Suriye’de terör örgütü HTŞ liderliğinde yürütülen saldırılar sonucunda Başkent Şam dâhil bütün şehirler ele geçirildi, BAAS rejimi düştü, Devlet Başkanı Beşar Esat Rusya’ya kaçtı ve en nihayetinde o da sığınmacı Suriyelilerden biri oldu.
Şu anda ortalık toz duman içinde ve daha kimin ne kazandığı kimin ne kaybettiği tam olarak bilinmiyor amma ve lakin en büyük kazancın İsrail en büyük kaybın ise Rusya ve İran hanesine yazıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Özellikle Orta Doğu ve Akdeniz’de Rusya en önemli müttefikini ve üslerini kaybetmiş bulunmaktadır.
Diğer yandan şunu da söyleyeyim İsrail varlığını tehdit eden büyük bir düşmandan kurtuldu, dahası en büyük düşmanı olan İran’ın da bölgede resmen bel kemiği kırıldı. Hemen rejimin düşmesinin peşi sıra İsrail Golan Tepelerini işgal etti ve 1970’lerden kalma anlaşmaların artık geçersiz olduğunu ilan etti.
Dahası İsrail Şam’a ve diğer bölgelere düzenlediği yoğun hava saldırıları ile Suriye ordusunu da çok büyük ölçüde etkisizleştirdi, savaş gücünü büyük ölçüde azalttı ve tabiri caizse kolunu kanadını kırdı.
Ayrıca bölgede Hizbullah ve Hamas gibi terör örgütlerinin de neredeyse kökü kazındı, lider kadroları yok edildi.
Pek konuşulmadı ama eş zamanlı olarak ABD Suriye'de bulunan İŞİD kamplarına çok büyük bir hava saldırısı düzenledi. Harekâtta B-52'ler, F-15'ler ve A-10'lar da dâhil olmak üzere çok sayıda ABD Hava Kuvvetleri uçağı kullanılarak 75'ten fazla hedef vuruldu! ABD yönetimi İŞİD’in bu karmaşadan faydalanıp güçlenmesine izin vermeyeceklerini açıkça deklare etti.
ABD aynı zamanda Suriye’de İŞİD’e karşı birlikte mücadele ettikleri ortaklarını da yalnız bırakmayacaklarını vurguladı.
Gelişmelere bakınca sanırım İsrail’in arkasında duran ABD ve İngiltere’yi de kazananlar kulübünde saymamız yanlış olmayacaktır.
Ben eli kanlı bir diktatör olan Esad’ın ve ceberut bir diktatörlük rejimi olan BAAS rejiminin devrilmesinden elbette ki çok mutluyum lakin açıkça söylemek gerekirse gider eteri gelir beteri gibi bir durumun ortaya çıkmasından da çok endişe etmiyor değilim.
Peki, neden endişeliyim?
Öncelikle rejimi deviren HTŞ ve HTŞ liderlerinin görüş ve yöntemleri özgür ve demokratik bir Suriye inşa edecekleri ümidini vermiyor!
Açıkça söylemek gerekirse ben Türkiye’nin hemen güney sınırında adları değişik olsa da PKK ve İŞİD kafasındaki örgütlerin yönetiminde birer teröristan kurulmasından endişe ediyorum.
Böyle bir durum Türkiye için sadece bir güvenlik tehdidi oluşturmaz belki de yaratabileceği en büyük tehdit yeni bir göç dalgasını daha tetiklemesidir.
Şimdi Esad devrildi, Suriye özgürleştirildi neden yeni bir göç dalgası olsun dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Evet, televizyonlarda bir takım eli süpürge sopalı harita yorumcuları Suriye özgürleştirildi gibi büyük büyük laflar ediyor fakat gerçek durum bu mu?
Afganistan’da Taliban örneğinde gördüğümüze benzer şeriata dayalı bir rejim kurmak için silahlı mücadele veren ve bu mücadele sırasında terör yöntemini kullanmaktan çekinmeyen cihatçı örgütler halkın hak ve özgürlüklerini koruyup, geliştirebilir mi?
Bakın Suriye’de sadece cihatçılar yok, birçok inanç grubundan insan seküler bir düzende yaşamaya alışmış bulunuyor, şimdi HTŞ Suriye’de bir şeriat rejimi kurmaya kalkarsa bu insanlar seve seve bu rejimi kabul edip, biat edecekler midir?
Açıkça söylemek gerekirse böyle olacağını hiç tahmin etmiyorum!
Böyle şeriata dayalı bir düzen kurulmaya kalkışılırsa iç savaş yeniden alevlenecektir.
Böyle bir iç savaş alevlenirse belki Türkiye’de yaşayan ve şeriatçılara sempati ile bakan bir kısım Suriyeli sığınmacı Suriye’ye dönecektir ama bu sefer seküler yaşam biçimine alışmış ve şeriatta kendine yaşam alanı tanınmayacağını bilen kesim yeni bir göç dalgası başlatacaktır.
Kısacası işler yolunda giderse ki bence bu çok düşük bir olasılık Türkiye bu gelişmelerden yararlanabilir ama dediğim gibi bu çok ama çok düşük bir olasılık!
Toz duman biraz yatışıp HTŞ nasıl bir rejim kurmak istiyor, Suriye vatandaşlarının hak ve özgürlükleri ne hale gelecek belli olmadan Türkiye bu işten yararlanır mı yararlanamaz mı öngörmek pek mümkün değildir.