del Corso’nun da aynı yolun bir parçası olduğu söylenir.

 

Frontinus bu çeşmeyi neden bu meydanda yaptırmıştır? Kanımızca, Roma orduları seferlerine bu meydanda toplandıktan sonra çıktıkları için, Senato “Think Tank” (fikir üretim) Merkezi’ndeki maliyecilerin ortaya atması ve RGKK’nın (Roma’yı Güvenli Kılma Konseyi) ‘tavsiye kararı’ üzerine meydandaki çeşmenin sularını akıttığı havuza (hazneye –isterseniz hazineye de diyebilirsiniz) yeni bir anlam ve işlev verilmiştir. Trevi Çeşmesi’ne para atan askerlerin yeniden Roma’ya dönecekleri inancı yerleştirilmiştir. Böylece, yoksul Roma askerlerinin birikimleri de seferlerde heder edilmeyip, Roma kenti sınırları içinde tutularak bir tür zorunlu tasarruf fonu yaratılmış olacaktır. Sefere çıkarken buraya para atan askerlerden ne kadarının tekrar Roma’yı gördüğü konusunda bir sorunun da yer aldığı beşer yıl aralıklarla yapılan Roma Genel Nüfus Sayımlarına hile karıştırıldığından, bugüne kadar sağlıklı bir bilgi edinilememiştir. Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki; bu batıl inanca, Roma devleti-derunu tarafından da günümüze kadar herhangi bir gölge düşürülmemiştir.

 

Trevi Çeşmesi’nin bugünkü görüntüsü ile hala işlevini sürdürmekte olan yapısı, 1732 yılında Niccolo Salvi tarafından yeniden inşaa edilerek tam 30 yılda tamamlanmıştır.

 

2 - İkinci Cumhuriyetçiler:

Bilinen tarihi kaynaklar; İÖ 509 ile İÖ 27 yılları arasını Roma’nın oligarşik bir Cumhuriyet sistemi ile yönetildiğini aktarır. Buna, Birinci Roma Cumhuriyeti adını verenler de olmuştur. İşte İkinci Cumhuriyetçiler, yaşadıkları İmparatorluk yönetimi altında Cumhuriyet rejimine öykünen; çağı ve yükselen değerleri yakalayabilecek bir tür yeni Cumhuriyet özlemiyle tutuşanlara denilmiştir. Roma topraklarındaki kargaşayı sona erdiren, bu arada Cumhuriyeti de askıya alan Caesar Augustos, Senato’nun da kerhen onayını alarak, İÖ 27 yılında kendini imparator ilan eder. Oysa Senato, bu onayın bir ‘takiyye’ olduğunu [İS 476 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünüp Batı (Roma) ve Doğu (Bizans) Roma İmparatorlukları kurulana dek] yıllar boyu savunmuştur.

 

Bir de yakın tarihe konup kalkan bir Roma Cumhuriyeti vardır ki; (İtalyancası: Repubblica Romana, Fransızcası: Rêpublique Romaine) Şubat 1798’de Fransız işgal kuvvetleri tarafından kurulmuştur. Daha sonra, İtalyan topraklarındaki kargaşanın sürmesi üzerine Napolyon* 1805 yılında Roma’yı ve Papalık devletlerini Fransa’ya katmış, ardından da 1811’de yeni doğan oğlunu Roma kralı yapmıştır.

* Napolyon:  Konumuz dışında konuğumuz olması nedeniyle, kendisi hakkında ayrıntı verilmeyecek ancak, bilinen adının NAPOLÊON BONAPARTE, Korsika Nüfus İdaresi Kütüğü’ne kayıtlı İtalyanca asıl adının da NAPOLEONE BUONARTE olduğu bilgisiyle yetinilerek, kendisini küçümsemek amacıyla Fransız Asilzadeleri tarafından da “Korsikalı Küçük Onbaşı” lakabıyla anıldığı anımsatılacaktır.

Bilinen son Napolyon ise, çizgi roman kahramanı Ranger Yüzbaşı Tom Miks’in sevgili atının adıdır. 

 

3 - İspanyol Meydanı, 1445 yılında Fransızların yaptığı Trinita dei Monti Kilisesi ve Manastırı’nın bulunduğu tümseğin hemen altındadır. Meydanın bir tarafında ünlü İspanyol Merdivenleri yer alır. Bu merdivenler, meydanda sunulan seyirlik gösterilerin rahatça izlenebileceği bir mekân da yaratmıştır. İspanyol Meydanı’nın göbeğinde ise, XVII. yüzyıldan buyana anılan adıyla Barcaccia Çeşmesi bulunmaktadır. Mimar Bernini’nin 1627 – 1629 yılları arasında yaptığı ve suları hala akmakta olan Barcaccia çeşmesinin, ilk kez Frontinus’un yaptırdığı, suyunu getirdiği ve kızının adını vererek ROSKİ kayıtlarına geçirdiği çeşme ile aynı koordinatlarda bulunması bir rastlantı olarak değerlendirilmemelidir. 

 

Günümüzde üçyüzden fazla çeşme vardır Roma’da. Frontinus’un ROSKİ Genel Müdürlüğü’nden alındığı tarihlerde akar durumda beşyüzü aşkın çeşmenin Roma surları içinde bulunduğu, Latin tarihçisi ve Latince düz yazı ustası Tacitus tarafından kaleme alınan Annales (Yıllıklar) adlı eserde yer almaktadır.

 

4 -  Roma’da ‘sanat yaşamı’, eski Yunan trajedi etkinliklerinin aksine, genellikle güldürü ağırlıklı gelişmiştir. Halk, bu tür komedi gösterilerinde, tüm Roma kurumlarının eleştirilmesini ve alaya alınmasını büyük bir ilgiyle izlemiştir. Özellikle, komedi yazarları Plautus ve Terence, dönemin en ünlü kişileri olmuştur. Adı geçen yazarların, Frontinus’tan ve hatta Yüce Neron’dan bile daha popüler olduklarını belirtmek, abartı sayılmamalıdır. Roma halkı, imparatorluğu ve onun kurumları ile toplumu eleştiren yöntemlerden biri olan güldürüyü, bir zamanlar çok sevmişti...

 

5 - Eski Roma yedi tepe üstünde kuruludur. Bunlar; Palatium, Capitolium, Aventinus, Caelius, Esquilinus, Viminalis, Quirinalis Tepeleridir. Frontinus bu yedi tepe üzerinde ayrı ayrı su depoları yaptırmıştır. Bu arada, İstanbul Surları içinde kalan eski İstanbul’un da (geçmişte anılan adlarıyla: Khalkedon, Byzantion, Konstantinopolis, Asitane, Der-Saadet, Der-Aliye vb) yedi tepe üzerine kurulu olduğunu anımsatmakta ne zarar olabilir? İstanbul’un yedi tepesinin adını kim bir çırpıda sıralayabilir?

FRONTINUS: Tam adı SEXTUS IULIUS FRONTINUS olup, İS 35 ile 103 yılları arasında yaşadı. Ansiklopedilere ‘Romalı asker ve Britanya valisi’ olarak geçmesine karşın, biz teknik elemanları ilgilendiren niteliği ve uzmanlığı “su” konusundaki önemli çalışmalarıdır. “De Aquis Urbis Romae” (Roma Kentinin Suları Üzerine) adlı kitabın yazarıdır. Bu eserin en önemli özelliği, günümüze ulaşan sular konusundaki en eski kitap oluşudur. Roma su kaynaklarının tarihini anlatan ve bunlar hakkında ayrıntılı veriler aktaran kitap, su kaynaklarının kullanımı, bakımı ve onarımlarıyla ilgili yasal, yönetsel ve teknik bilgiler de içermektedir. İS 70 – 75 yılları arasında Roma kent PREATOR’u ( yüksek yönetici) olan Frontinus, daha sonra İS 97 de Roma’da CURATOR AQUARUM (su kemerleri yöneticisi) görevine getirildi.

Kendisinden sonra tarihte boy gösteren su konusunda ‘ex professo’lar (ordinaryus – emeritus profesörler) ve ‘bir bilen’ler, ona hiç benzememişlerdir.

 

NERON: Latince tam adı NERO CLAUDIUS CAESAR AUGUSTUS GERMANICUS olup, gerçek adı LUCIUS DOMITIUS AHENOBARBUS’tur. 15 Aralık 37 de Antium’da (Anzio-Roma’ya 56 km uzaklıkta) doğdu, 09 Haziran 68 de Roma’da öldü. İS 54 – 68 yılları arasında Roma’nın beşinci imparatorudur.

          Bakmayın siz öyle Neron’un kötü namına. Aslında, 59 yılına kadar Neron’un yalnızca iyiliğinden ve hoşgörüsünden söz edilir ve kendisinin tahta çıkışıyla Roma’da yeni bir Altın Çağ’ın başladığı belirtilir. Tahta oturduktan sonra Arena’da kan dökücü yarışmalar düzenlenmesini yasaklar; ölüm cezalarını kaldırır; vergileri düşürür; kölelerin efendilerine karşı mahkemeye başvurma hakkını sağlar; gizli yargılamalara karşı çıkar; ‘Roma İhanet Yasası’nı uygulamadan kaldırır. Gladyatör dövüşlerine karşı atletizm, şiir ve tiyatro yarışmaları başlatır. Hatta Yahudi tarihçi Iosephos’un isteği üzerine Musevilere bile yardım eder.

 

FIORENTINA: Kendisi hakkında belgeye dayalı bir bilgi edinilememesine karşın, İmparatorluk Arşivleri’nden sorumlu bir baba ve Floransalı bir anneden olma olduğu rivayet edilir. İmparatorluk Hazine Denetçileri arşivinin için için yandığı günlerden bir gün, Saray’da bila-bedel fazla mesaiye kalan babasına, sefer tasları içinde öğle yemeğini götürürken Neron tarafından fark edilir. O menekşe gözlere vurulur Yüce Neron. Soyunun en ünlü temsilcilerinden Caesar’ın Cleopatra sevdasında tutuklu kalması gibi… Ve ertesi gün, boş olan Özel Kalem Müdireliği kadrosuna tek imzalı Kararname ile atanması sağlanır.

          Yaklaşık yarım asır önce, Hollywood’un en görkemli yapımlarından Cleopatra filmindeki baş kadın oyuncu Elizabeth Taylor da öngençlik döneminde menekşe renkli gözleri sayesinde keşfedilmiştir. Bir de, yine konumuz dışında olmasına rağmen, geçen milenyumdan buyana gündemi giderek artan bir yoğunlukta belirlemesi nedeniyle değinmeden geçemeyeceğimiz: ulusal gururumuz “İmparator Fatih”in (Bizans’ı yani Doğu Roma’yı fetheden Sultan II. Mehmet değil) İtalya’da Floransa kentinde çalıştırdığı Fiorentina futbol takımının renklerinin de mor menekşe olduğunu anımsatmaya aslında gerek bile yoktur.