Yüksek kur, düşük ücretler nitelikli, katma değeri yüksek ve rekabetçi ürünler üretip dünya piyasalarına arz edemeyen beceriksiz patronların en sevdiği düzendir.
Bu tip patronlar devamlı olarak ama ücretler yükselirse rekabet gücümüzü kaybederiz mavalını okur dururlar.
Birçok ekonomist ve yorumcu da “evet evet ücretler yükselirse, patronlar zarar eder, ihracat yapamaz, ekonomi çöker, ülke batar.” Diye papağan gibi tekrarlarlar.
Oysa bakın dünyanın en büyük ekonomileri ve en büyük ihracatçıları çalışanlarına deve yükü ile ücret ödüyorlar ve lakin ne ülke batıyor ve ne de ihracatları duruyor.
Bakın Avrupa’da ücretler ne seviyede:
Avrupa’da brüt asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2 bin 313 Euro ile Lüksemburg. Lüksemburg’u 1842 Euro ile Belçika, 1775 Euro ile İrlanda, 1756 Euro ile Hollanda ve 1744 Euro ile Almanya takip ediyor.
Bunlar elbette bürüt ücretler ve lakin bu ücretleri Türk Lirasına çevirip netini aldığımızda da ancak 34 bin liraya ulaşan yoksulluk sınırının bir çıt üzerinde bir seviyeye ulaşabiliyoruz.
Türkiye’de yoksulluk sınırının ulaşmış olduğu seviye bize Türkiye’deki ve Avrupa’daki fiyatların üç aşağı beş yukarı eşitlenmiş olduğunu, asgari geçim için gerekli harcama miktarının benzeştiğini göstermektedir.
Asgaride harcanması gereken tutar benzeştiği halde Türkiye ve Avrupa’da asgari ücret seviyeleri benzeşmemektedir.
Dahası Avrupa’da asgari ücret sadece ve sadece işe yeni başlayan niteliksiz ve kıdemsiz personele başlangıç ücreti olarak, geçici bir süre için ödenir bizde olduğu gibi ortalama ücrete dönüşmüş değildir.
Peki, Avrupalı firmalar bu hem bu kadar yüksek ücretleri ödeyip hem de birer üretim ve ihracat devi olmayı nasıl başarabiliyorlar?
İşte asıl soru bu!
Başarabiliyorlar çünkü orada nitelikli işverenler var, küresel ölçekte talep görecek yüksek teknolojili ve harika tasarımlı ürünler üretip, marka yaratmayı becerebiliyorlar.
Bu beceri elbette emekçilere ya da çalışanlara ait olamaz bunu yapması gereken patronlar.
Örnek isterseniz Elon Musk derim.
Bakın Musk’ın iş kariyeri şöyle: 1999’da Compaq tarafından 340 milyon dolara satın alınan bir web yazılım şirketi olan Zip2’yi, kardeşi Kimbal Musk ile birlikte kurdu. Musk, daha sonra çevrim içi bir banka olan X.com’u kurdu. 2000 yılında, bir önceki yıl PayPal’ı kuran ve Ekim 2002’de eBay’e 1,5 milyar dolara satan Confinity ile birleşti.
Mayıs 2002’de Musk, günümüzde hâlen CEO’su ve mühendislik ile tasarım ofisleri şefi olduğu, havacılık teknolojisi üreticisi ve uzay taşımacılığı hizmetleri şirketi olan SpaceX’i kurdu. Elektrikli araç üreticisi Tesla Motors, Inc.’e kuruluşundan bir yıl sonra, 2004’te katıldı ve ürün mimarı oldu; 2008’de de şirketin CEO’su oldu. 2006’da, güneş enerjisi hizmetleri şirketi olan SolarCity’nin kurulmasına yardımcı oldu. Musk, 2015’te ise dost canlısı olarak gördüğü yapay zekâyı teşvik etmeyi amaçlayan, kâr amacı gütmeyen bir araştırma şirketi olan OpenAI’yi kurdu. Temmuz 2016’da, beyin-bilgisayar arayüzlerini geliştirmeye odaklanmış bir nöroteknoloji şirketi olan Neuralink’i kurdu. Musk, Aralık 2016’da elektrikli araçlar için optimize edilmiş yollara odaklanmış bir “altyapı ve tünel inşaatı” şirketi olan The Boring Company’yi kurdu. Musk, birincil iş arayışlarına ek olarak Hyperloop ismindeki yüksek hızlı bir ulaşım sistemi de tasarladı.
Musk gibi birçok başka patron sayabilirim BioNTech’in patronları Özlem Şahin ve Uğur Türeci bir başka güncel örnek.
Jeff Bezos, Bill Gates, Mark Zuckerberg, Bernard Arnault, Changpeng Zao ilk akla gelen yaratıcı patron örnekleri.
Türkiye’de ise patronlar bu bilgi ve beceri seviyesine ulaşamadığı için devlete yaslanıp yüksek kur ve düşük ücretler sayesinde düşük teknolojili, niteliksiz ürünleri üretip satmaya, emekçilerin sırtına basarak para kazanmaya çalışıyorlar, bu asla kabul edilebilir ve makul görülebilir bir durum değildir.